Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pazartesi günü Amerika’nın en yüksek mahkemesi, bizdeki Anayasa Mahkemesi’nin muadili “Supreme Court” tarihi bir karara imza attı: Bundan böyle işverenler çalışanlarını cinsel kimliklerinden dolayı işten atamayacaklar. Birçok eyalet bu ayrımcılığı engelleyen yasalar geçirmişti, ama Mahkeme’nin kararıyla ülke genelinde kabul gördü kanun.

        Beş sene önce evlilik eşitliği kanununu tanımasından sonraki en büyük, hatta belki de etkisi çok daha büyük olabilecek devrim niteliğindeki kararı bu. Üstelik yine Haziran’da, “pride” ayında verildi.

        MUHAFAZAKAR YARGICIN KARARIYLA

        Hukuki tartışma 60’lı yıllardan kanundaki “Hiç kimse cinsiyetinden dolayı işinden atılamaz,” ifadesine odaklanmıştı. İkisi eşcinsel, biri trans üç kişinin başvurusunu kabul eden Mahkeme’nin de amacı “cinsiyet” (sex) ifadesinin LGBT+ bireyleri kapsayıp kapsamadığını yönünde karar vermekti..

        Başta Trump yönetimi olmak üzere Mahkeme’nin muhafazakar kanadı ve ülkedeki sağ siyasetçiler cinsiyet ifadesinden kastın sadece kadın veya erkek olduğunu, LGBT+ bireylerin korunması için gerekirse Kongre’nin kanun yapabileceğini iddia ediyordu.

        Dokuz üyeli Mahkeme’de muhafazakar yargıçların ağırlığı varken hiç kimse “cinsiyet” ifadesinin LGBT+ bireyleri kapsayabileceğine ihtimal vermiyordu. Beklenilen sonuç her zamanki gibi dört liberal yargıcın 'evet', beş muhafazakarınsa 'hayır' diyeceği yönündeydi.

        Ama Pazartesi günü sürpriz karar 6’ya 3 çoğunlukla çıktı. Çoğunluk kararını kaleme alan yargıç Neil Gorsuch karmaşık hukuki terimleri gündelik, anlaşılabilir bir dille yazmasıyla tanınıyor. “İki çalışanı olan bir işveren düşünün, bu iki çalışanın da ortak özelliği erkeklerden hoşlanmaları,” diye yazdı. “İşverenin gözünde her açıdan eşit olan bu iki çalışandan biri erkek, diğeri kadınsa ve erkek olan sadece bir bir başka erkekten hoşlandığı için işten atılıyorsa bu ayrımcılıktır.”

        REKLAM

        Karar başlı başına tarihi önemde zaten. Ama şaşırtıcı olan Gorsuch’un Mahkeme’nin muhafazakar kanadında yer alması, “Supreme Court”u gelecek nesiller için daha da muhafazakar bir çizgiye çekeceğini söyleyen Donald Trump’ın atadığı iki yargıçtan biri olması. Amerikan sağı bugüne kadar Donald Trump’ın türlü tuhaflıklarını “Ama Gorsuch’u mahkemeye atadı,” diye görmezden geliyordu.

        Amerikan siyasetindeki en önemli savaşlardan biri Mahkeme’ye atanacak yargıçlar; Mahkeme’nin dengesi bu yüzden siyasete göre kolaylıkla bozulabiliyor. “Supreme Court” üyeleri Başkan tarafından aday gösteriliyor, Senato’da onaylanıyor ve ömür boyu (veya kendileri emekli olana kadar) görevde yapıyorlar. Gorsuch şimdi bir anlamda kendi kalesine gol attı denebilir.

        Anayasa’nın orijinal metne sadık yorumlanması gerektiğini düşünen Gorsuch, sırf metne bakarak, sosyal şartların, kanunu yazanların niyetini, yasanın günümüzde nasıl uygulanacağı gibi faktörleri göz önünde bulundurmadan bile “cinsiyet” ifadesinin “cinsel yönelimden” ayrı düşünülmeyeceğini belirtti. Bu kararın hukuki açıklaması.

