Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez sabit saat uygulamasını savunmak için sürekli yeni argüman üretiyor.

        Önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun sabit saat uygulamasından vazgeçilmesi çağrısına cevaben yaz saati uygulaması sayesinde 6 milyar TL tasarruf sağlandığını açıkladı.

        Sonra “İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından yürütülen bilimsel çalışmalar” diyerek sabit saat uygulamasının enerji verimliliğinin yansıra kaygı, stres ve depresyon gibi olumsuzluklara iyi geldiğinin anlaşıldığını iddia etti.

        Sabit yaz saati uygulamasında, insanlar iş hayatının yoğunlaştığı kış mevsiminde, sabah namazı için kalkıp tekrar yatmadan direkt işe koyulabiliyor. Yani geceyi sabaha bağlayan zaman diliminde iki kere uyuyup uyanma rahatsızlığını yaşamamış oluyorsunuz. Namaz kılanlar için konforlu ve makul bir yol. Sanırım bütün taleplere rağmen sabit saat uygulamasında bu kadar ısrar edilmesinin nedeni bu.

        Ancak ortada bir adaletsizlik var.

        Çünkü Türkiye nüfusunun çoğunluğu batıda yaşıyor, buna rağmen saatlerin doğu meridyenine göre ayarlanması mantıksız. Kış aylarında Türkiye'nin doğusundaki illerde saat 7 civarında doğan güneş, İstanbul'da saat 8'de doğuyor. Türkiye’nin nüfusunun ve aynı zamanda çalışan nüfusunun yaşadığı Batı’da sabah trafiğine katılım zifiri karanlıkta iken gerçekleşiyor.

        Dahası çocuklar için gün doğmadan yola çıkmak ve derslere katılmak, kadınlar için sabahın karanlık ve tenha saatlerinde sokakları arşınlamak durumunda kalmak kaygıya ve strese neden oluyor.

        Yani bakanın iddia ettiği duygu durumunun tam tersi yaşanmakta.

        Kendimden örnek vereyim: Bizim evle oğlumun okulu arasındaki mesafe yürüyerek 20 dk tutuyordu ve oğlum 9. sınıftan itibaren okula yürüyerek gidip geldi. Ancak nispeten işlek caddeye çıkana kadar dakikalarca tenha sokak arşınlaması gerekiyordu. Çocuk yaşta olmamasına rağmen, 2016’dan okulun bittiği yıla kadar yıllarca tedirginlik yaşadım. 4 yıl boyunca her an kötü bir telefon alacağım korkusu taşıdım.

        Kızım olsaydı ve o da okula yürümeyi tercih edecek olsaydı tedirginliğimin çok daha büyük boyutlara ulaşacağını adım gibi biliyorum.

        40 yıllık muhafazakarım ama şu soruya sahici bir cevap bulamadım: Dinin her emrini her boyutunu evire çevire kullanan/araçsallaştıran muhafazakar/dindar iktidarımız gecenin köründe sokaklara döktüğü gencecik ya da çocuk denilecek yaştaki ergen kızları gözünün önüne hiç mi getirmez? Getiriyorsa nasıl müsterih kalabilir?

        Herkesin betonarme gettolarda güvenlikli sitelerde yaşadığı ve doğal olarak anlaşmalı servis aracına bindiği mi varsayılıyor? Herkesin çocuğu için özel araç sağlama, yanına koruma verme imkanı olduğu mu zannediliyor?

        Fildişi külliyeden öyle görünüyor olmalı.

        Bir de şaka gibi bir rapor salınıyor üzerimize, “Kaygıya strese depresyona iyi gelir” diyen. Hem de uygulama başlı başına stres ve kaygı kaynağı olmuşken…

        RAPORA ULAŞABİLEN YOK

        Nasıl bir rapor bu diye sordum soruşturdum lakin sonuca varamadım, ancak gördüm ki raporu gören bilen yok.

        Ama kalıcı yaz saati uygulamasının başladığı 2016 yılının sonunda ortaya çıkmış bazı verilere ulaşılabiliyor.

        2016’da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın “ciddi elektrik tasarrufu sağlanacağı” gerekçesiyle savunduğu kalıcı yaz saati uygulaması sayesinde, kış saati uygulamasının geçerli olduğu aylar bazında yıllık yaklaşık %8,58, toplam elektrik bazında ise %3,62 oranında tasarruf sağlanacağı iddia edilmişti.

        Ancak sonuç öyle olmadı. TEİAŞ’ın resmi internet sitesinde yer alan verilere göre, 2002-2015 yılları arasında Türkiye’de elektrik tüketimi yıllık ortalama %5,5 oranında artış gösterirken bu rakam 2017 Ocak, Şubat ve Mart aylarında brüt elektrik tüketiminde bir önceki yılın aynı aylarına göre artış miktarları sırasıyla %7,2, %8,2 ve %7,7 olmuştu.

        Cambridge Üniversitesi'nden Dr. Sinan Küfeoğlu ise 2012-2020 arasındaki elektrik tüketimi, elektrik fiyatları ve meteorolojik gerçek verileri kullanarak yayımladığı bilimsel makalede, ‘ne tasarruf ne israf’ sonucuna vardı.

        Küfeoğlu’nun araştırmasına göre sabit yaz saati uygulamasının elektrik tüketimi üzerinde gözlemlenebilir veya ölçümlenebilir bir etkisi yok.

        Yani ortada ne Bakan Fatih Dönmez’in iddia ettiği gibi 6 milyar TL’lik bir tasarruf var ne de TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası’nın iddia ettiği gibi bir israf söz konusu.

