Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        140journos’un “CeHaPe zihniyeti” adlı belgesel filmi YouTube trend videolarda 1 numarayla zirvede. Henüz Pazar gecesi vizyona girdiği halde şimdiden 1,3 milyon izlendi. Bu rakam roket gibi çıkmaya devam ediyor.

        Aynı ekibin bundan 1 ay önce vizyona giren “tarih tekerrür” isimli ekonomi-politik belgeseli de 1 numaraya kadar yükselmişti. Onu da şu ana kadar 3.6 milyon insan seyretmiş. Yani yaptıkları işi, konu ne olursa olsun, izletmesini bilen bir ekip 140journos.

        Ben de “CeHaPe zihniyeti” belgeselinde konuşan gazetecilerden biriyim. Bizim eve geldiler ve yaklaşık 2 saat röportaj yaptık. Elbette hızlı ve dinamik bir iş olduğu için çok az bir bölümünü kullanabilmişler. Benim o söyleşide ifade ettiğim slogan bir cümle vardı. Kemal Kılıçdaroğlu’nu izleyince bir kez daha o tespitimin haklılığını anladım.

        "CHP Vatikan’dır ve Kemal Kılıçdaroğlu da Vatikan’ın başına gelmiş reformcu bir Papa’dır."

        Bence 47 dakikalık 140journos belgeselinin özeti de bu cümle.

        Mevcut Papa Arjantinli Jorge Mario Bergoglio ile bu bağlamda birbirilerine benziyorlar. CHP, tıpkı Vatikan gibi dogmaları ve tabuları olan bir yapı. Lütfen CHP’liler bana kızmasın ve darılmasın ama hakikat bu. Zaten CeHaPe zihniyeti diye toplumun çok büyük çoğunluğunun kafasında haklı olarak yerleşmiş algı da bu. Kemal Kılıçdaroğlu ise bu yapıyı yani Vatikan’ı içten dönüştürmek isteyen, bu tabuları ve dogmaları yıkmak değil ama yumuşatarak partiyi özgürleştirmek ve geniş kitlelere yaymak isteyen bir Papa.

        REKLAM

        Hatta ben o röportajda Hristiyanlık tarihindeki “Liberation Theology” ekolüne de atıf yaptım. Yani “Özgürleşme Teolojisi” ya da diğer bir deyimle “Kurtuluş İlahiyatı”.

        Kılıçdaroğlu da CHP’nin kökleşmiş tabulardan kurtulmasına vesile olmak, “CeHaPe zihniyeti” diye kodlanan o dogmalardan CHP’yi özgürleştirmek istiyor.

        Hristiyanlığa kuvvetli inancını sürdüren ama mevcut kalıplaşmış putlara karşı reformcu bir tutuma sahip Papa Jorge Mario Bergoglio da Özgürleşme Teolojisinin simge isimlerinden Oscar Romero’yu “Aziz” ilan etti. Oysa Bergoglio’dan önce Romero gibi teologlar Vatikan tarafından neredeyse tekfir ediliyordu.

        Kılıçdaroğlu da kendinden önce CeHaPe zihniyeti tarafından “tekfir” edilen ne kadar insan varsa hepsini birden CHP’ye kazandırmaya gayret eden bir lider. Aslında belgeselde anlattıklarımın özeti bu. Bir yerde Vatikan yapılanması diyorum fakat söylemek istediğim bence tam anlaşılmıyor.

        Öte yandan Kemal Bey’in en büyük yanlışı 17-25 Aralık darbe teşebbüsü esnasında “Evet yolsuzluk var ama aynı zamanda bu olay Fetullahçıların emniyet-yargı darbe teşebbüsüdür” diye tavır almaması oldu.

        Kılıçdaroğlu maalesef FETÖ darbe teşebbüsü bölümünü o dönem görmezden geldi. Bunu da ifade ettim röportajda ama yine süre kısıtlaması nedeniyle yayınlanmamış.

        Belgeseli Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2023 Başkanlık adaylığı dokümanteri gibi görenler de var. Mesela YouTube dünyasının 1 numaralı gazetecisi Cüneyt Özdemir böyle düşünüyor. Dün bir videoda bunu söylemiş. 140journos da Cüneyt’e cevap vermiş.

        140journos’un bence böyle bir amacı yok. Fakat Kılıçdaroğlu’nun reformist çizgisine sempatileri olduğu açık.

