Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Toplumun sağlık çalışanları için her akşam 21.00’de yaptığı alkışlama törenine, yani bir nevi destek, saygı ve takdir törenine katılıyor musunuz?

        Ben katılıyorum. Çünkü bu zor günlerde en ağır yük onların omuzunda. Tıbbi deontoloji ve ettikleri yemin gereği özel hastane hatta muayenehane sahibi doktorlar bile ‘görev yerlerini’ bırakmıyor çünkü.

        Misal babam koronavirüsle mücadelede ön planda olan hekimlerden değil bilakis 70 yaşında gelmiş, birkaç kez pnömani geçirmiş, akciğerleri çok da iyi durumda olmayan bir hekim. Ama hastaları randevularını iptal etmediği sürece işinin başında durmaya, hastalarına hizmet vermeye devam ediyor. Gitmesen, iptal etsen dediğimizde ayıp bir şey söylemiş oluyoruz .

        Eşim bir özel hastanede doktor, o da 50 yaş üstü ve kronik bronşit. Alanı gereği, koronavirüs hastalarına ilk elden bakan ilgilenen hekimlerden değil ama o da görevinin başında, hastanenin havasında 3 saat, sert yüzeylerinde 2-3 gün kalabilen virüse rağmen, risk grubunda olduğu gerçeğine rağmen ve buna aldırmadan…

        Akşam eve giriş sahnesi özellikle şahane oluyor. Kapının girişinde eldivenle giysilerini alıp makineye atıyoruz, kendisini de banyoya sokuyoruz. Çantasını, kemerini, gözlüğünü, cep telefonunu dezenfektanla siliyor ve buna rağmen hiçbir şeyden emin olamıyoruz. Ne kadar önlem alırsak alalım, hastanenin havasını solumak bile virüsü kapmak için yeterli, havada bile 3 saat tutunabilen bir virüsten bahsediyoruz çünkü.

        EVET, ALKIŞ!

        Koronavirüsle mücadelede ön planda olan, dahiliyeci, göğüs hastalıkları uzmanı, acil servis, yoğun bakım çalışanları ise çok daha fazla risk altındalar; şimdiden dolup taşan hastanelerde kendilerini tehlikeye atarak, yorgunluktan bitap düşerek görevlerini yapıyorlar ve aralarında daha şimdiden enfekte olanlar, dün bir hastanın yatağının başucunda dururken şimdi kendileri yatalak olmuş olanlar var.

        Alkışı hak ediyorlar. Alkıştan fazlasını da.

        O yüzden, birkaç akşamdır balkona çıkıp vargücümle alkışlıyorum. Ayrıca dün komplocu ruh hastalarının “Biz bunu yutmayız, bu alkışlar başka yere gider haa, ona göre!” diyenlerin, içine öküz büyüklüğünde fesat oturmuş olanların laflarına bakmayıp, balkona çıkıp bu destek eylemine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın tavrını da alkışlıyorum. Doğru yaptılar.

        Ancak alkışın yetmediğini, daha zorlu günlerin geleceğini de tahmin edebiliyoruz.

        Şehir hastanelerinin varlığı bu mücadelede Türkiye’nin artısı olacak. Bunu daha önce de yazmıştım, ama mekan ve teçhizat sıkıntısının olmaması personel eksikliğinin olmayacağı anlamına gelmiyor.

        Bakın, İngiltere’de yaşamını yitirenlerin sayısı 184'e çıkınca Sağlık Bakanı Matt Hancock, salgınla mücadele için 65 bin emekli, istifa etmiş doktor ve hemşireyi göreve çağırdı.

        Türkiye de benzeri bir durumla baş başa kalma ihtimaline binaen hazırlıklarını yapmalı. Çalışabilecek durumda olan emekli doktorlar arasından virüs bağışıklığı kazanmış ve istekli olanların göreve çağrılması düşünülebilir.

        Ama ondan önce, KHK ile işlerine son verilmiş binlerce genç-50 yaş altı doktor ve sağlık çalışanı arasından mahkemede aleyhine kanıt sunulamamış olanlar, takipsizlik kararı verilenlerin çağrılması düşünülmeli.

        Geçenlerde twitter’da Doç Dr. Mustafa Ulaşlı isimli bir genetik uzmanına ait olan şu tiviti gördüm mesela. Şöyle diyordu:

        “Türkiye’de Coronavirus üzerine doktora yapmış belki de tek kişiyim. Hukuki olarak aklanmama rağmen 3,5 yıldır KHK mağduru olarak atıl bir kenarda tutulmam ülke adına, insanlık adına bir kayıp değil mi sizce? Bu yanlıştan ne zaman dönülecek acaba?”

        ABD Princeton Üniversitesi ve Hollanda’da Groningen Üniversitesi’nde toplam 7 yıl koronavirüs üzerine çalışmış bu kişi. Daha sonra Gaziantep Üniversitesi Tıbbi Biyoloji Ana ilim Dalı ve Genetik Bölümünde devam etmiş, 2016’da KHK ile görevinden ihraç edilmiş. Hakkında Fetö veya başka bir yasadışı örgütle doğrudan ya da dolaylı ilişkisine dair hukuken geçerli bir şüphe veya delil olsaydı herhalde davası takipsizlik ile sonuçlanmazdı diye tahmin yürütebiliriz. Böyle cezaevinde de olmayan, hakkında doğru dürüst bir suçlama bulunmayan, aklanmış ama işine dönememiş -ki bu zaten hukuki açıdan büyük bir sorun-yahut hakkında takipsizlik kararı verilmiş doktor ve sağlık çalışanlarının göreve çağrılmasında çekingenlik gösterilmemeli diye düşünüyorum. Emek, kapasite ve potansiyel kaybını göze almaya lüzum olmadığı kanısındayım.

        Çünkü, zaman geçtikçe ve eğer beklenenin ötesinde yığılmalar oluşursa yer, gerekli tıbbi malzeme ilaç tahsisi noktasında olmasa bile teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinde görev yapan hekim ve diğer sağlık çalışanlarında ‘tükenmişlik sendromu’ oluşması ihtimali var. Alkışlayarak izale edilmeyecek bir sorun… Kaldı ki, enfekte olmaları halinde yaşanacak işgücü kaybının sonucu göze alınabilir, kabul edilebilir olan bir bedel değil. Söz konusu olan insan canı ve tek hedef hasta olanları hayatta tutmak, ülkenin bu krizde yaşayacağı maliyeti minimumda tutabilmek olmalı.

        Diğer Yazılar