Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Aylardır bu köşede Türkiye'nin siyasal anlamda Rusya modeline doğru emin adımlarla ilerlediğini, mevcut Türk politik rejiminin Rusya-Macaristan-Polonya arası bir yapıda olduğunu yazıyorum. Dış siyaset bağlamında Türkiye Rusya’nın ekseninde değil. Rusya’nın peyki hiç değil. Bakın mesela son Ukrayna krizinde biz Rusya’ya muhalefet ediyoruz.

        Fakat iç siyasi düzen bağlamında ibrenin Rus politik rejimi yönünde olduğuna dair somut örnekler veriyorum. Devletin tüm temel güvenlik-istihbarat-savunma unsurlarının yeni rejim doğrultusunda müttefik olduğunun altını çiziyorum. Bu benim yorumum değil bir gazeteci olarak net bilgim.

        Bugünkü Türkiye'yi anlamak için muhalefetin temelsiz benzerlikler kurduğu Ortadoğu ülkelerine değil Doğu Avrupa ve Rusya modeline bakmak çok daha isabetli olur.

        Türk devleti dört siyasal ideolojinin işbirliğiyle sosyal tabanı da çok kuvvetli bir rejime yöneldi. Bu artık açık bir devlet politikası. Bu dört ideolojinin en başındaki ve tartışmasız en güçlüsü Türk milliyetçiliği. Sonra muhafazakarlık ardından laik-ulusalcılık ve son sırada da İslamcılık geliyor.

        Türkiye politik açıdan Rusya’ya benzerken ekonomik açıdan da Çin modelini benimsediğini ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkça bunu ilan etti. Değersiz bir TL ve çok değerli bir Dolar ile ithalatı boğabildiği kadar boğarak düşük faizli kredilerle içeride mecburi bir aşırı sanayileşme yoluyla imalat ve ihracatı zorunlu olarak canlandırmaya dayanan bir model. MGK bildirisiyle 6 orgeneralin birden imzaladığı, TSK'nın, MHP’nin ve ulusalcıların tam destek verdiği bir yeni model.

        ÖZALİZMİN SONU

        Yani açıkça 24 Ocak 1980’le açılmış ve son 40 yıldaki tüm hükümetlerin iyi kötü devam ettirdiği bir parantez devlet kararıyla sona eriyor. Özalizmin gerçekten bitişini yaşıyoruz. Bir tip Çin tarzı sosyalist piyasa ekonomisine ya da tam bir devlet kapitalizmine geçiyoruz. Atatürk’ün karma ekonomi modelini öven sözleri de bu aralar rejim bileşenleri tarafından çok alıntılanacaktır.

        Kimi iktisatçılar-mevcut rejim tablosunu okuyamadıkları için- bu karardan dönüleceğini sanıyor ama ben bunu imkansız görüyorum. Devlet bir bütün olarak tıpkı 41 sene önce 24 Ocak 1980'de olduğu gibi bir eksen değişimi kararı vermiş durumda. Türkiye'nin uzun vadeli menfaatleri bu iktisat rejiminde görülüyor. Benim öngörüm devletin otoritesinin kalıcı olarak bu modeli hayata geçirmek için kullanılacağı yönünde.

        Alt ve alt-orta sınıfların devletin sosyal yardımlarıyla sürekli sübvanse edildiği, üst ve üst-orta sınıfların döviz ve altın birikimleriyle, fiyatı sürekli artan gayrimenkulleriyle, malları, mülkleriyle tatmin olduğu ama orta sınıfın olmadığı bir model.

        Türkiye’nin yeni ekonomik modelinde bir orta sınıfın var olmayacağı görünüyor. Sınıflar skalası bundan böyle alt-orta sınıftan direkt üst-orta sınıfa geçecektir.

        Orta sınıfın yok oluşu devlet kompozisyonunun çıkarlarına aykırı değil. Bu gerçeği de söylemek zorundayım. Öte yandan mevcut rejimin sosyal tabanı sadece "iktidar destekçileri" denilen kesimden ibaret değil. Çok daha geniş bir tabanı var bu siyasal düzenin.

        SİYASETSİZLİK GİRDABI

        Aslında bu dört politik ideolojiden birinin güdümünde olan ama kendilerini "Erdoğan karşıtı" hisseden vatandaşların ve onlara tekabül eden "muhalif" kesimin aydınlarının ve siyasetçilerinin de rejim tarafından çok rahat şekilde yönetildiğini görmek mümkün.

        Sevgili muhalif okurlarım daha somut ifade edeyim... Siz Türk milliyetçisi, ulusalcı ya da muhafazakar ya da İslamcı çizgideyseniz istediğiniz kadar gerçek anlamda "Erdoğan karşıtı" olun yine de bu rejimin muhalifi olamazsınız, olamıyorsunuz. Sadece mevcut kimi yaşananlardan şikayet ediyorsunuz ama yeni bir siyaset öneremiyorsunuz. Muhalif partilerin ve muhalif medyanın büyük çoğunluğunun içine girdiği siyasetsizlik girdabının sebebi de bu.

        Türk tarihinde siyasal ve entelektüel açıdan böyle karmaşık bir dönem yaşanmadı. Türkçe literatürde yaygın olan "At izi, it izine karışmış" deyimi -kaba bir tabir olsa da- ben de mevcut fotoğrafı anlatmak için kullanmak zorundayım.

        Bugün rejimin gerçek muhaliflerinin en fazla yüzde 20 olduğunu belirtmeliyim. Zaten muhalefet ne kadar anket sonuçları açıklarsa açıklasın mevcut düzenin özgüveni buradan kaynaklanıyor. Rejimin yeni resmi ideolojisinin kapsayabileceği sosyal tabanın -gerektiği zamanlarda- yüzde 80'lere kadar genişleyebileceğini biliyor devlet. Bu özgüven o yüzden var.

        Diğer Yazılar