Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye, muazzam bir diplomatik trafiğin içinde. Aynı gün içinde uluslararası gündemin ilk sırasında yer bulan görüşmeler ve toplantılar hız kesmeden devam ediyor.

        Rusya ve Ukrayna, Türkiye’nin aktif katılımıyla masaya otururken, aynı saatlerde Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ağırlandı. Birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden’la telefon görüşmesi yaptı. Bu görüşme zinciri, en az bunlar kadar kritik isimlerle devam edecek.

        Tam bu noktada bir parantez açmak gerekiyor.

        Türkiye’nin küresel ölçekte etkili olan bir krizde inisiyatif alması, dünyada her ülkenin ve güç merkezinin gündeminde. Ancak tuhaf olan, kendi içimizde bu durumun belli kesimlerde ya geçiştirilmesi ya da bir yerinden çekiştirilip Türkiye’nin neredeyse suçlu ilan edilmesi.

        Türkiye’nin daha güçlü olması, herhangi birimizi değil, hepimizi güçlü kılar. Stratejik önemi giderek artan bir ülkede, sadece iktidar değil, siyasetin ve toplumun bütün unsurları kazanır.

        Buna sırt çevirmek, yok saymak veya gündemi başka yere taşıma gayretine girmek gerçekten beyhude bir çaba.

        TÜRKİYE YALVARIP YAKARIYOR MU?

        Bir İsrail cumhurbaşkanının yıllar sonra Türkiye’ye gelmesi, birbirinden ilginç tepkilerle karşılandı.

        İki ülke arasındaki ilişkilerde yaşanan gerginliğin sorumlusu olarak Türkiye’yi gösteren “Biz demiştik” ve “Ama çok geç kalındı” korosu.

        Bu ziyareti, İsrail’in bütün günah galerisini üstlenmek gibi yansıtan ve Türkiye’yi Filistin’e ihanet etmekle suçlayanlar.

        “Türkiye, arka kapı diplomasisiyle yalvar yakar İsrail’i davet etti” diyenler.

        Benzer eleştirilere, yakın tarihte Birleşik Arap Emirlikleri’yle yaşanan yakınlaşmada da rastladık. Dün kavga edip suçladığımız BAE ile bugün neden işbirliğine gidiyoruz vs.

        Bu yaklaşımların uluslararası ilişkilerde karşılığı olmadığını söyleyip geçmek mümkün. Ancak birkaç ilaveyle.

        Türkiye ne İsrail’in peşinden koşup gelmesi için çırpındı ne de BAE için benzer bir süreç yaşandı.

        Her iki ülkeyle de ilişkiler yeniden canlandırılırken, okur yazarlarımızın çok geç tartışmaya başladığı “yeni dünya düzeni”ndeki muhtemel senaryolar ele alındı. Yeni stratejik dizilişlerde hangi ülkelerin, hangi dinamiklerle yer almaya çalıştığı üzerinde duruldu.

        Sadece diplomatik ve ekonomik boyutlarıyla değil, askeri ve istihbari açıdan da büyük çabalar gösterildi, temaslar gerçekleşti.

        Bu çabayı görmeden, arka planda sadece Türkiye’yi hafife alan ezberlerle yapılan değerlendirmeler, bugünü de yarını da anlamaktan çok uzak.

        “Ama Türkiye’nin de…” diye cümleye başlayacak olanlara peşinen söyleyeyim. Bu ilişkilerin geçmişinde elbette önemli hatalar yapıldı, yol kazalarına uğrandı. Dünyanın hiçbir güç dengesinde ya ikili ilişkisinde işler düz bir çizgide ilerlemez.

        ABD, TÜRKİYE’DEN NE BEKLİYOR Kİ?

        Dün akşam saatlerinde Ankara, Erdoğan-Biden görüşmesine hazırlanırken, Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından aldığım ilk izlenim beni şaşırtmadı.

        Öğle saatlerinde savaşan iki ülkenin dışişleri bakanlarını masaya oturtan, günlerdir onlarca önemli temas gerçekleştiren Ankara, son derece sakin ve kendisinden emin bir duruşla kritik görüşmeyi bekliyordu.

        Görüşme sonrası, ABD tarafının hayli gecikmeli açıklamasının, herhangi bir uluslararası ilişkiler öğrencisi tarafından yarım saatte kaleme alınacak düzeyde olması da şaşırtıcı değil.

        Biden ve etrafına toplamaya çalıştığı güç dengesi, Türkiye’yle ilişkilerde yaşanan sorunların, savunma sanayiinden terörle mücadeleye kadar, kendi saldırgan ve yok sayıcı politikalarının sonucu olduğunu pekala biliyor.

        Türkiye tarafından ve hızla paylaşılan açıklama, birkaç noktada önemli. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’ya yönelik mevcut ilgiyi doğru okuyor. ABD ve Rusya arasında devam eden paylaşım kavgasında, iki ülkenin de gönülsüz, ama elleri mahkum biçimde Türkiye’yle konuşmak zorunda olduğunu da biliyor.

        Yine kısa vadede ABD’nin örneğin savunma sanayii konusundaki tercihlerinin değişmeyeceğini de masada tutuyor. Biden’a iletilen “Türkiye’ye yönelik tüm haksız yaptırımların kaldırılmasının zamanı çoktan gelmiştir” mesajının şöyle bir boyutu da var: Senin Rusya’yı kuşatmak adına ilan ettiğin yaptırımlarda ben yokum.

        ALMANYA YİNE Mİ YENİLECEK?

        Biden, Avrupa’yı (esasen özellikle Almanya’yı) Rus korkusuyla şimdilik hizaya getirmiş görünüyor. İki büyük savaşın mağlubu olan Almanya’nın, Kuzey Akım -2- projesiyle Rusya’yla yakınlaşmasına, Ukrayna’yı adeta bir bıçak gibi saplayarak dur dedi ABD.

        Peki Almanya buna ne kadar boyun eğecek? Biden, 7 Şubat 2022’de Washington’da çiçeği burnunda Alman Başbakanı Scholz’a “Rusya, Ukrayna’yı işgal ederse, Kuzey Akım -2- biter” demişti.

        Bakalım Almanya bir dünya savaşını daha, üstelik daha başlamadan kaybedecek mi?

        Sahiden…

        Scholz neden Türkiye’ye geliyor, üzerinde daha fazla düşünmeye değmez mi?

        Diğer Yazılar