Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün saat 13.30 itibarıyla İstiklal Caddesi’ne çıkan tüm ara sokakları kapamak üzere bariyerler hazırlanmış, Sıraselviler adeta abluka altına alınmış, Tophane yüzlerce polisle donatılmış ve birçok yol bu müdahaleler nedeniyle kilitlenmişti.

        Zaman ilerledikçe ve okul servisleri dönüşe geçtikçe iş iyice zorlaştı. Birçok güzergah yoğun trafik nedeniyle kullanılamaz hale geldi. Metro girişleri de kapatıldığı için bölgeye ulaşım neredeyse imkansızlaştı.

        Saat 17 sularında Cihangir’den Galatasaray’a doğru yürümek bir mucize haline gelmişti. O saatlerde durumu görmek için özellikle evden çıktım, Galatasaray’dan İstiklal’e oradan Sıraselviler’e geçtim.

        Ancak sık sık durduruldum, geçmemin yasak olduğu söylendi. Evimin o yönde olduğunu kanıtlamam istendi. Bazı noktalarda tanıyıp bıraktılar, bazı noktalarda epey dil dökmem gerekti. Kısacası hareket etme özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlanmıştı.

        Okul servisleri yollarda kaldı, çocuklar perişan oldu, turistler neye uğradığını şaşırdı…

        Akşamı anlatmak bile istemiyorum.

        Bir programım vardı ancak araç ile çıkmak mümkün değil. Beni alacak olan araba sahile kadar gelebildi, Tophane’de zar zor buluştuk.

        O sırada tam arkada bir kadın şoför polise arabasının içinden yalvarıyordu: "Lütfen bırakın, evim hemen ilerisi sokağa girmem lazım" "Hanımefendi burada oturuyorsanız girin ancak arabayı alamayız”

        REKLAM

        Dünya Kadınlar Günü’nde bir kadına daha büyük bir zulüm herhalde yapılamaz.

        Kadınlara eziyet günü

        Peki Dünya Kadınlar Günü nasıl oldu da Taksim’de son 4 yıldır Kadınlara Eziyet Günü’ne dönüştü?

        Dün de yapılmak istenen Feminist Gece Yürüyüşünün geçmişi 2003’e dayanıyor. Yani AK Parti iktidarı ile başladı, uzun yıllar boyunca gayet sorunsuz ve coşkulu bir şekilde gerçekleştirildi.

        Her yıl farklı bir başlık altında coşkuyla, özgürce kadınların sokaklara aktığı bir Türkiye’yi gördü bu gözler.

        Önce Taksim’den Mis Sokağa sonra Taksim’den Galatasaray’a, sonra Galatasaray’dan Tünele…

        Buraya o yıllardan bir fotoğraf koyuyorum.

        Geçtiğimiz yıllarda İstiklal'deki kalabalıklardan...
        Geçtiğimiz yıllarda İstiklal'deki kalabalıklardan...

        İstiklal binlerce kadından oluşan bir sel adeta…

        Ne güzel görüntüler…

        Sonra ne olduysa oldu 2019’da polis ile göstericiler arasında bir arbede çıktı ve o günden itibaren Feminist Gece Yürüyüşü "Sakıncalı Gece Yürüyüşü" haline geldi.

        Bu yürüyüşte atılan sloganlarla ve bildiri metninin önemli bir kısmı ile hemfikir olmayan bir kadın olarak şunu söyleyeyim: Hangi görüşe, hangi kimliğe sahip olursa olsun fark etmez…

        Gösteri temel bir haktır. Hele kadınlar gününde kadınların gösterisi analarının sütü kadar onlara haktır!

        Kadınlardan bu kadar korkmayın!

        Sevgili kadınlar, kendinizi hiçbir şey için feda etmeyin!

        Sevgili kadınlar, kendinizi hiçbir şey için feda etmeyin!
        0:00 / 0:00

        Dünya Kadınlar Günü son yıllarda kadına karşı şiddeti lanetleme günü haline geldi.

        Ben buna itiraz ediyorum.

        Bir kere lanetleyerek sorunu çözemiyorsunuz sadece vicdanınızı rahatlatıyorsunuz.

        Sonra emekçi kadınların mücadelesi sonucu elde edilmiş Dünya Kadınlar Günü’nün bir insanlık suçu olan kadına karşı şiddet parantezine sıkıştırılması çok yanlış. Maalesef daha bize yönelik şiddet sorununu çözemediğimiz için kadınların diğer temel sorunlarını konuşamıyoruz gibi bir algı doğuyor.

        Halbuki kadınlar maalesef ikinci cins olmaya devam ediyor. Özellikle bizim gibi erkek egemen toplumlarda bu sıralamada en ufak bir değişiklik emaresi yok.

        "Ben" demenin ayıp sayıldığı bir baskı kültürü

        "Ben" demenin adeta ayıp sayıldığı bir milli mahalle baskısının içinde yaşıyoruz hep birlikte.

        Bizden beklenen sabır, kendimizi feda etmemiz, dişimizi sıkmamız…

        Dünyada bir adalet varsa neden fedakarlık sırası hiç erkeklere gelmiyor?

        Ben bu 8 Mart’ta siz sevgili kadın okurlarıma feda kültürüne itiraz etmeyi öneriyorum.

        Doğduğumuz andan itibaren bizlere fedakarlık yapmak, kendimizi arka plana atmak, saçımızı süpürge etmek öğretiliyor.

        Çocuklarımız için, kocalarımız için, ailelerimiz için, eş-dost için vs vs.

        Yapmayın!

        Kendinizi başkalarına feda ederek yaşamayı reddedin!

        Kendinizi ve isteklerinizi önemseyin.

        Elbette çocuklarınız ve aileniz sizin için vazgeçilmez, tabii onları seviyorsunuz ama önce kendinizi sevin.

        Kendinizi sevmezseniz çocuklarınızı onlara faydalı olacak şekilde sevemezsiniz.

        Çocuklarınızı kendinizi onlara feda ederek büyütürseniz çocuklarınız da ileride kendilerini başkaları için feda eden insanlar olurlar…

        Kadınların ikinci cins kalmasının temel sebebi bu fedakarlık kültürü.

        Öyle ustaca, öyle büyük bir kutsiyet atfedilerek inşa edilmiş ki bu kültür, itiraz etseniz toplum tarafından damgalanıyorsunuz, büyük bir baskıya maruz kalıyorsunuz.

        Ben bu 8 Mart’ta, hangi siyasi görüş ya da yaşam tarzına sahip olursak olalım, kadınlar olarak hepimizi toplumun bizi içine hapsettiği duygusal baskılarla ilgili uyanık olmaya ve "fedakarlık" kamuflajı altında oluşturulan sömürü düzenine karşı çıkmaya çağırıyorum.

        Gelin, "Biz"den, "Ben"e geçme devrimini hep birlikte gerçekleştirelim!

        (Bu yazıyı 2021’in 8 Mart’ında bu köşe için yazıp yayınlamıştım, şimdi güncelleyerek bir kez daha aynı şeyleri haykırmak için tekrar koyuyorum…)

        Diğer Yazılar