Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her seçim öncesi, vaatler zincirinin en parlak halkalarından birisini hak ve özgürlükler, adalet ve eşitlik gibi kavramlar oluşturur.

        Oysa bunlara dair mücadele ve kazanımlar, siyasi partilerin vaatlerinden çok daha fazlasını gerektirir.

        Türkiye, dünyadaki yeni yeri ve rolüne dair kritik süreçlerden geçerken, tam da bu konulara dair konuşabilmeyi önemli buluyorum.

        Daha iyi tartışabilmek için biraz geriye doğru gidelim.

        AK Parti’nin kurulduğu ve iktidara yürüdüğü dönemde, toplumun özgürlük ve adalet talepleri hususunda ortaya koyduğu çerçeve; daha ilk yıllardan itibaren bu alanda gösterdiği kararlılık ve mücadele; bugün en sert muhalifleri tarafından bile takdirle hatırlanıyor. Takdir sahiplerinin demokrasi sicilleri üzerinde durmak yararlı olabilirdi ama, burayı geçelim.

        Sonuçta halihazırda bir seçime gidiyoruz. 20 yıl öncesinde insanların en temel hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi yönünde büyük adımlar atan AK Parti iktidarlarının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinin bu kez bu yönde ağır eleştirilere muhatap olduğu bir dönemdeyiz.

        YAŞADIKLARIMIZI UNUTMAYALIM

        Adı askeri olan, ama içinde yüksek bürokrasi, büyük sermaye ve medyanın da rol aldığı darbeler yaşadı bu ülke. Seçilmiş başbakanını ve bakanlarını idam sehpasına götürecek kadar gözü dönmüş vesayet odaklarının, “özgürlükçü anayasa” yazdığı dönemleri de.

        REKLAM

        Terörle çalkalanan ve binlerce insanını kaybettiği yılların ardından, bizi yeniden “demokrasiye hazırlayan”; darağaçlarını, hukuksuz yargılamaları, ağır işkenceleri kutsayan askeri yönetimler gördü.

        Aynı dönemde sürekli küçümsenen, “bir avuç eşkiya” diye tarif edilen terör belasıyla mücadele ederken, devleti korumak adına ortaya çıkan derin karanlıkların içinde kaldı. Faili meçhul diye anarken hala içimizin titrediği cinayetlerle, yasadışı yöntemlerle ve onların ortaya çıkardığı güç odaklarıyla muhatap oldu.

        Bunları yaşadı bu ülke.

        AK PARTİ’NİN ADIMLARI

        Hiç sözü eğip bükmeden söylemek isterim. Erdoğan ve AK Parti iktidarları, bu tabloyu milletin iradesiyle tersine çevirme konusunda gerçekten büyük mücadele verdi.

        İktidara geldiği günlerde geniş bir koalisyondu esasen AK Parti. Partilerle değil, toplumun farklı kesimleriyle hak ve özgürlükler temelinde ve adalet zemininde buluşmayı başarmıştı. Bu güçlü koalisyon, vesayet odaklarının ağır saldırılarına, arada sırada ölü taklidi yapıp yeniden hortlamasana aldırış etmeden mücadele etti.

        Bugün laf olsun kabilinden konuşanların, devletin devlet gibi davranması noktasında verilen mücadeleyi unutmamasında yarar var.

        Bu mücadeleyi sadece başörtüsü üzerinden tarif etmek, bazen pek de masum olmayan bir alan daraltmaya dönüşüyor.

        Yine sözü uzatmadan bugüne dönelim.

        Bu kararlı adımları atan, milletin siyasi merkezdeki çaresizliğini, yalnızlığını ve hor görülmüşlüğünü tarihin çöplüğüne yollayan AK Parti; bugün tam da bu alanda ciddi eleştirilere muhatap oluyorsa, buna dair söyleyecek sözü olmalı.

        “Batıdan kopuyoruz, Doğuya koşuyoruz” gürültüsünün ortasında, özgürlükleri ve adalet arayışını dinleyecek, anlayacak ve kuvvetle savunacak bir siyasete ihtiyacımız var. Bu talepleri daha önemli sorunlarımız var diye geriye atmaktan da vazgeçelim artık.

        REKLAM

        ÖZGÜRLÜK VE TENCERE

        Türkiye’nin yaşadığı ağır krizleri, kuşatmaları, darbe girişimlerini ve benzeri saldırıları asla gözardı ediyor değilim. Bunların her biri kuşkusuz belli daralmalara neden oldu. Sıkışmalar yaşandı.

        Ancak Türkiye gibi dinamik bir ülkenin, ekonomik sıkıntılar, bölgesel ve uluslararası tehditler ve benzeri tüm gerekçelere rağmen, bugün de kuvvetli bir değişim ve özgürlük talebi olduğunu kimse gözden kaçıramaz.

        Nasıl ki insanlarımızı sadece ekonomik gerekçelerle siyasi tercihte bulunuyor diye tarif etmekten rahatsız oluyor ve sahip olduğu değerleri en az “tencere” kadar önemsediğini söylüyorsak, şunu da ifade etmeliyiz.

        Hak ve özgürlükler, adalet, değişim ve yeni bir gelecek tasavvuru konusunda çok büyük bir talep var.

        Bu talebin doğrudan muhatabı siyasettir elbette. Mevcut iktidar, ister kuruluş dönemi kodlarına bakarak, isterse bugünün diliyle yeni bir anlam ve söylemi ortaya koyarak buna cevap vermek zorunda.

        Muhalefetin bu alandaki duruşunun, iktidarı eleştirmenin ötesine geçen ve bütünlük ifade eden bir söyleme dönüştüğünü iddia etmek de mümkün değil.

        Bu tablonun getireceği sıkıntıyı ise 14 Mayıs sonrasında yaşayacağız. Ortaya çıkacak iktidar dengesi toplumun geniş kesimlerindeki bu arayışı ve yüksek hassasiyeti karşılayacak bir denge kuramazsa, yeni bir seçim kulvarına girmek, dolayısıyla da ağır bir istikrarsızlığa savrulmak şaşırtıcı olmayacaktır.

        Diğer Yazılar