Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bülent Arınç’ın çıkışı çok tartışıldı, elbette tartışılacaktı. Zira hepimizin malumu ki, Arınç’ın söylediklerinin yarısını açıktan değil, perde arkasında yapanlar bile artık sistemsel hale gelmiş giyotinden kurtulamıyor.

        Bazıları hatta, yerde yatan kellelerine rağmen teşekkür ederek ayrılıyorlar. Artık nasıl bir ortam siz hayal edin.

        O teşekkürlerin "Tamam adı görevden af olsun, yeter ki özgür olayım diyordum Allah dualarımı kabul etti” sevincinden başka bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.

        Arınç, “Aman canım ihraç ederlerse de canıma minnet" diye düşündüğü için mi böyle davranıyor peki? Sanmıyorum, ama konumunu çok rahat riske attığı da açık.

        Son çıkışını Türk Demokrasi Vakfı’nın davetinde gerçekleştirdi Arınç.

        Tepki ile karşılaşan cümleleri şunlardı:

        “Bu toplantıda keşke AK Partililer de olsaydı. Devir çok değişti. Şimdi oraya gidersek bir tarafta Kılıçdaroğlu olacak, bir tarafta diğer... 'Ben böyle bir fotoğrafı birilerine nasıl izah ederim' diyorlar. Korkuyorlar... Bu çok yanlış. Fikirlerine güvenen insanlar hiçbir şeyden korkmaz. Sütten çıkmış ak kaşık da değiliz. Niye buraya gelemesin bazı insanlar? Paranoya var; orada olursam mahvoldum, bittim.”

        Altılı masa ve onların temsil ettikleri ittifak her biri benim katımda saygındır. Düşüncelerine saygılıyım. Onlar gibi düşünmüyorum ama bu fikirlerimi ayrıca bir masada konuşma imkanımız olur. Burada onların hazır bulunması bir mazhariyettir. Hazır bulunmayanlar açısından da sadece üzülüyorum. Gittikleri yolun yol olmadığını söylüyorum.

        “Tatlı su balığı siyasetçileri var, suya sabuna dokunmadan. Majestelerinin gazetecileri var. Havanın suyun berraklığından bahsederler. Öksürmenin, bağırmanın zamanıdır. Kral çıplak demenin vaktidir. Allah cesur olana izzet verir.”

        TECRÜBELİ, İTİBARLI VE STRATEJİST

        Arınç’ın parti ile daha doğrusu Erdoğan’la ilişkileri aslında epeydir inişli çıkışlı. Ciddi bir yol ayrımına girmese de, bazen AK Parti ile ilişkisi, Beştepe ile olan bağları tavsıyor, araya uzaklık giriyor, sonra bir imkan ya da fırsat oluyor, Arınç ihtiyaca tekabül eden bir açıklama yapıyor, sonra bakıyoruz, Arınç yine, iyi bir makamda.

        Bu zekâdır. Ancak sadece zeka değil ustalık, narinlik de gerektirir.

        Asla yanlış anlaşılmasın.

        “Görev başında iken keseyi dolduralım”cı siyasetçilerden bürokratlardan değildir Arınç. Bilakis bu işlerin tam karşısında konumlanmıştır.

        Saraya karşı eline bir ‘koz’ geçirdiği için yerinde kalabilenlerden hele, hiç değildir.

        Sermayesini şöyle özetleyebiliriz: Tecrübe üzerine kurulu siyasetçi zekası ve itibar ekonomisi yönetiminde kazanılmış ustalık.

        Arınç’ın özgül ağırlığı 1) Milli Görüş’te pişmiş ‘yenilikçi hareket’te modern ve demokrat bir varyasyona erişmiş olan dava şuuru, 2) Ahlak temelli eleştirel bir duruş, 3) strateji ve taktik hamlelerin bileşiminden oluşuyor.

        Ne çelik çekirdeğin çok içinde oluyor ne de tamamen dışında.

