Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SERDAR Turgut geçenlerde Amerikan siyasetinde solun ağırlığının olmamasının yarattığı hasarlara dikkat çeken bir yazı yazdı. Gelir adaletsizliğinin kanıksandığı bir ülkeden siyasi spektrumun sağ ve merkez sağ arasına hapsolduğu Türkiye’ye de endişeli bir mesaj gönderiyordu.

        Bireysel zenginliğin kolektif zenginlikten daha yukarıda tutulması “Amerikan rüyası”nın ön şartı. Bu dev kapitalist makine içinde bireylere ya da dev şirketlere kendi vicdanlarını aklamaları için bağış yapmaları ya da hayır kurumları oluşturmaları imkânı sağlanıyor. Müzeler, üniversitelerin fakülteleri, hatta kimi şehirlerdeki parklar bile bu hayırsever ruh sayesinde ayakta kalıyor.

        Ama kökten çözüm ve sistemin aksak işleyişini değiştirmek için hiç kimsenin elini taşın altına koymaya pek niyeti yok. Dahası, kolektif iyilik için atılacak adımlar “Un-American” yani Amerika’nın ruhuna aykırı adlandırılıyor. Bu anlayışa göre evsizler tembel ve yeteneksiz olduğu için sokakta kalıyor, sistem çok çalışanı ödüllendiriyor.

        50 sene çalışıp bir gün kendini kapının önünde beş parasız bulan orta sınıfın hakkını ise hiç kimse aramak istemiyor. Herkesin faydalanacağı bir sağlık sistemi, “Ben neden başkasının hastalığının parasını ödeyeyim ki” gibi bencil mantıklarla eleştiriliyor.

        BİREYSEL ÖZGÜRLÜK

        Sol-sağ tartışmaları genelde ekonomi politikaları üzerinden ilerliyor, bizde de ABD’de de. Sistemi toplu halde değiştirmeye, hatta bunu dile getirmeye bile kimse cesaret edemiyor. Bu yüzden Amerikan solu da kendisine ayrılan sınırlı bir alanda mücadele ediyor, etmeye mecbur bırakılıyor. Buna rağmen bu siyasi mücadelenin kazanımlarını, kültürel ve sosyal alanda öncüsü olduğu ve değiştirdiği politikaların etkisini yabana atmamak gerekiyor.

        İşte bunu Serdar Turgut’la tartışmak isterim. Ekonomi konusunda geri kalmış olabilir, ama Amerikan solunun kazanımları ülkeyi daha yaşanabilir kılan devrimler oldu.

        Geç de yürürlüğe konsa kanunlardaki siyah-beyaz eşitliği, kadın hakları, evlilik eşitliği, kadını kendi bedeni üzerinde söz sahibi kılan doğum kontrol ve kürtaj hakkı, devlet okullarında resim-müzik derslerine bütçe ayrılması, devletin sanatı teşvik eden fonlar oluşturması Amerikan solunun sahiplendiği konular.

        “Susam Sokağı” Amerikan soluna bu yüzden müteşekkir.

        ABD’yi birçok alanda dünya lideri yapan, dışarıdan insanları bu ülkeye çeken, “özgürlük” kavramıyla bu ülkeyi özdeş kılan da insana doğrudan etki eden bu politikalar.

        ABD adeta bu ülkede yaşayacaklara bir kontrat sunuyor: Sağlık sigortası yok, yollar kötü, sosyal sigorta sistemi çökmüş durumda ama özgürlük var.

        SOL MİLLİYETÇİLİK

        Sorun Türkiye’de sol siyasetin çok uzun zamandır sadece ekonomi politikalarında değil kültürel ve sosyal haklarda da meydanı boş bırakması, sağı taklit etmesi, oy korkusu adına sinmesi. Evlilik eşitliği çok uzaklarında mesela, Kürtçe dilinin bir hak olmasını dile getirmeye ise korkuyorlar.

        Ekonomi konusunda dönüştürücü bir etkileri olmamasını ya da iktidara gelmemelerini bari bireysel hakları savunarak kapatsalar. Ama sol toplumu daha da sağa itiyor.

