Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir terör örgütü tarafından, görev yaparken bile değil; aile ziyareti yaparken yahut düğünden dönerken yollardan kaçırılıp, beş buçuk yıl alıkonan her insan, “Öldürmezler artık herhalde’ diye düşünür. Kendisini kaçıranların öldürme niyeti olmadığına, bu işin bir noktada özgür bırakılmakla sonuçlanacağına inanır. Geçmişte kaçırılan ve daha sonra serbest bırakılan üç yüzün üzerinde kişinin durumu da üstelik, bu beklentiyi destekler.

        Gara’da şehit edilen 13 kişinin acısı tam da bu yüzden bu kadar ağır, düşünürken bile insanın kalbini sıkıştıran bir boyut arz ediyordu. Tam da bu nedenle, kolay kolay arkada bırakılamayacak suçlamalara, polemiklere konu oldu.

        Olayın daha ilk anlarında ortaya çıkıp "O kişileri aslında devlet öldürdü" diyen profiller bu yüzden sadece devletin değil kitlelerin de öfkesiyle karşılaştılar.

        Daha şehitlerin naaşı bile soğumamışken, PKK’yı yani cinayeti gerçekleştireni hiç lanetlemeden, sorumluluğu direkt devlete yükleyen yaklaşım yanlıştı.

        Şimdilerde de, “Devlet istese müzakere ederek esir asker, polis ve görevlileri kurtarırdı, neden yeterince çaba sarf etmedi?” diye soruluyor. Kimileri de bu soruyu "Vay efendim nasıl böyle soru sorarsın, örgütün ekmeğine yağ sürüyorsun” açıklamasıyla bertaraf etmeye çalışıyor. Şahsen böyle bir trajedide tabii ki devlete soru sorulur, cevap da beklenir diye düşünmekteyim. Devletin her ‘ben öyle dedim öyle olacak’ tavrına boyun eğerek varılacak yer, millet olmaktan çıkıp teba olmaktır.

        Ancak söz konusu soru, cevabı zor bir soru değil. Zira, devletle ya da devletin izniyle harekete geçecek yapılar ve PKK arasında herhangi bir müzakere, mülahaza zemini kalmadığı bir sır değil. Hendek olaylarından sonra nasıl kalacaktı ki?

        Doğru, PKK haber gönderdi, rehin tuttuğu görevlilerle ilgili videolar yaptı. Durumlarının bilinmesini istedi. Çünkü karşılığında bir şey istiyordu. Karşılığında yüksek profilli devlet yöneticileri tarafından muhatap alınmayı istiyordu. Kendisine savaşan taraflardan biri gibi, meşru bir aktör gibi hem de devletin en yüksek kademesi tarafından çağrı yapılmasını istiyordu. Çok yüksek ihtimalle, devamında da, bölgeye yapılan harekatlarla ilgili taviz pazarlıklarını, Barış Pınarı ile hedeflenmiş ama zaten çok küçük bir bölgede oluşabilmiş güvenli bölgeden geri çekilme taleplerini ekleyecekti.

        Şu an bu adımlar kulağa mümkünmüş gibi geliyor mu?

        Anlayacağınız, ihmal yok, tercih var. Kimse kusura bakmasın, "Kan dursun, anneler ağlamasın" diye başlatılan barış sürecini "Vay nasıl olur da terör örgütüyle müzakere edersiniz" diyerek her fırsatta yargısız infaz eden, yedi yıldır akil insanlara bilmem kaç yüzüncü kez saldıranların şimdi kalkıp "Neden devlet müzakere etmedi? Neden gidip evlatlarımızı almadı?" diyerek bu tercihe isyan etme hakkı yok. Lütfen biraz tutarlılık, lütfen biraz insaf…

        Gara hadisesinin ilk günlerinde de yazmıştım. Bana göre13 şehit haberi medyaya düşer düşmez muhalefet partilerini, muhalefet parti liderlerini dümdüz ezip geçmeye, PKK yanlısı, PKK sempatizanı gibi göstermeye çalışan iktidar ve yandaşlarının yaptığı çok sorunlu. Nasıl ki terörle mücadele partiler üstü bir siyaseti gerektirir, 13 şehit gibi partiler üstü bir acı da, bu olayı iç siyasetten kârlı çıkma manivelası olarak kullanmama sorumluluğunu zorunlu kılar. İktidar partisi bu konuda eleştirilebilir. Ancak kimse, PKK gibi çözüm sürecinin sunduğu barış imkanına rağmen silah bırakmamış, ülke içindeki eylemlerini daha da genişletmiş, bu topluma en çok da Kürtlere hendek terörü gibi bir ihaneti yaşatmış olanları, bağımsız tarafsız bir aktör gibi değerlendirme hatasına düşmemeli.

        Diğer Yazılar