Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Afganistan’da büyük bir kaos ve kabus yaşanıyor. Maalesef önceki günkü saldırılar sürpriz değil.

        Washington Post, New York Times, FAZ, die Welt, Guardian, Le Monde, El Pais ve Batı medyasının genelinde okuduğum makalelerin birçoğunda ABD çekilmesi kaynaklı olası bir güvenlik boşluğu ve terör riskinden bahsediliyor.

        Bu yönde BM’nin 2021 raporları var. Biden yönetimi bu kadar sorumsuzca, bu kadar göstere göstere büyük bir yanlışı nasıl yaptı? Hakikaten insanın aklı almıyor.

        Afganistan’da ortaya çıkan fotoğraf dünyada zaten yükselen anti-Amerikan dalgayı çok daha fazla körükleyecek, bu kesin. Üstelik ABD nobran ve hayatı yalnızca kendinden ibaret sanan tavrında en ufak bir değişiklik yapmamakta da kararlı. Dikkat ettim Amerikan medyasının tamamında Perşembe günkü saldırıların ardından “13 Amerikan servis görevlisi ya da asker ve düzinelerce Afgan öldü” yazıyordu. Biden yönetimi yüzünden 200’e yakın Afganlı yaşamını yitirdi ve ABD medyası sayı vermeyi bile gerekli görmüyor!

        Peki göstere göstere gelen terör saldırıları önlenemez miydi? Bundan sonra Afganistan bombaların patladığı bir ülke olmaya devam mı edecek yoksa ABD’nin çekileceği tarih olan Salı gününden sonra ortalık sütliman mı olacak?

        İkisini de ileri süren uzmanlar var. ABD’nin geri dönmesinden sonra terör örgütleri açısından avantajlı bir alan açılacağı aşikar. Ancak bu, Taliban’ın işine gelir mi? Gelmezse şayet, bunu önleyebilir mi?

        Afganistan’ı en iyi bilen ve tüm taraflarla görüşen nadir isimlerden 2006-2010 arası NATO Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi olarak görev yapmış Sayın Hikmet Çetin’in kapısını son olaylardan sonra bir kez daha çaldım.

        OKULLARI, DÜĞÜNLERİ VURAN ÖRGÜT

        Onun anlattıklarına geçmeden önce perşembe günkü saldırıları üstlenen, IŞİD-K ile ilgili şunları söyleyeyim:

        Bu örgüt Afganistan’da son yıllarda çeşitli saldırılar düzenliyor. Genellikle okulları, düğünleri hedef alıyor. Çok kanlı, çok acımasız. Şimdiye kadar hiçbir bölge üzerinde tam kontrol sağlayamadı ancak sivilleri hedef alma noktasında gözünü kırpmadan hareket ediyor. Geçen mayısta mesela Kabil’de Hazaraların yoğun olarak yaşadığı bir bölgede okul yanında bomba patlatmış çoğu öğrenci olmak üzere 85 kişiyi öldürmüştü.

        HİKMET ÇETİN'E GÖRE SORUNUN ESAS KAYNAĞI...

        “IŞİD-K ne kadar güçlü?” diye Hikmet Çetin’e sorduğumda “Epey güçlüler. İntihar saldırıları düzenleme konusunda maalesef çok kuvvetli bir yapı” dedi ve bana Afganistan’da bulunduğu dönemden şu anekdotu anlattı:

        “Nagehan Hanım bu tip örgütlere katılan gençler hayatlarında karşı cins görmemiş insanlardır genelde. Bana Afganistan’da konuştuğum Taliban mensubu gençler ‘Git kendini patlat, cennette huriler seni bekliyor’ vaadinde bulunduklarını söylüyorlardı.”

        Taliban’ın ana üssü ve esas kontrol merkezi Pakistan. Hatta Sayın Çetin önceki konuşmalarımızda Pakistan’ın güç dengesindeki üçlü yapıdan bahsetmişti.

        Demişti ki, “Pakistan 3’e ayrılıyor, 1) hükümet, 2) ordu, 3) istihbarat.