        Bir de siyaset ne kadar ele geçirmeye çalışırsa çalışsın sistemin oturduğu ülkelerde kurumların öyle kolay kolay çürüyememesi, atanan yeni isimlerin bile kurumun tarihine ve itibarına sahip çıkmaları. Trump’ın Mahkeme’ye atadığı diğer yargıç Brett Kavanaugh da karara itiraz ederken çıkan sonuçtan dolayı LGBT+ bireylerini kutladı, mücadelelerini tebrik etti. Trump’ı kullanan aşırı sağ Mahkeme’nin de politize olmasını bekliyordu, ama, Washington’da yargıçlar varmış işte.

        Ancak “Supreme Court” savaşı da bitmiş değil; zira mahkemenin liberal kanadını temsil eden yargıçların yaşı epey ileri ve önümüzdeki dört sene içinde -ikinci Trump dönemi ihtimalinde- hayatlarını kaybederlerse büyük bir kaos yaşanacak.

        ZAMANIN RUHU KAZANDI

        Bütün bunların ötesinde Anayasa Mahkemesi kararını toplumda değişen şartlardan bağımsız düşünmek de mümkün değil.

        REKLAM

        “Supreme Court”un Pazartesi günü verdiği karardan önce de kamuoyunda rüzgar çoktandır değişmişti. Araştırmalar toplumun çoğunluğunun çalışanların cinsel kimliğiyle ilgilenmiyor, kimin kiminle evlendiğini ya da iş yerinde çalışanın cinsel kimliğini kendi meselesi haline getirmemeyi öğrendi. Sonuçta iş yerindeki performansın ölçüsünün bacak arasında olmadığını anladılar. Mahkeme de ister istemez zamanın ruhunu yansıttı. Tıpkı evlilik eşitliği kanununda olduğu gibi.

        Bu geçiş sancısız olmadı, ama nispeten hızlı oldu. Tarihsel perspektifte LGBT+ hareketinin kat ettiği yol epey uzun, ama bütün kazanımlar kısa sürede oldu.

        Amerika’daki bu gibi gelişmelerin önemi dünyaya da örnek olabilmesi, başka ülkelerdeki trend’i de belirleyebilme ihtimali. Bir gün belki kendi ülkemizde de böyle mahkeme kararları hakkında yazabilme hayali.

        Havai fişek sesiyle uyanmak

        Geçenlerde Habertürk TV için fonda New York manzarası olan yayın noktasına geldiğimde az ileride havai fişeklerin patladığını fark ettim. Normalde 4 Temmuz’daki Bağımsızlık Günü kutlamaları dışında pek havai fişek görülmez Amerika’da, o yüzden şaşırdım. Belki özel bir kutlama vardır diye üzerinde durmadım. Gerçi Boğaz’daki gibi görgüsüz düğünü de pek olmaz burada.

        Ertesi gün aynı yerde yine havai fişek atılmaya başladığında şüphelendim. Üçüncü kez yataktan patlama sesiyle uyandığımda bir şeylerin normal gitmediğini fark ettim.

        Silah sesi ya da bomba gibi bir-iki haftadır her gece sabaha kadar havai fişek atılıyor New York’ta. Sadece New York’ta da değil. Önceki gün Los Angeles’tan bir arkadaşımla konuşuyordum, fondan patlama sesleri geldi. Seattle’da, Philadelphia’da da durum böyle.

        Geçen gece kaldırımda yürürken tam arkamda patladı ve neye uğradığımı şaşırdım.

        Kimse nedenini tam olarak bilmiyor. Amatör işine de benzemiyor, ama herkes şikayetçi. Öyle ki geçen sene aynı zamandan bu seneye havai fişek gürültüsüne yönelik şikayetler yüzde 4000 arttı.