        ‘İçerde’ kalıyor ve fakat partiye ‘dışardan’ biri gibi de bakabiliyor.

        AK Parti’de birçok siyasetçi eminim bu hasleti hala kaybetmedi.

        Yani aslında, bu partide hâlâ ‘irrasyonelliğin' sattığını gördüğü için irrasyonel davranan, ama yakın körlüğüne kapılmamış, kendisine dışardan bakabilen ve gerçekte nasıl bir iflasa gidildiğinin farkında olan siyasetçiler var. Ama dışardan bakıldığında görülenlerin ahlaki sorumluğunu yerine getirebilen, manzarayı cesurca tarif edebilen bir Arınç kaldı.

        Ayrıca bir temsiliyet gücü de var.

        AK Parti tabanında oy tercihini değiştirmek istemeyen ama partinin ‘eskiden olduğu gibi’ muteber olmamasından üzüntü duyan makul bir kitle var. Bakın pek çok kişi var demiyorum, kitle diyorum.

        Partinin yolsuzlukla yoksullukla ilişkilendirilmesinden mustarip hisseden bu kitle, Arınç gibileri konuştuğunda "Allah razı olsun, lütfen daha çok konuşun, uyarın, Erdoğan’ın aşağıda olanları, sureti haktan görünenleri ayırt etmesini sağlayın” diyorlar.

        AK Parti ile Beştepe ile hiçbir çıkar ilişkisi olmayan bu kesimler “Erdoğan iyi, çevresi kötü’ tezine inanan bir kitle.

        Bu kitlenin hüsnüniyeti, cahillikten değil; cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez Erdoğan döneminde ‘vatandaş gibi’ hissetmelerinden kaynaklanan minnettarlıktan geliyor.

        Bülent Arınç’ın bu kamuoyunda bir temsiliyet gücü var. Ancak kötü haber şu ki, Arınç ihraç edilse kendisine sahip çıkmayacak bir kamuoyu bu.

        Zira her ne kadar Beştepe'ye ya da bazı bakanlara bağlı trollerden, siyasetteki kutuplaşmadan, ekonomi yönetimindeki keyfilikten hoşlanmasalar ve zarar görseler de kerteriz noktaları Cumhurbaşkanı Erdoğan.

        ELEŞTİRDİ AMA HER KRİTİK VİRAJDA DA DESTEK VERDİ

        Arınç’ın eleştiren, üst perdeden konuşan bir figür olmasına rağmen hala AK Parti’de kalabilmesi elbette bir ‘marifet’.

        Ne yapsalar ne kadar hamaset öğütseler Arınç kadar muteber olamayacak kişilerin işi "Bu adam kabul görüyorsa ben yokum ağbi” gibi sahte kabadayılık showlarına vardıranlara gelince…

        Hiçbiri Arınç’ın tırnağı etmez.

        Ama bu durum Arınç’ın "başka bir açıdan pekâla eleştirilebilir" olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

        Zira gördüklerine rağmen hala ‘Ak Parti’li kalmakta israr etmesi, bazılarına uyguladığı stratejinin artık gereksiz hale gelmiş bir parçası gibi görünürken kimi için de ‘tatsız’ bir aidiyet saplantısından ibaret.

        Arınç zekasında olan birinin, iktidar blokunda hala ‘dava’ vehmetmesi kendisine değer veren insanlara o kadar inandırıcı gelmiyor.

        Tatsız gerçeklerden birkaçı mesela…

        2017 referandumunda sunulan model, Arınç ve onun gibi birkaç AK Partili siyasetçi tarafından daha gür bir sesle eleştirilseydi, bugün Türk tipi başkanlık modeli isimli bir anomali ve anormallik kaynağı ile savruluyor olmazdı ülke.

