Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir yayınevinin editörü Can Kozanoğlu’ndan 90’larda yayımladığı popüler kültür üzerine kitaplarını bugünden bakarak değerlendireceği yeni bir kitap yazmasını öneriyor, o da kabul ediyor. Kitaba başlıyor, bir şeyler yazıyor ama bir türlü bitiremiyor ve proje uzadıkça uzuyor. Bu sefer sözünü tutmak için yazılı kültürü bir kenara bırakıyor, sözlü anlatımın kolaylığına sığınıyor. İşte o yeni kitap, “Bıçkın ve Ağlak” böyle ortaya çıkıyor. Türkiye’de “pop sosyolog” tanımını gerçekten hak eden Can Kozanoğlu hem hiç kimsenin hatırlamadığı, Google’da bile çıkmayan ayrıntılarla dünü değerlendiriyor, bugüne dair de yanıtlar bulmaya çalışıyor kitapta. Soruları soransa bir dönem ekranlarda spikerlik yapan Mirgün Cabas.

        Aylar önce okuduğum ama bir türlü elimin yazmaya gitmediği “Bıçkın ve Ağlak” bu şekliyle entelektüel derinlikten yoksun, “kahve muhabbeti” kadar olmasa da “cafe”de dost buluşmasıyla sınırlı. Oyuncu Wallace Shawn’la oyun yazarı AndreGregory’nin bir lokantada sohbetlerinden oluşan o muazzam “My Dinner with Andre” filmi hiç değil.

        BEN BUNU NEDEN DÜŞÜNMEMİŞTİM

        Can Kozanoğlu geçmiş kitaplarıyla görülmeyeni görmüş, daha evvel hiç kimsenin yazmadığı konulardan toplumsal tespitler yapmış bir isim. Zaten tam da bu yüzden kendisinden benzer bir kitap yazması istenmiş. Yeni bir perspektif açmasını beklemek abartılı olmasa gerek.

        Can Kozanoğlu
        Can Kozanoğlu

        Gerçi hemen hiçbir yerinde yanıltıcı tespitlerde bulunmuyor, bilgili ve mantıklı insanların katılabileceği, benzer görüşleri paylaşabileceği tespitler yapıyor. En önemlisi de tarihin doğru yerinde duruyor. Ama “Ben bunu neden daha önce düşünmemiştim” testinde sınıfta kalıyor. Kitabın bu asıl eksikliğini de üretim sürecindeki tıkanma, kitabın bir türlü yazılamayıp “konuşulmaya” indirgenmesi açıklıyor. Soruları sorması için seçilen kişi bile entelektüel çıta konusunda yeteri kadar fikir veriyor.

        Kitabın temel problemi Türkiye’nin yaşadığı entelektüel tıkanmadan bağımsız değil. Her ne kadar sonradan yollar ayrılmış olsa da Kozanoğlu’nun da uzun süre içinde yer aldığı İletişim Yayınları gibi çevreler toplumdaki entelektüel ağırlıklarını yitirdiler mesela. İletişim’in lider aydınları olarak bilinen Murat Belge, Ömer Laçiner, Ahmet İnsel gibi figürler hem geri kaldı, hem de sürekli olarak yanıldılar.

        Türk düşünce hayatı çeşitli sebeplerden dolayı epeydir büyük bir kriz yaşıyor. Bu durum ister istemez üretime de yansıdı. Mesela İnsel’in editörlüğünü yaptığı araştırma kitaplarını gazete haberlerinin derlemesinin ötesine geçemiyor. Zaten çoktandır akademik ve entelektüel çevrelerden çıkan, üzerinde tartışmaların döndüğü bir tez de yok. Türkiye’nin son yıllarda en fazla konuştuğu Beyaz Türk, Öteki Türkiye, Sivil Darbe gibi kavramların patentleri gazetecilere (sırasıyla Ufuk Güldemir, Serdar Turgut, Ataol Behramoğlu) ait. Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” gözlemi bile Ayşe Arman’la söyleşisinden sonra gündeme geldi.

        Okumuş toplumlarda sürecin tam tersine işlemesi, entelektüellerin gazetecilere öncülük etmesi beklenir halbuki.

        BATI’DAKİ KRİZ BİZİ DE VURDU

        Eric Hobsbawm “Parçalanmış Zamanlar”da entelektüellerin en görkemli yıllarının 20. yüzyılda İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden komünizmin çöküşüne kadarki kısa bir dönem olduğunu yazıyor. Hemen herkesin adını bildiği Sartre, Camus gibi aydınların çıkıp muhalefeti mobilize ettiği dönemden sonra entelektüellerin gerilediğini vurguluyor, “Nerde manifestoların altına imza atan, büyük kampanyalar başlatan aydınlar?” diye soruyor.

        Hobsbawm’a göre Yunan agora’sından alışveriş merkezine geçişte günümüz entelektüeli Bono gibi şöhretlere yenildi ve Noam Chomsky gibi birkaç istisna dışında yeni bir isim çıkmadı.

        Türkçe sözlü hafif batı müziğini oluşturan aranjmanlarda olduğu gibi Türkiye entelektüeli bilgi ve birikimini dışarıya borçlu olan ve düşünce hayatımız tercüme geleneğine dayalı. Tam da bu yüzden Türk aydının yaşadığı kriz de tıpkı ekonomide olduğu yerel değil, küresel etkilerle sarsıldı. Batı’da üretim bitince bizde aktarılacak, uyarlanacak, topluma satılacak tez kalmadı. Fikret Şeneş’in uyarlanacak şarkı sözü, Murat Belge’nin de aktaracağı kadar çok sayıda teorisyen yok artık Batı’da…

        Artık Türk aydınının üretimi de bir tweet’le sınırlı. Son yıllarda en popüler entelektüel kitap türünün hazırlaması ve okuması nispeten kolay ve zahmetsiz olan “nehir söyleşi” olması tesadüf değil.

        “Bıçkın ve Ağlak”ta ilgimi çekti, bugüne kadar sosyolog kimliğiyle bilinen Kozanoğlu da adeta yenilgiyi kabul etmişçesine artık daha fazla gazeteci olarak anılmak istiyormuş.

        ***

        Instagram’da günün yıldızları

        Will Smith: Herhalde Instragram için doğmuş. Geç katıldı ama önce “Kiki challenge”la dün de doğum günü kutlamasıyla o küçücük karede neler yapılabileceğini gördü. 50 yaşına basan Will Smith’in görüntüsüyle yaşı arasındaki orantısızlık kadar Instragram’ı kullanma şekli de inanılmaz.

        Budapeşte’de kaldığı otelden çıkıp bir köprünün kulesinin tepesinde Drake’in şarkısında dans etmişti. 50 yaşını ise Grand Canyon’da bungee jumping yaparak kutladı.

        İki video için de ciddi bir prodüksiyon yapılmış, birkaç açıdan görüntülenmişti.

        O küçücük ekranda Smith’in atlayışını izlerken benim bile yüreğim ağzıma geldi.

        Vic Mensa: Chicago’lu rap yıldızı gece Amerika’nın Paris Büyükelçisi’nin rezidansından video’lar paylaşıyordu Instagram’da. Büyükelçilik geleneklerine uygun olarak evin çeşitli yerlerinde ABD Başkanı’nın fotoğrafları yerleştirilir. Ama söz konusu başkan Trump olunca Vic Mensa da geceyi fotoğrafları ters çevirerek geçirdi.

        Görevliler fotoğrafları düzelttikçe Mensa görev edinmiş gibi tekrar gidip çerçeveleri ters çevirmeye devam etti.

        Diğer Yazılar