        İnsanlar COVID-19’dan bunaldığı için sokakları panayır yerine mi döndürüyor… Yoksa 4 Temmuz kutlamaları iptal olduğu için tepki mi gösteriyorlar… Yoksa sokaklara kaos mu hakim oldu… Bilinmiyor. Hiç kimsenin net bir yanıtı yok.

        Ama kesin olan herkesin uykusundan gürültüyle uyandığı, fişek seslerinin sabaha kadar kesilmediği.

        Polis ne yapıyor?

        ABD’deki protestolar vesilesiyle polisin görev tanımı yeniden belirlenecek, bütçesi kısılacak, tutuklama ve gözaltı yöntemleri gözden geçirilecek. Bu polis reformu sendikaların hiç hoşuna gitmiyor, çünkü yıllardır ne isterlerse yapıyor, her türlü hukuksuzluk kar kalıyor ve belediye bütçelerinden de milyarlarca dolar alıyorlardı.

        Polis pazarlığını yapan sendikalar panik halinde. Bu yüzden de çıldırmış gibi açıklamalar yapıyorlar. Polis reformunun sessiz sedasız olmayacağı belli.

        Hemen harekete geçtiler.

        Mesela aniden bu sene geçen sene aynı zamana kıyasla suç istatistikleri arttı. Polis daha evvel de belediyeyle arasında kriz olduğunda rakamları şişirmişti. Şimdi yine aniden cinayet, soygun istatistiklerini artırdılar. Belki birkaç kişi inanır ama geniş kitleleri artık ikna etmeleri zor.

        Polis kendisini aklamak için tuhaf komplo teorilerine de başvurdu.

        Örneğin önceki gün Shake Shack hamburger zincirinde milkshake’lerine çamaşır suyu katıldığını iddia ettiler. Mutfakta çalışanlar çoğunlukla siyah ya, polise sabotaj yapmışlar. Tabii ki yalan, böyle bir şey olmadığı hemen anlaşıldı. Şaka gibi, ama daha ne kadar gülebiliriz Sevgili Frank?

        Şimdi merakla bekliyorum, bakalım sırada ne var.

        Z-kelimesi

        Pazartesi günü Türkiye’de yaşayan Afrikalı öğrencilerle yaptığı söyleşinin en ilgi çeken ve bilgilendirici tarafı siyahları tanımlamak için Türkçede kullandığımız kelime hakkında söyledikleri oldu sanırım. “Geri bildirimler” bu konuya yoğunlaştı.

        Gazeteciliğe ilk başladığımda ustam Tuğrul Eryılmaz kuralı çok net koymuştu: “Sadece z-kelimesi z-kelimesine z-kelimesini kullanabilir; şişko şişkoya şişko diyebilir, i.ne i.neye i.ne diyebilir.” Ezberlemesi, içselleştirilmesi çok zor olmasa gerek. Bugüne kadar da bu üç ifadeden en azından birini hayatım boyunca kullanmama dikkat ettim. İçlerinden ikisini kullanma ayrıcalığına sahip olduğumu düşünüyorum.

        Bu durum komedi için de geçerli: Ancak azınlıklar kendilerini malzeme yapabilir, kendileriyle, etnik veya dini kimlikleriyle dalga geçebilir. Geri kalanının haddine değil, her şeyden önce.

        Afrikalı öğrencilerin z-kelimesine yönelik tepkilere bakıyorum ve ağzım açık kalıyor. Bazı Türkler, siyahlara siyah olmayı ve siyah olarak nasıl davranmaları, nasıl hissetmeleri gerektiğini öğretmeye kalkışıyor. “Turksplaining” diye bir kelime üretebiliriz bu cüretten.

        Kimin niyeti ne olursa olsun. Kelimenin kökeni, etimolojik kökeni de fark etmiyor.

        Bir altın kural var: Eğer bir kişi veya grup herhangi bir ifadeden rencide oluyorsa o topluluğa ait olmayanlara bu hissiyata saygı göstermek ve susmak düşer, neden rencide olmamaları gerektiğini anlatmak değil. Çizgi çok net.

        Diğer Yazılar