Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Elazığ’da yaşanan elim felaket 30 yıl önce yapılmış binaların yıkılmasından bile hükümeti sorumlu tutanların tatsız sosyal medya paylaşımları yaptıkları anlara tanık olmamıza neden oldu.

        Sonra başka bir şey daha oldu, yığınlar halinde insan depremi Berna Laçin yapmış gibi davranan tivitler atmaya başladı.

        Bir paylaşımı tepki çekmişti ve yapılan bir paylaşımı kınamak doğaldı. Ama soruşturmaya ne gerek vardı onu anlamış değilim.

        Ama asıl ilginç olan, bir adamın bir şey söylediği için değil, hiçbir şey söylemediği için linç edilmesiydi.

        Herkesçe tanınan, zaman zaman sevilen zaman zaman kızılan bir mizah ünlüsüydü o: Cem Yılmaz

        “Yazıklar olsun Cem Yılmaz” diye sövüyorlardı.

        Bir kez daha Roland Barthes’ın o benzersiz sözü sahne alıyordu: “Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.”

        Hasan Kaçan, Elazığ’a yüklü bir yardım gönderdiğini duyduğunu aktarmasına rağmen devam etti linç.

        Elbette bir ‘geçmiş olsun’ dese iyi olurdu Yılmaz. Ama söylemedi. Eee?

        Böyle bir durumun en fazla dedikodusunu yapabiliriz. Ama postmodern Roma’nın postmodern ‘arena’larında hashtag açıp post delmeye kalkışamayız arkadaşlar.

        Çünkü bir kamu görevine tekabül etmediği sürece kimse hiçbir şeyi çoğunluğun dilediği şekilde, çoğunluğun dilediği mecrada ve çoğunluğun dilediği zamanda söylemeye, açıklamaya mecbur değildir.

        Tam zamanlı Twitter’da yaşayan maaşlı tetikçilerin başlattığı ve bindirilmiş kıtaları da peşine katan bu saçmalığa itiraz edince kalabalığın sahte öfkesi bana döndü.

        Şunu yazmıştım:

        “Cem Yılmaz’a hashtag yapmışlar ‘Niye deprem paylaşımı yapmadın’ diye sövüyorlar. Cem Yılmaz Elazığ Valisi mi, AFAD Başkanı mı, deprem uzmanı mı, o paylaşım yapınca bir daha deprem olmuyor mu? Bu geri zekalılık da değil artık düpedüz art niyet, depremi bile hesaplaşma aracına dönüştürmek.”

        Paylaşım sadece saatler içinde 66 bin ‘like’ aldı. Sayıdan bahsetme nedenim insanların haksız itibar suikastlarından ne kadar yıldıklarını ifade etmemi kolaylaştırması.

        Ama tetikçi başı durur mu, tabii yapıştırdı cevabı: “Çevre duyarı kasarken börtü böcek için Kaz dağlarındaki işleri engellerken çevre bakanı mıydı?”

        Başkan mı, vali mi niye paylaşım yapması gerekiyor diyorum ya, onu “şey ediyorlar” da aslında şecaat arz ederken sirkatin söylüyorlar: Demek ki kazın ayağı başka, deprem bahane yani. İyi, pek güzel, ben de onu demişim zaten, “İşiniz gücünüz ‘hesaplaşma’, ‘diz çöktürme’ dürtüsü ve depremi bile buna alet ediyorsunuz” demişim.

        İki gün geçti, önce liberal ve sivil oluşumlarda takılıp sonradan maaşlı trol haline gelen birinin start verdiği lincin yüzde 90’ı hâlâ “ İyi de Kaz dağları…”, “Ama altın” diye başlıyor.

        Halkın umrunda değil Kaz Dağı’nı kimin kazdığı kimin kazamadığı.

        Halk tenceresinde ne pişeceğinin derdine düşmüş durumda.

        Ama anlaşılan Alamos Gold’un yenilenmeyen ruhsatının derdi trollere havale edilmiş, vekaleten ahlanıp, vekaleten yol temizliyorlar. Bu işte kamuoyu duyarlılığı oluşturabilmiş birkaç ünlü ‘vatan haini’, ‘reptillian’, ‘İllüminati’ ilan edilebilirse her şey yoluna girecek gözüyle bakılıyor herhalde. Zaten sosyal medyada bir Cem Yılmaz’ın, bir Tarkan’ın sonra Athena Gökhan olarak bilinen solistin sürekli mobbing’e uğrama nedeni de bu. Bu altın burada aranacak da bu işin sonrası ne olacak, çevre, yeşil, doğal doku filan demiş olmaları.

        İşi iyice arsızlığa utanmazlığa vardırıp niye onu savunuyorsun para mı aldın diyen var, avukatı mısın diyen var.

        Ben Cem Yılmaz’ın avukatı filan değilim de…

        Siz ne ara Kanadalı Alamos Gold’un fedaisi oldunuz asıl merak edilmesi gereken bu.

        Bir altın arama şirketi daha çok para kazanacak diye bu kadar alçaklık ve çirkinlik yapıyorsanız bunu bilabedel yapıyor olamazsınız diye düşünüyor insan.

        Gerçi belli de olmaz.

        “Herkesin bir fiyatı vardır” havalı bir laftır ama her zaman doğru değildir.

        Zira kimi ne verilirse verilsin şerefini insafını adalet duygusunu satmaz.

        Oksijeni şerefsizlik ve alçaklık olan bazıları da bunu yapmadan duramadığı için yapar. Onlar irili ufaklı her tür muktedir için ‘altın madeni’dirler. Aç aç havlayabilmektedirler çünkü. Havlama desibelleri ne kadar yüksek ise trolbaşları o kadar iyi maaş alır.

        Diğer Yazılar