        Öte yandan CHP Genel Merkezi’nde 2023’te Kemal Bey’in ortak aday olması yönünde bir psikolojik ortam olduğu da doğru.

        REKLAM

        MANSUR YAVAŞ BELGESELİ TANITTI, İMAMOĞLU CEPHESİNDEN İSE SES YOK...

        Fakat çok ilginç, mesela Mansur Yavaş bu belgeselin tanıtımını sosyal medyasından yapmış ama Ekrem İmamoğlu bu fenomen olan belgeseli görmezden gelmiş.

        Oysa Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın İmamoğlu’nun da Genel Başkanı değil mi? Ekrem Bey’in 2023 adaylık hedefine kilitlendiği için bu belgeselden hoşlanmadığını tahmin ediyorum ama bilmiyorum, benimki sadece tahmin.

        Cüneyt Özdemir de dün bu yönde düşündüğünü ifade etti.

        Mansur Yavaş da olası 2023 adaylarından biri ama bu konuda gayet özgüvenli ve rahat bir izlenim veriyor.

        Şunu unutmayalım, eğer klasik CeHaPe zihniyeti bu partiyi yönetmeye devam etseydi ne Mansur Yavaş ne de Ekrem İmamoğlu Ankara ve İstanbul’un başında olabilirdi. CHP’den aday bile gösterilmezlerdi.

        Ne Sezgin Tanrıkulu ne de Mehmet Bekaroğlu bu partide olabilirdi.

        Canan Kaftancıoğlu da CHP İstanbul İl Başkanı olamazdı eğer bu partinin başında Kemal Kılıçdaroğlu olmasaydı.

        CeHaPe ZİHNİYETİ VE AK PARTİ

        Peki Kemal Kılıçdaroğlu bu CeHaPe zihniyetini aşarak CHP’yi gerçek bir özgürlükçü-demokrat parti yapabilir mi? Yani Vatikan, özgürleşme teolojisi ekolünün düşünceleri yönünde dönüşebilir mi?

        Bence imkansız.

        Ne Vatikan ne CHP kökten bir dönüşümü kendi içinde yaşayamaz. Kemal Bey samimiyetle mücadele ediyor ama mümkün olmayan bir misyon bu.

        Olayı sadece CHP ile sınırlamayalım...

        Türkiye bugün Tayyip Erdoğan’ın meşhur ettiği tabirle CeHaPe zihniyetini ya da diğer bir deyimle İttihatçı zihniyeti aşabildi mi? Aşabilir mi?

        Benim o konuda da bir umudum yok. İttihatçı zihniyet ya da CeHaPe zihniyeti diye kast edilen esasen dindarları, Kürtleri, Alevileri ve gayrimüslimleri ikinci sınıf yurttaş gören zihniyet.

        REKLAM

        Türkiye’nin resmî ideolojisi seküler yaşam tarzına sahip Sünni Türk kimliğini makbul yurttaş olarak gördü ve bu kimliğin dışında kalanları “dönüşmeleri şartıyla” kabul etti. Aksi halde inkar ve asimile etmek istedi.

        Bugün Türkiye, AK Parti sayesinde dindarların ikinci sınıf yurttaş olarak görülmesi problemini çözdü. AK Parti’nin en büyük başarısı bu.

        Peki diğer üç sosyal kesimle ilgili problem çözüldü mü?

        Bence hayır.

        AK Parti aslında bu konularda da iyi niyetli girişimlerde bulundu ama netice itibariyle bu üç mesele etrafında o CeHaPe zihniyetini aşamadı.

        AK Parti bugünkü Kılıçdaroğlu CHP’si ile değil ama CeHaPe zihniyeti dediğimiz yapıyla bir tip uzlaşmaya gitmek zorunda kaldı zaman içinde. FETÖ’nün emniyet-yargı ve askeri darbe teşebbüsleri ile 2015’te PKK’nın Kürt halkına da ihanet ederek çözüm masasını devirmesi, CeHaPe zihniyetiyle uzlaşma çabasına doğru AK Parti’yi sürükledi dersek yanlış olmaz. Tercih değil bir mecburiyetti belki de.

        Bugün içinde yaşadığımız siyasal rejim de tam olarak bu uzlaşmanın ürünüdür.

        Diğer Yazılar