Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye rejimi pek tabii Rusya’nın onayı ve desteğiyle İdlib’deki 7 askerimizi ve 1 sivili öldürüp bir o kadarını da yaraladıktan sonra TV ekranlarına şöyle bir baktınız mı?

        15 Temmuz’u Rus milliyetçisi Dugin sayesinde savuşturduğumuzu iddia eden, 15 Temmuz’dan beri en akla aykırı ‘Rusçuluğu’ fırsatını buldukları her yerde yapan ve araya koydukları hatırlı isimlerle AK Parti’nin çizgisine ve ite kaka da olsa sürdürmeye çalıştığı ‘dengeleme’ politikasına totaliter rejimlere özgü tohumlar ekmeye gayret etmiş koro, devlete soğukkanlılık rasyonellik akillik tavsiye ediyorlardı. Hükümete Esad’la barışma, Rusya’yı karşımıza almama aklı veriyorlardı. Şaka gibiydi ama duyduklarımıza gülemiyorduk.

        15 Temmuz’dan beri devleti kutsamaya doyamayanlar, bu devletin askerlerini öldürenlerle iyi geçinmemizi salık verdiler.

        Öyle bir günde bile tek dertleri Rusya’ya laf söyletmemekti.

        Muhtemelen Coronavirüs’le mücadelenin tek yolunun da Wuhan semt pazarındaki esnaf lokantasında ‘Çinli kardeşlerimizle’ oturup yarasa çorbası içmek olduğunu düşünüyorlar.

        Mesele “Maceraya girmeyelim, Ortadoğu bizi mahveder mümkün mertebe uzak duralım” gibi pasifist bir tutumdan sadır olsa yine bir miktar anlayacağım. Ama değil, çünkü açıkça “Şehit vermeden başarı olur mu, elbette şehitler olacak” sözünü gülerek söyleyebiliyorlar.

        Meseleleri bağımsız Türkiye istemeleri olsa anlayacağım. Ama değil. Öyle olsa, soğuk savaş dengesini bu kez tersinden, bu kez Rusya lehine yeniden tesis etmeye çalışmazlardı.

        Meseleleri güçlü bir Türkiye olsa katılacağım. Ama değil. Öyle olsaydı AB ile NATO ile ilişkili olduğu için Rusya tarafından değerli bir partner olarak görüldüğünü bilen -bilmesi gereken-Türkiye’nin, Avrasya hattını ABD ve diğer Batı ülkeleri ile dengeleme politikasına sürekli olarak balta vurmaya çalışmazlar. Aks ne zaman biraz Batı’ya kaysa TV ekranlarına doluşup felaket senaryolarını savurmaya kalkmazlar.

        Meseleleri Türk’ün izzetini, yaşam hakkını savunmak olsa ırkçılığa savrulmayan bir soydaş hassasiyetine elbette hak vereceğim. Ama değil. Öyle olsa Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı kitlesel hak ihlallerini aklama zilletine düşmezler. Ukrayna’ya cephe alırken orada Kırım gibi bir derdimiz, tarihsel bağımız olduğunu akıllarından çıkarmazlar.

        Mesele hakikat olsa “Ben de geleyim” diyeceğim. Ama değil. Öyle olsa Beşşar Esad’ın tüm dünyanın gözü önünde yaptığı saldırılarını, kullandığı kimyasal silahları, fâş olmuş, ortalığa dökülmüş işkence belgelerini yalanlamadan önce “İyi de ben sonra nasıl aynaya bakacağım?” diye iki saniye olsun düşünürler.

        Meseleleri ABD’nin emperyalist, sömürgeci tavrına karşı olmak, yerlilik ve millilik olsa anlayacağım. Ama değil. Öyle olsa Rusya’nın Türkiye’yi Türkmenistan’a çevirmesine yetecek kadar çok tavize layık olduğunu düşünmezler. Öyle olsa köşelerinde imza koydukları dış haber ve yorumların önemli bir yekunu ABD emperyalizmine hayır ama Rusya hamiliği başımız üzerine mesajlarıyla dolu olmaz.

        Meseleleri komşu ve periferdeki ülkelerle iyi geçinmek değil. Eğer öyle olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretini bir zahmet içine sindirebilir, söz konusu Ukrayna ile temas girişimine ‘rezalet’, ‘felaket’ gibi ifadeler kullanmazlar.

        Mesele demokrasi değil, ülkede bir barış iklimi oluşmasına katkı sunmak değil. Öyle olsa 2016 yılında bir darbe girişimine maruz kalmış bir ülkenin sinir uçlarını tahrip edecek cümleler kullanılmaz. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek katıldığı bir canlı yayında şunları söyledi:

        “Ukrayna’ya silah yardımı yapan bir hükumet, Türkiye'nin başında kalamaz.”

        Takdir edersiniz ki, çok yanlış ve talihsiz bir ifade.

        Kusura bakmayın ama, Türkiye’de hükümetlerin geleceğine, kimin gelip kimin gideceğine sadece millet karar verir.

        PEKİ O ZAMAN MESELE NE?

        Bitmek tükenmek bilmeyen Esad yandaşlığının, Rusya’ya her türden tavizi hoş görmelerinin nedeni ne?

        Tek sebebi ‘ideoloji’leri. ‘Baas rejimi’ türü, totaliter, otoritenin asla sorgulanamadığı, insan hakları ihlallerinin kabul edilebilir olduğu, sivil toplum gibi kavramların ortadan kalktığı bir süreci devamlı ve sürdürülebilir hale getirecek bir düzenin özlemini çekiyorlar. İdeolojileri, heterojen bir coğrafyayı ve toplumu alıp her türden otoriter araçla ‘homojenleştirmeyi’, tek tipleştirmeyi gerektiriyor. Miloseviç’e hayranlıkları da bundandı.

        Umarım Rusya ile yaşanan kırılma, içerdeki bağlıları eliyle memleketi esir alacak başkaca büyük, derin sarsıntılara neden olmaz.

        Bu yazı yazılırken Serakip’ten de tuhaf haberler geliyordu.

        Süreç nereye evrilecek bilinmez. Ancak İdlib’de yaşayan herkese tıpkı Rusya gibi bakan, hepsinin terörist olduğunu düşünen kafanın “Bırakalım Esad naaparsa yapsın, karışmayalım, askerimizi de geri çağıralım” gibi bir fikriyata sahip olduğu yeterince açık.

        Bu, İdlib’de onbinlerce sivilin öldürülmesine onay vermek gibi vicdani sorumluluklara gebe kalmak demek.

        Bu, üzerine bomba yağan yüzbinlerce insanın da Türkiye’ye doğru yeni göç dalgaları oluşturması ve Türkiye’nin iç barışının ve zorda olan ekonomisinin çok daha ciddi ölçekte sınanması demek.

        İki ihtimalin de ‘seçenek’ olmadığı ortada.

        Diğer Yazılar