Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Komplolara inanan biri olsam Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışını iktidarın talimatı ile yaptığını söylerdim. Zira öyle büyük bir pas, öyle verimli bir hamle alanı sundu ki bu çıkış…

        Doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan en güçlü alanlardan biri olduğu bu meselede el arttırdı, başörtüsüne yasal değil anayasal güvence vermeyi önerdi ve bir referandum çağrısı yaptı.

        Şimdi soru şu: Bakalım Kılıçdaroğlu ve 6’lı masa dokunulmazlıkların kaldırılması çağrısında olduğu gibi hayati bir hata yaparak iktidarın getirdiği paketi bir bütün olarak oy kaygısıyla onaylayacak mı yoksa itiraz mı edecek?

        Sevgili okurlar, başörtüsü özgürlüğü için yıllarca mücadele etmiş, Tayyip Erdoğan’ı ve AK Parti’yi bu mücadelelerinde desteklemiş, laiklik adı altında başörtülülere yapılan zulümlere hep itiraz etmiş bir yazar olarak şunu söyleyeyim: İktidarın iki anayasa maddesi ile ilgili getirdiği değişiklik önerisinde 24. maddeye eklenmek istenen tanıma özsel olarak bir itirazım olamaz. Başörtüsü meselesi anayasa ile çözülmez, bu detay anayasaya girmez diyenlere saygı duymakla birlikte yıllarca bu sorunu yaşamış bir ülkenin sosyolojik gerçekliğinde böyle bir düzenlemeyi anlarım.

        Ancak 24. madde ile birlikte aileyi düzenleyen 41. maddede durmak gerekiyor. Burada yapılmak istenen ekleme anlamsız, mevcut bir soruna işaret etmiyor ve çok korkutucu!

        Türkiye’de eşcinsellerin evlenmesi yönünde toplumsal bir talep var mı? Bu bir tartışma konusu mu? Sosyolojik bir gerçeğe dayanıyor mu? Durduk yere aile tanımını "Kadın ve erkekten oluşur" diye detaylandırmanın ne manası var?

        Bırakın evlenmeyi "Ben LGBT’yim" diye sokağa çıkmak dahi son yıllarda imkansız hale gelmiş durumda.

        Dünyanın birçok başkentinde bir şenlik havasında yapılan ve yıllarca Türkiye’de de gayet rahat bir şekilde organize edilen LGBT Onur Yürüyüşü bu yıl 26 Haziran'da yapılamasın diye Taksim’in yüzlerce polis tarafından abluka alındığını, çevre yolların kapatıldığını gayet net hatırlıyorum mesela. O gün eve ulaşamamış, çocuklarla saatlerce yolda kalmıştık yollar kapandığı için.

        Eşcinsel bireyler son birkaç yıldır adeta bir cadı avının hedefi haline getirildiler. İstanbul Sözleşmesi’nde onlar üzerinden olmayan bir hayalet yaratıldı, sözleşmenin eşcinselliği özendirdiği gibi temelsiz bir şey uyduruldu, biz kadınların kadına karşı şiddet ile mücadelede en büyük kozlarından biri olan sözleşme erkekler tarafından lağvedildi.

        Şimdi 41. maddeye eklenmek istenen ile "Ben muhafazakarım, aileye, geleneksel değerlere sahip çıkıyorum" demek için LGBT bireyler araçsallaştırılıyor ve muhalefet sıkıştırılmak isteniyor.

        Halbuki eskiden LGBT yürüyüşlere izin verilmezken bu konudaki özgürlük AK Parti iktidarları ile gelmişti. Tıpkı Ateizm Derneği gibi derneklere gelen özgürlük gibi.

        Bu konuda akademisyen Volkan Ertit’in çalışmaları var. Doktora tezinde hem LGBT hem de deklare ateizm derneklerinin AK Parti döneminde normalleştiğini somut örnekleriyle ortaya koyuyor ve Erdoğan öncesinde bu derneklere de yasak getirildiğini belgeleri ile kanıtlıyor. Ancak LGBT gibi bu derneklere de son dönemde yeniden cadı avı başladı mı, bakmak gerekir…

        Temel insan hakları ile ilgili referandum yapılamaz. LGBT bireylerin yaşam ve tercih hakkını savunmak bu bireylerin tercihlerini onaylamak, doğru bulmak ya da desteklemek demek değildir. Herkesin kendi gibi olma ve yaşama hakkına asgari saygı duymaktır bu. Şayet popülizm dalgasına kapılır bu hakkı ötekileştirilmiş bir grup olan LGBT’lerin elinden alırsak yarın başka grupların da aynı şekilde ötekileştirilmeyeceğini, kriminalize edilmeyeceğini kim garanti edebilir?

        O nedenle 41. maddeye eklenmek istenen değişiklik 6’lı masa için önemli bir test. Bakalım popülizm dalgasına karşı tabanlarına doğru olanı anlatıp ilkesel bir duruş sergilemeyi başarabilecekler mi?

        Ben 3 muhafazakar partinin bu konudaki görüşlerini öğrenmeye çalıştım. Hem Gelecek, hem Deva hem de Saadet Partisi’nin ileri gelenlerine tartışılan anayasa değişikliğine nasıl baktıklarını sordum. Açık söyleyeyim hiçbirinden net bir cevap alamadım.

        Ahmet Davutoğlu bu konudaki tavrını yarın yani Çarşamba açıklayacakmış. Başörtüsü konusunda destekleyici açıklamalar yapmıştı Sayın Davutoğlu, ben 41. maddeye eklenmek istenene bir itirazda bulunacağını sanmıyorum.

        Deva henüz içeriği görmediklerini söyleyerek topu taca attı.

        Saadet Partisi de aynı şekilde net bir cevap vermedi. Fakat ben bir itiraz beklemiyorum. Belki Ali Babacan şaşırtabilir ama fazla umudum yok. Yine iktidarın sıkıştırdığı alanda ‘ürkütmeme’ siyaseti izleme olasılıkları yüksek.

        Bu kadar temel bir insan hakkı üzerinden bir itiraz geliştiremeyen bu 6 parti demokratikleşme ve özgürlük ile ilgili mevcut sorunlara hangi itirazı geliştirecek?

        Bu ülkede özgürlükçülük -ama’sız ve fakat’sız- özgürlükçülük aramak çölde su aramaktan zor maalesef.

        Diğer Yazılar