Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gündemde Kürşat Ayvatoğlu’nun uyuştrucu olayı ile patlakveren skandal var.

        Lüks araç içinde kokain kullanırken çekilmiş video kaydı ortaya çıkan Ayvatoğlu’nun ‘lüks’ yaşam tarzı ve genç yaşıyla mütenasip olmayan servet edinme iddiaları ve yükselme hikayesi mercek altında.

        Önce pudra şekeri dediği uyuşturucunun gerçek olduğunu ikinci ifadesinde kabul etti. Kendi kuşağını zaafa sürükleyen sosyo psikolojik analizlere yer veren ikinci ifadesi nefretten çok acıma hissi uyandırıyordu.

        Kürşat Ayvatoğlu bir yönüyle uyuşturucu kurbanı. Bir yönüyle kolay servet peşinde koşan bir fırsatçı.

        İşlediği suçun boyutu, yani sadece kullanma mı, yoksa hem kullanma hem de satma yahut dağıtma amacıyla temin etme mi, buna yargı karar verecek.

        Ancak o sadece bundan ibaret değil.

        Uyuştucunun bile en lüksünü kullanması ve frapan yaşam tarzına AK Parti genel merkezdeki ‘büro personeli’ olarak nasıl sahip olduğu ciheti ile şimdiden bir sembole dönüştü. İkinci ifadesinde "Aslında zengin değilim, sadece zengin ve güçlü görünmeye çalıştığım için öyle fotoğraflar çektiriyordum” mealindeki sözleri de düşündürücü.

        İddia edilen mal varlığına sahip olsun ya da olmasın, ‘dava’ hareketinde yer alan, dindar bir partide çalışan ve yaşı gereği idealizmin doruklarında olması gereken biri, neden lüks bir yaşam sürdüğü algısını yaratmaya çalışır, neden buna ihtiyaç duyar?

        Benzerlerinin ancak böyle şeylere değer verdiğini bildiği için.

        ÖRTBAS EDİLMEMESİ, HELALLİK İSTENMESİ DOĞRU BİR TUTUMDU

        Nihayetinde, malvarlığına detaylıca bakılacaktır.

        Zira anlaşılan o ki, Kastamonu Belediyesi'nde şartları yerine getirmediği halde getirildiği görev, Sözcü gazetesinin haberine göre 2014’ün Sayıştay raporlarına da takılmış.

        Allah var, İktidar olayın üzerini kapatmadı, örtbas etmedi. Kürşat Ayvatoğlu’nun sözleşmesi feshedildi. Gözaltına alındı, tutuklandı vs.

        Konuyla ilgili medyaya yayın yasağına başvurmak gibi girişimlerde de bulunulmadı.

        İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olsun, bu kişiyi büroda çalıştıran AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ olsun ne sorulduysa cevapladılar. Hatta Dağ, AK Parti’ye oy veren insanlardan helallik istedi.

        Süleyman Soylu’nun bir sitemi vardı. Kürşat Ayvatoğlu hadisesini genelleştirip AK Parti’ye hamletmek isteyenlere şunları söyledi: “Bugün sadece bir partinin çalışanı üzerinden ve hiçbirimizin tahammül ve müsade etmeyeceği, gereğini yapmaktan çekinmeyeceğimiz bir mesele ile ilgili tepiniyorlar. (…)Bunu parti bilse gereğini yerine getirirdi. Bildiği andan itibaren de getirdi. Güvenlik güçleri ve hukuk yerine getirdi mi? Getirdi. Bu meseleyi milletvekili olup da paylaşanlarla ilgili sadece üzülüyorum. Allah muhafaza, en yakınlarında böyle bir şey çıkarsa ne diyeceğiz? O kişiyi mi sorgulayacağız?”

        Suçta şahsilik, cezada şahsilik genel bir ilkedir, doğru. Türkiye’de pek hatırlanmayan bir ilkedir. Bırakın suçu ve cezayı, bu ülke amcası KHK’lı, kardeşi KHK’lı denilerek işine son verilenleri idrak ediyor dört yıldır. Haliyle ilke örseleniyor.