        Ancak bahsi geçen İTÜ raporuna Dr. Semih Küfeoğlu da ulaşamamış:

        ''Bahsedilen İTÜ raporuna zaten hala erişemiyoruz. Erişecek olsak bile bir raporun var olması o konunun bilimsel açıklığa kavuştuğu anlamına gelmez. İstenilen konuda, istenilen neticede herhangi bir rapor yazılabilir (…) Bir raporun muteber olması için, hakemli ve saygın bir dergide, hakem incelemesinden geçtikten sonra (peer-reviewed) makale olarak yayınlanması lazım. Elektrik Mühendisleri Odası'nın israf iddiasını dayandırdığı rapor da aynı şekilde. O da bilimsel bir çalışma değil”

        BBC Türkçe de, (Esra Yalçınalp’in 22 Kasım 2021 tarihli haberinden öğrendiğimiz kadarıyla) bahsi geçen İTÜ raporunun peşine düşmüş.

        İsmini vermek istemeyen İTÜ öğretim görevlisi rapora sahip olmadıklarını, raporun bakanlıkta olduğunu söylemiş. Ama devamında 24-26 Ekim 2016 tarihlerinde düzenlenen 10. Uluslararası Temiz Enerji Sempozyumu'na dair bildirileri içeren bir kitabı paylaşmış. Kitapta İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği bölümünden Nida Doğan, Ömer Akbal ve Ahmet Duran Şahin imzalı 'Kış Saati Uygulaması/Yaz Saati Uygulaması Elektrik Tüketimlerinin Belirlenmesi için Geliştirilen Saat Değişikliği ve Uygulamaları' başlığını taşıyan bir makale var. Makalenin yazarları kış saati uygulaması ilave elektrik tüketimlerine neden oluyor, bundan kurtulmak için yaz saati uygulaması sürecinin bütün yıla yayılması gerekmektedir tezini savunuyor.

        Tahmin yapma hakkımı kullanarak diyebilirim ki, bahsi geçen rapor Temiz Enerji Sempozyumu için yazılmış bu makaleden ibaret.

        Ben makaleyi görmedim. Ama Temiz Enerji için hazırlanan bir makalenin "Yaz saati uygulaması kaygı, stres ve depresyona iyi geliyor" diye bir ahkam içermeyeceğine neredeyse eminim.

        Ama 'neredeyse' diyorum, çünkü burası Türkiye, burada bir şeyi bilen her konuda ahkam kesebilir.

        Çift kaşarlı tost mazide kalan hoş bir hatıra

        Çift kaşarlı tost mazide kalan hoş bir hatıra
        0:00 / 0:00

        Siz miydiniz beğenmeyen, tost ve çaydan ibaret kahvaltılara burun büken.

        “Yaa ama kahvaltıda sadece tost mu var, niye ama yaa” diyen tazeler anlayamadıkları bir imtihandan geçerken maaşlı ve maaşlarından başka kaybedecek şeyleri olmadığı için kendilerini şanslı sayması gereken anne babaların içi burkulacak ama gerçek bu, tost ve çay an itibariyle lüks. Sucuklu-kaşarlıyı ise zaten aklından bile geçirme.

        Öyle Kars kaşarı yahut gravyeri filan bile değil, bildiğin alelade taze kaşarın 600 gramı -bakın kilosu bile değil- 49,95 TL’den başlıyor.

        İyice bir markanın taze kaşarının 800 gramı -bakın kilosu değil- 71,25 TL.

        İyice başka bir markanın taze kaşarının 400 gramı -bakın yarım kilo bile değil- 59,95 TL.

        Eski kaşar fiyatına bakmasanız daha iyi.

        Epey iyi bir markanın ürettiği Trakya eski kaşarının kilosu 123,90 TL. (124 TL yazmamak için epey kasmışlar)

        Bir başka markanın kaşarları da fena, göbek ise kilosu 98 TL, kelle kaşar ise 94 TL.

        Anlayacağınız bu saatten sonra kaşarın olsa olsa lorunu yiyebilirsiniz. (Kaşarın da loru var evet.) Ve onun bile kilosu olmuş 26,35 TL.

        Ancak hedefimiz tost, lordan tosta olmaz dost.

        Bir zamanlar içinde peynirden başka her şey olan merdiven altı yapımı taze kaşarlar vardı. Tadı saman gibi olan, çünkü içine bol miktarda patates kaktırılmış sözde kaşarlardı.

        Memlekette çakal bol, yakında ortalık yine sahte kaşarla dolabilir.

        Maaşında başka bir şeyi olmayan ve çoluğuna çocuğuna kahvaltı hazırlamak zorunda olanlar bir yandan "Ekonomimiz şahlandı ve Japonya’dan iyiyiz” temalı sahte haberleri izlerken iki dilim ekmeğin arasında hiç değilse kaşar taklidi yapan bir şeyler olmasına ihtiyaç duyacaklardır çünkü. Sahte de olsa.

        El mahkum, hanede evlad-u ıyal var.

        Yine de uzak durun derim. Çünkü kaşarı patatesle olgunlaştırmak eskidendi. Giderek patates de pahalanacak.

        Biliyorum epi topu bir tost yiyeceğiz nasıl bu kadar zor olabiliyor diyorsunuz.

        Maaşından başka kaybedecek bir onuru kalmış insanlar olarak yutkunuyorsunuz.

        Biliyorum. Ben de bu şartlarda kupkuru tuzlarıyla kürsülere çıkıp "Hayallerim var robotik yazılım gök bilimi hede hödö" diye lüks lüks konuşan milletvekillerine şaşkın şaşkın bakıp "Aynı ülkede mi yaşıyoruz?" sorusuyla baş etmeye çalışıyorum.

        Ne diyelim?

        Savaş olsa ancak anlaşılabilir olan şeylere barış zamanı katlanmayı salık verenler ve herkesi kendileriyle aynı imkanlara sahip zannedenler utansın.

        Diğer Yazılar