        Merkez solu temsil etmesi gereken CHP gibi partiler sağa kaydıkça seçmeni de ırkçılığa varacak kadar şoven olabiliyor. Suriyeli mültecileri “geri göndermek” veya Kürtleri temsil eden bir siyasi partinin kapatılması farklı “sol” adaylar tarafından vaat olarak sunuluyor ve söylemin faşizme yakınlığı sorgulanmıyor bile. Çünkü Türkiye’deki sistemi dengeleyecek bir sol siyaset çoktandır yok, Amerika’daki kadar bile sol yok. Ne yazık ki sola verilen bu hasar konusunda Ulusalcılar hâlâ bir iç sorgulama yapmamaya kararlı. Onların alternatifi liberallerin çürümüşlüğü ortadayken tam ortada durmak da zorlaşıyor. İşte en ürkütücü olanı da bu.

        ***********

        ORADA... BURADA...

        ABD’de: New York Belediye Başkanı Bill de Blasio geçen hafta polis müdürüne artık marihuana taşıyan gençleri tutuklamayı bırakması talimatını verdi. California, Colorado gibi eyaletlerden sonra önümüzdeki ay Massachusetts ve Vermont’ta da marihuana satışı yasallaşacak. New Jersey ve New York’a da sıra gelmesi bekleniyor.

        TÜRKİYE’de: Şarkılarında uyuşturucu propagandası yaptığı iddiasıyla rap yıldızı Ezhel tutuklandı. Birkaç gün önce, Milliyet’in haberine göre Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlar Mücadele Daire Başkanı İbrahim Seydioğulları sosyal medyada uyuşturucuyu işaret eden simgelerin kullanılması ve kıyafet üzerinde esrar rozeti takılmasının suç olduğunu belirterek “Tespit edilirse en az beş yılla yargılanırsınız” dedi.

        ***********

        FİZİK PROFESÖRÜNDEN FİZİK ÖĞRETMENİNE

        DESTEKÇİLERİNE bakarsanız Muharrem İnce yine harika lafı çakmış! “Erdoğan’dan ne farkınız var” sorusuna, “Bir kere benim diplomam var” diye yanıt veriyor.

        Yeni dönemin mahalle kahvesi “CHP Twitter’ı”nda ne alkış kopuyor bilseniz...

        Oysa keşke Türk solu, liderlik çıtasının doktorasını Cal Tech’te yapmış fizik profesöründen Balıkesir Üniversitesi mezunu lise fizik öğretmenine düşmesini sorgulasa.

        Erdal İnönü’nün isteksizce girdiği siyasette başarısı sınırlıydı belki, ama en azından Türkiye’de toplumsal tartışma seviyesini yükseltti. Türk solunda en büyük siyasi başarıya ulaşan ve dönüştürücü politikalara imza atan Bülent Ecevit’in üniversite diploması bile yoktu. Cumhurbaşkanının üniversite mezunu olması şartının kaldırılması tartışıldığında “Kendi için istiyor derler” diye sesini bile çıkarmamıştı.

        SANKİ EINSTEIN

        Diploma ve akademik unvanlar hiçbir zaman tek başına bir şey anlam ifade etmez. Hele mahalle manavının entelektüel derinliğinin profesör unvanlı Ali Atıf Bir’den daha fazla olduğu, akademik unvanların pazarda satılır gibi kolay dağıldığı (ah şu intihal tezler) Türkiye’de...

        Muharrem İnce bir lise fizik öğretmeni. Küçümsemek için söylemiyorum, ama bir Albert Einstein da değil. Evet, Erdal İnönü de değil. Ne zaman daha alttaki alternatiflerle yetinir olduk ülke olarak?

        Ne yalan söyleyeyim, bu yetersizlik komedisinin Türkiye’de çok alıcısı olduğunu biliyorum ama ben şimdiden sıkıldım. Bu yanlış yönlendirilmiş özgüven patlaması da ters tepecek ama ne zaman.

        Diğer Yazılar