        Hükümet ve ordu Taliban’a karşı mesafeli ve ABD çizgisinde olsalar da esas güç ISI yani Pakistan istihbaratı. Taliban’ı kuran ve destekleyen bu yapı. Mesela hiyerarşiye baktığınızda tabii ki Genelkurmay Başkanı yukarıdadır ama Kara Kuvvetleri Komutanı daha etkili çünkü ISI’ye o hakim. Batı, Taliban’ın Pakistan desteğini yok etmek için Pakistan Hükümeti ile konuşuyor halbuki hükümetin Peşaver bölgesine gücü yetmiyor. Bakın Peşaver’deki medreselerde sadece Cihad okutulur. Bu sistem devam ettikçe bu yapılar bitmez. Esas kaynak orası.”

        Peki Taliban değişti mi? Değişebilir mi?

        Açık söylemek gerekirse başta kadınlar olmak üzere kendi dünya görüşü dışındaki kimseye neredeyse hayat hakkı tanımayan, bu vahşi örgütün meşru bir yönetim olarak karşımıza çıkma olasılığı beni isyan ettiriyor.

        Tabii isyanın bir faydası yok. Bir de Afganistan’daki gerçeklik var. Sayın Çetin’e bu gerçekliğin ne olduğunu sordum. Yakından tanıdığı Taliban şimdi verdiği sözleri tutup, değişebilir mi? Kadınların çalışmasına müsaade edebilir mi? Bu ılımlı mesajlar ne kadar gerçekçi?”

        Afganistan’ın eski NATO Sivil Temsilcisi Çetin bana şunları söyledi:

        “Ben Taliban’ın gerçekten değişeceğine asla inanmıyorum ancak biraz akıllılarsa içlerinde Türkmenlerin, Özbeklerin, Taciklerin, Hazaraların da olduğu kapsayıcı bir hükümet kurarlar. Oranın ileri gelen insanları var. Onları sürece dahil ederlerse kolay yönetebilirler. Ancak ben kadınların kamuda çalışmaya devam edebileceğini hiç sanmıyorum. Şeriat uygulayacağız diyorlar zaten.”

        O halde 31 Ağustosta çekilme yaşandıktan sonra neler olabilir? Kapılar, kameralar kapanıp da büyük bir vahşet başlayabilir mi?

        Batı medyasından, bölgedeki isimlerden ve Hikmet Çetin’den aldığım izlenim bunun bu kadar kolay olmayacağı yönünde.

        Zira Taliban şu an Afganistan’ın izole bir terör devleti olmaması için 2 şeye muhtaç:

        1) Uluslararası tanınma

        2) Dış yardım almak ki bu büyük oranda Amerikan yardımı demek. (Taliban’ı sırf ABD karşıtı diye destekleyen Sayın Doğu Perinçek acaba ABD ve Taliban arasında gidip gelen olumlu mesajlara ne diyor?-na)

        Bunların sağlanması için şayet Taliban ‘takıyye’ yapıyorsa bile vaatlerini hayata geçirmek için buna devam etmek durumunda.

        Peki Türkiye’nin pozisyonu ne olmalı? Taliban’ın Kabil Hamid Karzai Havaalanını işletmesi için Ankara’ya yaptığı söylenen teklif için Sayın Çetin ne diyor?

        “Herhangi bir karar vermek için beklemenin daha doğru olacağını düşünüyorum Nagehan Hanım zira henüz ortada bir hükümet dahi yok. Üstelik Taliban ne derse desin ortada bir de Çin faktörü var. Çin, Afganistan’a göz dikti ve orada başka bir aktör istemeyebilir. Bunları zaman gösterecek…”

        Gazetecilik ölmez…

        Gazetecilik ölmez…
        0:00 / 0:00

        Habertürk yine farkını konuşturuyor. Arkadaşımız Mehmet Akif, Kabil’de müthiş bir iş yapıyor. Hayati risk altında bize tarihi gelişmeleri yerinden ve olayların aktörleri ile konuşarak anlatıyor.

        Akif bize gazeteciliği, sahada olmayı, konvansiyonel medyanın asla ölmediğini ve yerinin doldurulamayacağını da hatırlatıyor.

        Gururla ve heyecanla takip ediyorum…

        Diğer Yazılar