Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ortak bir arkadaşımız Serdar Turgut’un geçenlerde yazdığı “hakaretin suç olmaktan çıkarılması” yazısına çok kızmış, öfkesini paylaşmak için beni aradı. Henüz daha yazıyı okumamıştım, nedenini sordum. “Atatürk’e hakaret edilebilirmiş diye yazmış,” dedi. Daha okumadan aslında böyle bir şey demediğini hemen anladım.

        Evet, cımbızla çekildiğinde çok kolay çarpıtılacak, galeyana gelmeye hazır kutuplaşmış Türkiye’de bir kesimin hemen tepkisini çekecek bir ifade yer alıyor. Çarpıtarak alıntı yaparsam, evet, özetle “Atatürk’e de hakaret edilebilir,” diyor. Ama tabii ki asıl demek istediği bu değil. Savunduğu ifade özgürlüğüne dair bu ‘laissez-faire’ yaklaşımda birkaç meczubun, kendini bilmezin Atatürk’e hakaret etmesinin kurucu liderin değerini azaltmayacağını söylüyor. Kendi adıma bu argümana hak vermemem mümkün değil. Entelektüel bir tartışma açmak için bir fırsat doğdu aslında.

        EN GENİŞ YORUM

        Turgut da ben de uzun süre ABD’de yaşadığımız, hatta dünyaya bakışımızı şekillendiren yıllarımızı burada geçirdiğimiz, Amerikan okullarında eğitim gördüğümüz için bu ülkedeki ifade özgürlüğünü içselleştirmiş olmalıyız. Ama ABD’de Anayasa’nın bir numaralı ek maddesiyle koruma altında olan ifade özgürlüğünün sınırlarını (veya sınırsızlığını) sadece ortak tanıdıklarımız değil, dünyanın en ileri demokrasilerine sahip ülkeler bile zaman zaman anlayamıyor. İkimize de son derece sıradan, tek düze gelen birçok konu başkaları için hala tabu olabiliyor sanırım.

        Bu kanun sayesinde komedyenler her akşam televizyonda Donald Trump’a en ağır ifadelerle küfür edebiliyor. “Idiot” herhangi bir kamusal figür aleyhinde söylenen en hafif ifade. ABD’de iftira veya hakaret suçu yok değil, ama mahkemeler zamanında kamusal figürlerin derilerinin daha kalın olması gerektiğine hükmettiği için ünlülere hakaret eden birinin mahkum olması çok ama çok zor.

        Bu açılan kapıdan Başkanlara, ünlülere hakaretler, komedyenlerin birbirine en ağır sözleri söylediği “roast” geleneği doğdu. Zincir vurulmamış ifade özgürlüğü yaratıcılığın önünü açtı ve böylece dünyada Amerika kültürel hegemonyasını ilan etti. Bugün hala hayal gücümüzü besleyen kitaplar, filmler, diziler bu ülkede, bu sayede yapılıyor.

        İfade özgürlüğünün ne kadar geniş bir yorumu olduğunu açıklamak için yine de bir örnek vermek istiyorum. Bir gün radyoda alelade bir programda sunucuyla konuğunun içinde Hz. İsa ve “blow job” geçen bir bahse tutuştuklarını dinlerken benim bile ağzım açık kaldı. Sonunda yer yerinden oynamadı, kimse de dinden soğumadı. Her gün böyle binlerce espri yapılıyor.

        Doğrusu ya da yanlışı bu demiyorum, sadece ifade özgürlüğünün ABD’de kutsal tanımadığını, atışın herkes için serbest olduğunu anlatmak istiyorum.

        Son yıllarda ABD’deki ifade özgürlüğü yorumu da tehdit altında ne yazık ki. Bu tehdit de gerici güçlerden, hükümetten gelmiyor, aksine kendilerine özgürlükçü, liberal diyen çevrelerin dayatması otosansüre dönüşüyor. Acaba yanlış anlaşılır mıyım, tepki çeker miyim, sosyal medyada linç edilir miyim gibi endişeler Amerikan düşünce hayatını olumsuz yönde şekillendirmeye başladı. Cesur, meydan okuyan, tabu deviren görüşlerin sahiplerini düşüncelerini kendilerine saklar hale geldi. Çünkü herkes politik olarak aşırı doğrucu olmaya ve çok kolay rencide olmaya başladı. Entelijansiya da bu baskılara boyun eğer, taviz verir hale geldi. Nitekim aralarında ülkenin yazarlarının bulunduğu büyük bir grup geçenlerde bu sansür iklimine karşı Harpers dergisinde bir bildiri yayımladı. Ama kimi kesimler bu mektuptan bile rencide oldu.

        TÜRKİYE’DEKİ ÇİFTE STANDART

        Amerikan Anayasası’nın bir numaralı ek maddesi gibi bir güvence Türkiye’de de geçerli olsaydı Atatürk’e hakaret, hilafet arzusu gibi ülkenin bölünmesi hayalleri, hatta darbe isteği bile suç olmaktan çıkardı. Amerikan devleti her deli saçmasından, her ağzını açandan yara almayacak kadar sağlam. Türkiye Cumhuriyeti de bir-iki kendini bilmez darbe veya hilafet istedi diye yıkılacak, bundan etkilenecek kadar zayıf değil. Bazen görmezden gelmek, marjinal görüşleri kendi marjinal dünyalarına hapsetmek kanuni yaptırımlardan daha etkili bir ceza olabilir.

        Toplumsal tartışma çıtasını yükseltmenin yolu her görüşün dillendirilmesi, açık açık tartışılması, gerektiğinde orta yol bulunması, en önemlisi de okuyan insanın zekasını ve vicdanını hafife almamaktan geçiyor. Ana akım her türlü uç görüşe mikrofon tutmalı, her deli saçmasını kamuoyunun önüne getirmeli demiyorum. Ama dileyenin kendi kum havuzunda oynayabilme hakkı olmalı. İfade özgürlüğü sadece bizimle aynı fikirde olanlara tanınan bir ayrıcalık değil sonuçta.

        Türkiye’de asıl çarpıklık tam da bu. Atatürk’e, laik kesime her türlü hakaret serbest ama İslami kesime karşı en ufak bir söz linç ve cezai yaptırım sebebi haline geldi. Buna karşılık Akit’in her yazdığı yanına kar kalıyor. Bu çifte standart sağlıklı bir ifade özgürlüğü kültürünün oluşmasına engel.

        Amerika değiliz. Bizde ifade özgürlüğü böylesi geniş bir yoruma veya güvenceye sahip değil. Ama ABD’de de bir günde kazanılmadı bu hak, yıllar süren zorlu bir mücadelenin sonunda bu noktaya gelindi. Ve bu sistem bile çatlayabiliyor. Çünkü ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda mükemmel bir çözüm yok. Ama hangi ülke olursa olsun, fark etmez, her konuyu tartışabilmek hiçbir konuyu tartışamamaktan her zaman her yerde daha iyidir.

        Diğer Yazılar