Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Seçildikten bir süre sonra Ekrem İmamoğlu’yla görüştüğümde benim de aklımda bir gün daha yüksek bir konuma gelirse, örneğin Cumhurbaşkanı olursa nasıl birine dönüşebileceğine dair sorular vardı. O dönem izlenimimi soranlara “Her şey olabilir ama diktatör olmaz,” dediğimi hatırlıyorum. Bana kalırsa fena bir beklenti değil. Ama bugünlerde İmamoğlu’yla ilgili İstanbul sokaklarında tam bunun aksi sözler duymaya başladım.

        İlk dedikodu emekli anchorman Fatih Portakal’la buluşan biri üzerinden dolaylı olarak bana geldi. Kıbrıs’ta bir ara İmamoğlu’yla ev arkadaşlığı yapan Portakal meyhane masalarında “Bu adam seçilirse diktatör olabilir, böyle eğilimleri var,” diye konuşuyormuş. Belki de ev paylaştıkları dönemde katı kurallar koymuştur: Eve ayakkabıyla girme, çöpleri at, haftada bir temizlik yapılacak, ortalığı dağıtma, bulaşıklarını yıka gibi. Ev arkadaşlığı dinamiğinde bir taraf diktatör olmazsa düzeni sağlamak çok zor. Açıkçası hiç tanımadığım Fatih Portakal’dan uzaktan bakınca lavabonun içine kirli tabakları yığıp bir-iki hafta orada birikmesini bekleyen biri izlenimi alıyorum. Ekrem İmamoğlu çıldırmakta haklı olabilir.

        İstanbul belediye başkanının ileride diktatör olabileceğine dair ikinci tezvirat bu sefer T24 çevrelerinden ve bir zamanlar AK Parti yandaşı olup sonradan maması kesilince muhalif olan tiplerden gelmeye başladı. Herhangi bir bilgiye dayandığı söylenemez, İmamoğlu’na erişimleri de yok bu insanların. Liberallerin hayali Ali Babacan ve Abdullah Gül; eski günlere onlarla dönebileceklerini düşünüyor olmalılar. Bu yüzden de gizliden gizliye İmamoğlu aleyhine dedikodu kampanyası başladı. Daha seçilip seçilmeyeceği, hatta aday olup olmayacağı belli değilken bu lafların çıkmasını iyi niyetli okumak mümkün değil. Belki yarım akıllı ve düşük liberal koalisyonunun yine yanlış çıkacak bir öngörüsü olarak yorumlamak, üzerinde durmamak daha doğru. Ama bir yerlere not düşmek açısından bahsedilmesini doğru buldum.

        KESİN ADAY OLACAK

        Ekrem İmamoğlu diktatör olur mu olmaz mı bilmiyorum ama Cumhurbaşkanı adayı olacağını aşağı yukarı kesin olarak kestirebiliyorum. Türkiye’de 24 saat bile çok uzun bir süre, dolayısıyla her şey değişebilir. Bu yüzden iki sene sonrasının adaylarını şimdiden konuşmak da erken olabilir. Ama benimki sadece tahmin, zamanın ruhunun ve şartların onu o noktaya getirebileceğini gözlemliyorum.

        Bir kere rakamlar İmamoğlu’ndan yana. Seçimi belirleyecek HDP oylarını alabilecek tek isim o gibi gözüküyor. Kemal Kılıçdaroğlu aday olma konusunda çok hevesli, kendisine yakın birkaç gazeteciyle gönlünden geçene zemin hazırlamaya çalışıyor. Ama rakamlar lehine, iki seneye kadar da şapkadan tavşan çıkartıp bir anda kitleleri peşinden sürükleyemeyeceği belli. Bülent Ecevit zamanında Abdullah Öcalan’ı getirerek seçime girmişti, muhalefetteki Kılıçdaroğlu da Kırık Hoca’yı mı getirecek?

        Ben İstanbul’a gelmeden önce İmamoğlu’nun da 2023’te iddialı olabilmesi için şapkadan tavşan çıkartması gerektiğini düşünüyordum. Öyle mucizevi bir iş yapmalı, İstanbul’a damgasını vurmalı ki bütün Türkiye de peşine takılsın. Görebildiğim kadarıyla İstanbul’da görünür hiçbir izi yok. Dahası, taksi meselesiyle şehir bir yerden bir yere gidilemez hale gelmiş. Taksim Meydanı aynı çirkinliğinde devam ediyor, şehrin kaosu bıraktığım gibi, özel olarak İmamoğlu etkisi denebilecek bir damgası yok. Tabii ki İstanbul’u 20 yıl sokulduğu şekilden iki senede kurtarmak mümkün değil. İmamoğlu’nun her hamlesi de engelleniyor, ona parlama alanı verilmiyor.

        SERMAYESİ UMUT

        Ama İstanbul’da ne gördüm biliyor musunuz? Tıpkı Barack Obama’nın ABD başkanı seçilmeden önce olduğu gibi bir umut havası var. Ekrem İmamoğlu’nun şapkasındaki en büyük tavşan da bu. Umarım İstanbul’a büyük hizmetler verir, kente damgasını vurur. Ama hiçbir şey yapmasa bile bu umut rüzgarıyla epey yol kat edebilme ihtimali var.

        Barack Obama adı çok bilinmeyen bir senatörken yazdığı iki kitap, Demokrat Parti kongresinde yaptığı bir konuşma ve Oprah’nın dikkatini çekmesiyle yıldızı parladı. Sloganı “İnandığımız değişim”le Bush yıllarının ağırlığından kurtulmak isteyenleri umutlu kitleleri peşinden sürükledi. Eşi benzeri görülmemiş bir dinamizmle seçmen koalisyonu yarattı, seçildikten sonra daha hiçbir adım atmadan “umut” vaat ettiği için Nobel Barış Ödülü aldı. Sekiz senenin sonunda göreve tecrübesiz bir siyasetçi olarak oturmuş olmasına rağmen Amerika’yı değiştirdi, tarihe de iyi bir başkan olarak geçti. En çok eleştirilecek tarafı belki çok merkezde kalması, değişim umudunu yeteri kadar ileri taşımamasıydı. Ama onun sayesinde bugün ABD’de sol-ilerici dalga siyasette etkin oldu. Diktatör de olmadı.

        Ekrem İmamoğlu buna benzer bir hikaye yazabilir mi? Şimdilik elinde umut var, gerisini göreceğiz.

        Diğer Yazılar