        Öte yandan, AK Parti gibi varoluşunu Anadolu irfanı gibi, geleneksel İslam ahlakı gibi temeller üzerine kuran bir yapının Genel Merkezi yol geçen hanı değil.

        Böyle hadiseler vuku bulduğunda ister istemez insanlar konuşur, seçmenler karşısında mahcup olur.

        Dikkat ederseniz ‘seçmen’ dedim.

        AK PARTİ’NİN MAHCUB OLMASI GEREKEN TEK MERCİ KENDİ SEÇMENİDİR

        Nitekim bugün AK Parti’nin açıklama yapmak ve mahcubiyet duymak durumunda olduğu makam CHP’liler, HDP’liler filan değil, kendi partisinin tabanı.

        Muhalefet partileri kendilerini kandırmasın.

        İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde bir gazeteci yazarın ismine özel ihaleye çıkılmasına ve o köşe yazarına yüz binlerce TL kazandırılmasına ya da CHP’de tecavüz iddialarına karşı ‘gık’ diyemeyen siyasetçiler Kürşat Ayvatoğlu skandalı üzerinden başımıza Rabiatül Adeviyye kesiliyorlar. Yakışık almıyor.

        Muhalefette iken bile yandaşına haksız kazanç temin edebilme başarısını gösterenler, 19 yıldır iktidarda olan ve aslında tam olarak bu nedenle değer yargıları aşınmış olan bir partiye ahlaki üstünlük taslayamaz. Çünkü siz muhalefette iken bile aşınıyorsunuz. AK Parti hiç değilse iktidarda uzun bir süre kaldıktan sonra bozuldu.

        Dediğim gibi, AK Parti’nin açıklama borcu olan makam sadece AK Parti seçmeni, masum, samimi, adanmış Anadolu insanı. Rant nedir, nemalanmak nedir bilmeden bu hareket için gözü gönlü bütün varlığı ile yorulmuş insanlar.

        Onları hala AK Parti’de tutan, AK Parti’nin hala kendisini bir ‘dava’ ile izah etmeye çalışan bir parti olması.

        “Hangi dava? Görülen o ki, AK Parti’nin tek davası artık sadece iktidarda kalmaya, güçten düşmemeye çalışmak. Madem motivasyonunuz bu kadar seküler ve maneviyatla ilgisi olmayan bir referansa dayanıyor, o zaman insanlardan körü körüne sadakat ve biat bekleyemezsiniz” diyenleri değnekle kovalamaları, itibarsızlaştırmak istemeleri de bundandı.

        AK Parti, hala bir davası olduğunu düşünenlerin hüsnü zannına muhtaç.

        Çünkü bu yanılsama hem satıyor, müşterisi var; hem de yapılan bazı insan hakları, hukuk ihlallerini ve yolsuzlık iddialarını ‘dava’ üzerinden savuşturmak daha kolay oluyor.

        Davanın davayla uzaktan yakından alakası olmayan bir hayat tarzını finanse etmek için kullanıldığı, buna yol verildiği, göz yumulduğu bilgisinin o seçmeni inciteceği de ortada.

        Ve AK Parti’yi şu an en çok üzen şey, "Kadın mı kız mı bilmem"den "Kızlı erkekli oturuyorladı"ya varana kadar başkalarının yaşam tarzı üzerine çok fazla nahoş cümle sarfedip kendi merkezinde, kendi göbeğinde uyuşturucu kullanan, sırtını güce yaslayınca, pahalı arabalarla fotoğraf çektirince "Ben oldum" zehabına kapılıp yanlış üstüne yanlış yaptığını itiraf eden bir gencin pişmanlık dolu ifadelerinde tecessüm eden yeni nesil AK Partili kitlenin yeni davranış kalıplarının bu kadar net biçimde ortaya dökülmesi.

        ‘Dökülmesi’ diyorum, çünkü şimdi Ayvatoğlu’nun üzerinden tır gibi geçmeye çalışanlar da gayet iyi biliyor ki, aslında bu kişinin ilginç yükseliş hikayesi, paralı pullu gösterişli yaşamı münferit bir durum değil. O sadece bu yaşamı uyuşturucu gibi aynı zamanda suç da olan bir eylemle perdahlamış olduğu için öne çıktı.

