Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı netleşti. Ekrem İmamoğlu. Artısı, Beylikdüzü’nde harikalar yarattığı, çalışkan ve dürüst olduğu iddiası. Eksisi, Beylikdüzü’nde oturanlar hariç, kimseler tarafından tanınmaması. O kadar ki, kampanya sloganı "Tanısan, seversin aslında…" olmalı. Zira ancak bu tür bir "sarakaya alan farkındalık" haliyle sempati kazanıp dezavantajını unutturabilir. Latife bir yana önemli olan, İstanbullu seçmenin hangi motivasyonla, hangi pozitif ya da negatif beklentiyle sandık başına gideceği. "Tanınmama" faktörünün, aynı zamanda, "olumsuz bir bagaja sahip olmama" unsuruyla beraber geldiği ve bunun da duruma göre İmamoğlu’nun lehine olabileceği unutulmamalı. Şehrin ünlü ve tecrübeli bir siyasetçiye mi ilgi duyacağı, yoksa beyaz bir sayfa açma arzusuna mı yelken açacağı önceden kestirilebilen bir şey değil.

        Ancak şimdilik ağır basan görüş -CHP’liler de dahil- AK Parti’nin adayının Binali Yıldırım olması halinde, Ekrem İmamoğlu’nun fazlaca bir şansı olmadığı yönünde.

        Çünkü AK Parti’nin elinde sadece Binali Yıldırım gibi, düşük bir ihtimal ama o olmazsa yerine adı geçen isimler gibi, "tanınmış" tecrübeli siyasetçi isimler yok. Yerel yönetimleri, yeni hükümet sistemine entegre edecek yol haritaları da var.

        Cumhurbaşkanlığına bağlı "Yerel Yönetim Politikaları Kurulu" bizzat bu iş için öngörülmüş bir birim.

        Bunun anlamı şu: Muhalif partilerden, hatta MHP’den aday olup kazanan belediye başkanları yerel seçim sonuçlarına ve devamındaki pratiklere hâlâ parlamenter sisteme göre şekillenmiş bir "merkez" üzerinden bakarken ve merkez ile ilişkilerini yeni sisteme göre koordine etmekte zorlanırken AK Partili belediye başkanları bu konuda biraz daha şanslı olacak.

        YEREL YÖNETİM POLİTİKALARI KURULU NE İŞ YAPACAK?

        İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Genel Sekreteri ve aynı zamanda Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Başkanı Hayri Baraçlı’ya yeni dönem AK Parti belediyeciliğini sorduğumda şu cevabı aldım: “Belediyecilik artık çöp toplama, asfalta çukur açılmış kapatalım zaviyesinde değil. Artık mesele, ekmeğin kalitesinin ve suyun arıtılmasını sürdürülebilir, şehri akut ve kronik kriz anlarına ‘dayanıklı’ kılmak, estetik ve konfor temin etmek; hizmetlerin kalitesi, maliyeti, ihtiyaca uygun zamanda gerçekleştirilmeleri ve beklentileri karşılayacak şekilde sunumu arasında senkronizasyon sağlamak ve daha önemlisi bunları belediye başkanının şahsı ve sözü tarafından teminat altına alınmış şeyler olmaktan çıkarıp kurumu bağlayacak şekilde yapmak; kurumsallaşma çatısı altına almak.”

        Yerel yönetim politikalarının Mart 2019 yerel seçiminden sonra, yakın vadedeki en önemli görevi yeni organizasyon şemalarının hayata geçirilmesi ve yerelin yeni hükümet sistemine entegrasyonunu sağlamak olacak. Özetle: Yerelde hızlı hareket etmeyi sağlayacak, İstanbul’un ihtiyaçlarına uygun düşmeyen alışkanlıklardan kurtulmayı hedefleyen; yalın ve "öğrenen organizasyon" şemaları geliyor.

        Hem kulağa hem akla hoş gelen hem kağıt üzerinde anlamlı duran, ancak pratiğe dökülmesi hayli emek isteyen hedefler. Çünkü İstanbul, herhangi bir şehir değil. İstanbul’a yapılan en büyük haksızlık, ona herhangi bir şehirden farkı yokmuş gibi davranmak ve artık herkes bunun farkında.

        İstanbul, resmi nüfusu 15 milyon olan, gün içinde mobilize olan kişi sayısı 28 milyona varan bir şehir. Bu haliyle Avrupa başkentleriyle değil Uzak Doğu Asya kentleriyle yarışıyor; Bombay olma yolunda gidiyor.

        Zira hiçbir Avrupa başkentinin gayri resmi-fiili nüfusu (Londra ve Paris de dahil) İstanbul’unki gibi 15-20 milyonu bulan rakamlarla ifade edilecek durumda değil.

        AK Parti geçmiş yıllarda "Gerekirse İstanbul için özel yasa çıkarılır" gibi öneriler yapmıştı.

        Gerekliliğin de ötesinde, zamanı geldi, geçiyor…

        Geçenlerde katıldığım bir televizyon yayınında da söyledim, hatta Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk de yazdı. Şunu demiştim: Hiçbir şehir tek başına ve aynı anda hem ticaret hem kültür hem sağlık hem endüstri hem finans hem turizm merkezi olmayı kaldıramaz, nitekim İstanbul da kaldıramıyor.

        Aslına bakarsanız öyle bir noktadayız ki, artık sadece İstanbul için değil, İstanbul’u kurtarma önlem paketinin gereği olarak Marmara’da; belki başka bölgelerde de, en az birkaç il için özel yasa çıkarma zorunluluğu var.

        İstanbul’un iş yükünü, insan yükünü, görev yükünü, cazibe üretme sorumluluğunu ve yorgunluğunu; benzer koşulları taşıyan, misal doğası, tarihi, ulaşımı, stratejik konumu itibariyle değerli/değerlendirilebilir olan başka illere dağıtmak lazım.

        Yerel Yönetim Politikaları Kurulu'nun önemi de burada. "Öğrenen organizasyon" şeması bu nedenle anlamlı.

        İstanbul artık sadece "özel yasa" ile kurtulur, "kurumsallaşma" ile ayakta kalır ve ancak merkezle senkronize çalışan ve şehirden kazanmayı değil şehri kazanmayı hedefleyen güncellemeler yapacak "kurullar" eliyle korunabilir.

        Diğer Yazılar