        Hakeza şu sorulabilir: “Ey Bülent Arınç, yönetimi eleştiriyorsun, Allah var doğru şeyler de söylüyorsun, ama savunduğun ‘dava’nın artık burada oturmadığını görmüyor musun? Bak, yeni partiler kuruluyor, özgül ağırlığınla beraber o partilerden birine geçseydin de oraların cazibesini arttırsaydın, daha hakikatli bir tavır almış olmaz mıydın?"

        Ahmet Davutoğlu ya da Ali Babacan ayrılırken Bülent Arınç AK Parti’yi terketmedi, hatta bir TV programında "Arkadaşlarımın böyle yapmasını uygun görmem" de dedi.

        Her iki parti de eminim aralarında olmasını çok isterdi.

        Gideceği parti hangisi olursa olsun, oraya bir şahlanma yaşatabilirdi, hatta ve hatta AK Parti’den kopmak için çok fazla neden olduğunu fark etmiş biri olarak, söz konusu kopuşta bir management rolü üstlenseydi Gelecek ya da Deva gibi ikisi de %2’lerde en fazla 3’lerde görünen ‘ayrı’ iki parti saçmalığı ortaya çıkmayabilir, Davutoğlu’nun Babacan’ın Arınç’ın olduğu tek bir yeni partiye çok daha fazla nitelikli katılım olur, bu da niceliğe yansırdı.

        Bu olsaydı, o partinin, artık tamamen muhayyel olan Gelecek ve Deva Partisi’nin ya da Deva’nın Geleceği partisinin oyu şimdi en az %15’ti. Bu ihtimalde altılı masanın daha güçlü olacağına, Türkiye’yi, Ankara, İstanbul, İzmir’den bir de kendi ‘haklı çıkma’ kaprislerinden ibaret sanan bazı muhaliflerin müdahalalerine daha az maruz kalacağına ve geniş Anadolu coğrafyasının insanına daha fazla güven vereceğine kuşku yok.

        Bülent Arınç "Taş yerinde ağır"ı tercih etti ama şimdi hunharca taşlanıyor. Mefkûre tarafı iflas eden hareketlerde, "Durun hayır biz bu değiliz" diyeni taşlarlar çünkü.

        Ayrıca büyük ihtimalle Beştepe’nin görüşleri de kendisini linç edenlerle aynı .

        Tersi sürpriz olur. Açıkça belirteyim sevindirici bir sürpriz olur. Tabii sıradaki bir krize kadar sürer bu sevinç.

        TAŞ YERİNDE AĞIRDIR AMA DEMİR DE TAVINDA DÖVÜLÜR

        Bence “Taş yerinde ağırdır” çok abartılıyor ve “Demir tavında dövülür”ün idrak edilmesini engelliyor. Hikaye kapanıyor, içine doğru çöküyor ve sen o hikayeyi terk etme vaktinin geldiğini anlamıyorsan, o hikayenin yazarı, aktörü, saygın bir parçası değil mahkumu olursun. "Demir tavında dövülür"ün özü budur ve Arınç’ın hikayesinin de özü olmak üzeredir.

        Demirin tavı geçmiş midir bilmem, ama asıl tav AK Partiden kopuşların olduğu ama henüz nereye varılacağının bilinmediği dönemdi. Arınç’ın yanlarında olması Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan için ve akleden kalp sahibi yüzbinlerce mütedeyyin demokrat için pek çok şeyi olumlu yönde daha farklı hale getirebilirdi.

        “Türk siyasetinin kaderi Arınç’a mı bağlıydı, amma abarttınız” diyecek olanlara tavsiyem, ‘özgül ağırlık’ ifadesinin anlamını araştırmaları ve "Neden Arınç bir şey söylediğinde yer yerinden oynuyor?" sorusunun cevabını etraflıca düşünmeleri olur.

        Zira ‘özgül ağırlık’ böyledir, geçmişine, duruşuna, yaptıklarına o kadar anlam yüklenir ki, giderek yapmadıklarından da sorumlu tutulursun.

        Ben de evet, biraz bunu yapmış oldum.

        Diğer Yazılar