        Ayvatoğlu nesli aslında elaleme yargı dağıtan ama gerçekte hiçbir şeye tam olarak inanmayan bir kitle. Gerçek bir ideolojileri yok. Ellerine para tutuşturarak ‘Asrın lideri‘ diye tivit attırabilir, akşam bir partide basabilirsiniz. Bugün karşınıza AK Partili olarak çıkabilir, yarın Atatürkçü gibi görünebilir, öteki gün bir başka kisvede yakalanabilirler.

        Tüketim toplumunun çocukları onlar ve bütün nefsani maddi gereksinimlerine "İtibardan tasarruf olmaz" cümlesiyle meşruiyyet temin edebilen ağabeylerinin amcalarının tavırlarına bakıp "bir sakınca olmadığını" düşündükleri için zenginliğe lükse tamah etme konusunda hiç frene basmadılar.

        Çevrelerinde kimse frene basmaları gerektiğini düşünmelerini sağlayacak kadar mütevazi değildi.

        Bu gençlerin düzgün rol modelleri yok. Ya önlerine çıkarılmadı. Ya çıkarılanlar o kuşağa hitap edemeyecek kadar ‘old school’ idi.

        Dolayısıyla para, nüfuz, pahalı arabalardan başka pek fazla bir şeye değer vermiyorlar. Arada AK Parti’yi eleştiren birkaç kişiyi Twitter'da tokatlamak kendilerini ‘mücahit’ gibi hissetmelerine yetip artıyor.

        Slim fit pantolon ve şekilli saçlarıyla Instagram profillerine ‘kün fe yekun’ yazıp Mercedes’leriyle oynaşmaktan başka bir davaları olduğunu sanmıyorum.

        Çeşitli sosyal medya platformlarını tarayın hele bir.

        Son dönemde özellikle gangster tipli zengin ‘milli ve yerli’ kodamanlarla tokalaşılırken çekilmiş fotoğraflarını, tesbih ya da hat yazıları ile paylaşılmış ayetlerin yanında göreceksiniz. Takip eden postta ombreli güzellerle yayıldıkları deri koltuklarda nargile ya da kahve içiyor olacaklar.

        Çünkü tek amaç, bugün bu ülkede en kolay olan şey yani siyaset üzerinden, ‘yolunu bulmak’.

        2015 sonrasında başladı, 2017 sonrasında yaygınlaştı bu pattern.

        Aslında dünyada da böyle bir akım var, ne kadar rapçi, hiphopçu erkek şarkıcı varsa gangster ya da varsıl maganda hayat tarzını taklit ediyor.

        Abartılı takılar, monogramlı marka kıyafetler göze sokuluyor. Kadın şarkıcılar ise seksüel bir meta olmayı ‘kendisi tercih etmiş’ maganda ya da gangster sevgilileri gibi davranarak şarkı söylüyor.

        Türkiye’de ise bu akım, mafyanın hayatımıza geri dönüşü fonunda, tarhana havasını Zıllı gözlükle birleştirip kafam kadar Prada yazan eşofmanıyla jeepinin ön koltuğundan 'Ölürüm Türkiyem’ videosu çeken; o kıt kanaat Türkçesiyle Mansur Yavaş'ı tehdit edenlerle temsil ediliyor. Üç beş slogan üreterek ve dayak kötek tehditiyle siyaset yapılarak ihaleci zenginlere, önemli kişilere yakın durularak bir yerlere geliniyorsa ben de yapabilirim diyen çocuklar, hızlı sınıf atlamanın rüzgarıyla frene basamayıp yere yapışıyorlar işte.

        Kürşat Ayvatoğlu bugün ceza hukukunun konusu olabilir.

        Ama aslında sosyolojinin ve edebiyatın konusu olmalıdır.

        Biraz ‘Yetenekli Bay Ripley’in Türk versiyonu o. Biraz Madam Bovary’nin erkek hali. Suburra’daki Amedeo Cinaglia’nın erken sıyırmış türevi. Yakalanmasaydı giderek Tim Parks’ın Sevgili Mimi’sindeki Morris’e bile benzeyebilirdi.

        Diğer Yazılar