Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Herhangi bir sosyal hareketten ya da protestodan sonuç alınması için gösterilerin kimi kısa vadeli, kimi de uzun vadeli bir-iki somut talebinin olması şart. Nitekim günlerdir Amerika’da süren protestoların da biri kısa vadeli, biri de uzun vadeli iki ana talebi var.

        Öncelikli talep cinayeti işleyen polislerin tamamının tutuklanıp yargılanmasıydı. Birkaç gün içinde diziyle George Floyd’un boynuna bastıran polis, biraz daha vakit geçtikten sonra da cinayete sessiz kalan ve müdahale etmeyen diğer polisler tutuklandı. Soruşturmayı yerel savcı yönetiyordu, eyalet başsavcısı takip edip istenilen cezaları da arttırdı. Bu gelişme protestoların etkisinin doğrudan sonucu.

        POLİSİN ETKİSİNİ AZALTMAK

        İkinci ve uzun vadeli talep polisin görev tanımını, rolünü ve gücünü yeniden tanımlamaktı. Kanunlar polise haddinden fazla yetki veriyor, yerel siyasetçilerin sendikaya boyun eğmesi polisi yükümlülükten muaf kılıyor, yargıda geçmişten gelen emsal kararlar polisin aklanmasına neden oluyordu. Dahası belediyeler sosyal hizmetlerden, eğitimden kısarken polisin bütçesine dokunmuyor, aksine arttırmayı değerlendirmeye alıyordu. Protestoların yoğun biçimde yaşandığı Washington DC’nin belediye başkanı -üstelik siyah bir kadın- önümüzdeki sene kentin polisine 19 milyon dolar daha eklemeyi taahhüt etti mesela.

        Ancak şaşırtıcı bir şekilde bu uzun vadeli talep de şimdiden karşılığını bulmaya başladı. Dün, Minneapolis Belediye Meclisi şehrin polis birimini parçalara ayırıp kamu güvenliğini yeniden gözden geçireceklerini taahhüt etti. Çoğunluğu oluşturdukları için taleplerinin veto edilmesi mümkün olmayan bu dokuz kişi imzaladıkları metinde toplumla birlikte çalışarak yeni bir kamu güvenlik sistemi getirmeyi vaat etti. Henüz belirgin bir planları olmasa da reform yönünde bir başlangıç bu. Ve büyük ihtimalle polis bütçesinde kısıtlamayla başlanacak.

        Her ne kadar kağıda dökmeseler de başka şehirler de benzer adımlar atmaya hazırlanıyor. Los Angeles 1.8 milyar dolarlık bütçeden 150 milyon dolar kesecek, New York da polis bütçesinin bir kısmını başka hizmetlere aktaracak ve 18 aylık bir süreçte poliste köklü değişiklikler yapacak. Önemli olan bu kararın polis biriminde sistematik olarak ırkçılığın görüldüğü, hatta kentin emniyet müdürünün bile zamanında dava açtığı Minneapolis’ten ülkenin geneline yayılması. Belki de ilk kez değişim kapıda gibi görünüyor.

        REKLAM

        2011’de #Occupy gösterileriyle Minneapolis’ten yayılan isyanı birbirinden ayıran da birinden sonuç alınması. Kuşkusuz protesto kültürü de zamanla gelişiyor, özellikle ağırlığını gençlerin oluşturduğu protestocular da öğreniyor. #Occupy hareketinin zaafı sadece örgütsüz ya da lidersiz olması değildi. Gelir adaletsizliğine haklı olarak karşı çıkarken ortaya çözülebilir somut bir talep koyamadı. Wall Street’i yok etmek romantik bir fantezi olarak kaldı çünkü bunun nasıl yapılması gerektiğinin yanıtı verilmedi. Her adımı üzerinde düşünülmüş örgütlü, sistematik bir çalışma yoktu. İsyanın uzun vadede Bernie Sanders ve başka sol siyasetçilerin ön plana çıkması gibi dolaylı sonuçları oldu, ama sistemde herhangi bir değişikliğe neden olmadı.

        GEZİ NEDEN BAŞARISIZ OLDU

        Gezi protestolarında da benzer bir kafa karışıklığı ve konuya odaklanamamak vardı. Amaç pek de park denemeyecek, zaten yarısı beton o alana bina yaptırmamaksa tamam. Ama bu başarı ancak protestocuların kendi kendini avutması olabilir. Gezi’yi tanımlayan “Mesele sadece ağaç değil, anlamadın mı?” cümlesiyse söz konusu asıl meselenin ne olduğu, ya da nasıl bir çözüm istendiğine dair yedi sene sonra bile tam olarak mutabakata varıldı mı emin değilim.

        Amaç Erdoğan’ı devirmekse bunun bu gösterilerle gerçekleşmesi başından imkansızdı. Taksim Dayanışma gibi Gezi adına inisiyatif kullananların ne istediğiyse o gün de net değildi, bugün de. Tıpkı neden Necati Şaşmaz’ın bir şekilde olaya müdahil olduğu gibi.

        Gezi plansız ve hedefsiz olduğundan sandıkta da karşılık bulmadı. Ardından yapılan bir dolu seçimde ortaya ne yeni bir siyaset çıktı, ne de mevcut alternatifler bu rüzgarı taşıyabildi. Kışlanın yapılmaması gibi kısa vadeli bir talebin yanında bir de uzun vadeli bir talep olsaydı bugün Gezi -kendisine buradan politik kimlik biçen ve işi bir tür ticarete veya reklam kampanyasına döndüren üçüncü sınıf dizi oyuncuları ve benzerlerinin belleğinin ötesinde- başarısızlık olarak anılmazdı.

        ALINACAK DERS

        Gezi’yle Amerika’da devam eden isyanlar arasında sık sık paralellik kuruluyor, ama bu en fazla aynı döneme denk gelmesi ve heterojen bir kitlenin katılımcı olmasıyla sınırlı olabilir. Amerika’da 13 günde yol alınmış olmasının nedeni polis müdürlüklerinin bütçesini azaltmak, hatta kimi zaman ortadan kaldırmak hedefinin bile daha ulaşılabilir, uygulanabilir olması.

        Kuşkusuz bu somut talep şu son birkaç haftada ortaya çıkmadı. 2014’te iki polis cinayetinin ardından sosyal medyada bir etiket olarak kullanılmaya başlanan “Black Lives Matter” ifadesi çabucak bir toplumsal harekete dönüştü. İlk günden beri polis bütçelerine yoğunlaştı. BLM sadece süregelen ırkçılığa, soyut kavramlara takılı kalmadı. Hareketin yönü ve amacı netti ve sorunun kökenini doğrudan hedef aldı. Nitekim günlerdir Amerikan sokaklarında inleyen “Defund police” sloganı tesadüf değil, hareketin yıllardır ısrarla dile getirdiği polisin bütçesinin azaltılması / yok edilmesi talebinin karşılığı. Altı doldurulmasa havada kalan bir slogan olarak kalacaktı BLM, oysa son yılların en etkili toplumsal hareketi şimdi.

        Belki tam olarak kavrayamadık ama, evet, Amerika’da bir anlamda devrim oluyor.

        Diğer Yazılar