Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        104 emekli amiralin gece yarısı yayınladıkları bildiriyi pek çok kişi gibi ben de tatsız buldum.

        Emekli olacak yaşa gelmiş, az çok tarih bileceği varsayılan adamların ülkenin askeri darbelerle ilgili geçmişi, askerin sivile müdahale sicili unutulmamışken, her ne kadar kibar ifade edilmiş de olsa böyle bir uyarı metnini kaleme almalarının nasıl algılanacağını bilmeleri gerekirdi.

        Önce olay zincirine bir bakalım.

        Hatırlanacağı gibi TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne ilişkin sözleri tartışma yaratmıştı. Ancak Şentop sözlerinin yanlış anlaşıldığını, hükümetin Montrö ile ilgili herhangi bir tasarruf niyetinde olmadığını da açıklamıştı.

        Bundan bağımsız olarak bir de Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı'nın bir tekkede namaz kılarken çekilmiş görüntüleri basına yansımıştı.

        Daha önemlisi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) subay ve astsubay yetiştiren Harp Okulları ile Astsubay Yüksekokulları’na giriş şartlarında yapılan değişiklik de epey toz kaldırdı.

        Değişiklik şuydu: Önceki yönetmelikte Harp Okulları ile Astsubay Yüksekokulları’na giriş şartları arasında bulunan “irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak” hükmü kaldırılarak yerine, “terör örgütlerine veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen gruplara üyelik, iltisak ya da irtibatı bulunmamak” şartı getirilmişti.

        Amirallerin bildirisi bu gelişmelere karşılık gelecek söylemler içeriyor.

        Şunları da bir kenara yazalım.

        104 generalin çoğu ‘Mavi Vatan'cı. AK Parti’nin ‘Mavi Vatan’ uygulamalarını destekleyen açıklamalarıyla maruf amiraller var aralarında.

        Bazıları FETÖ’nün güçlü olduğu dönemlerde kumpasa maruz kalmış.

        Hali hazırda muvazzaf değiller, emekli olmuşlar, kendilerine zimmetlenmiş silahları sepetleri yok.

        15 Temmuz darbe girişimi olunca "İşte bakın biz demiştik” diyen gruba mensuplar, yani çoğu 15 Temmuz’da FETÖ’ye karşı durmuşlar.

        Belli ki bunun verdiği güvenle bu bildiriye imza attılar.

        Yanlış bir özgüven.

        Doğal olarak siyaset bildiriye refleks gösterdi.

        Türkiye’nin tarihsel tecrübesi demokrasi ve hukuk devletinin temellerine hep asker ve asker yanlısı militer politika yürütenler tarafından gelen saldırı türleri ile şekillendi. Ama bu demek değil ki, demokrasi ve hukuk devleti sadece askeri vesayet ya da darbe yüzünden zedelenir.

        Hayır, pekala gövdesi güvenlikçi yaklaşımla kalınlaşmış sivil siyaset formları da, demokrasiye, hukuk güvenliğine epeyce zarar verebiliyor.

        BİLDİRİYİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İLE SAVUNMAK

        Bazıları şimdi diyor ki, “Ne yani, bu adamlar amiral diye hiç mi konuşmayacaklar, hiç mi bir şey demeyecekler?”

        Şimdi burada şunu da hatırlamak lazım: Maalesef amirallerinizin davası hiçbir zaman "Her konu konuşulabilmeli, her fikir kendisini özgürce ifade edebilmeli" olmadı. Bilakis bildiriyi yayınlamak için verdikleri mecrada, sırf görüş beyan ettiler diye bazı muhalif -ve AK Parti’den koparak parti kurmuş- isimler darağaçlarıyla, idam fantezileriyle anılıyor. Kemalizm eleştirisi yapanlar yaftalanıyor.

        Ama soru doğru bir soru.

        Hoş olmayan bir cevabı olan doğru bir soru.

        Normal bir ülkede, bu sorunun cevabı "Konuşabilirler tabii, ne olacak, onlar da konuşsun" olur.

        Demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ülkede yaşasaydık, Ayasofya İmamı’nın İslam hukukunu uygulayalım mealindeki önerileri de, bir grup ‘emekli’ askerin ‘şunları şunları şöyle yapmasanız iyi olur’ önerisi de, sadece biri değil bakın, her ikisi de, bal gibi ifade özgürlüğü kapsamına girerdi.

        Her ikisi de fikrin karşıtları tarafından sert şekilde eleştirilebilir; ancak kin ve nefrete teşvik etmiyor, bir hakkın kullanımını yasaklama çağrısı yapmıyor, güç ve şiddet uygulama tehdidinde bulunmuyor ise her ikisine de soruşturma filan açılmazdı.

        Konuşulur, tartışılır, geçer giderdi.

        Lakin burası öyle bir ülke değil.

        Asker "Kaygı duyuyoruz" dedi mi, "Aksi takdirde" dedi mi, kimse cümlenin gidişatına bakmaz.

        Dolayısıyla, askerin kendi algısından bihaber olacağı da düşünülmez.

        Nihayetinde, diyeceğim şu: Emekli olsalar bile, amirallerin en azından açtıkları/açabilecekleri kapıyı düşünerek böyle bir işten kaçınmaları gerekiyordu.

        “DENİZ ASLANLARI” BİLDİRİSİ DAHA VAHİM

        Nitekim sonuç ne oldu?

        Devamı geldi.

        Bu kez hangisinin emekli hangisinin muvazzaf olduğu belli olmayan başka bir grup ‘Deniz Aslanları’ ismiyle, başka bir bildiriye imza attı.

        Üstelik ikinci metnin dili şedit, dayatmacı tonlaması çok daha belirgindi. Sanki hükümetin tepesinde böyle bir tartışma varmış gibi, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi kabul edilemez maddelerini koruma yükümlülüğünü hatırlatan, dahası vatandaşı da bu ‘koruma’ yükümlüğüne davet eden bir metin. ‘Koruma’ eyleminin kapsamını ve tanımını ise ‘ucu açık’ bırakmış bir metin.

        Görevde olmayan, emekli amirallerin ölçülü bir dil kullandıkları bildiri, ikinci bildiriye kapı araladığı, belki devamında muvazzaf olup da hala böyle hevesler taşıyanları heyecanlandırıp hareketlendirme riski içerdiği için yanlış olmuştur.

        Ancak amirallerin bildirisinde darbe iması yapan herhangi bir ifade yoktur.

        Skandal olan metin ikincisidir, ‘Deniz Aslanları’ bildirisidir.

        İlk bildiri artık soruşturma konusu da olduğu, devreye hukuk girdiği için, bu detay önem arzediyor diye düşünüyorum.

        Diğer Yazılar