Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Los Angeles

        Burada bu hafta sonu olmamın tek nedeni şu ömrümde LeBron James’i bir kez de olsa canlı izleyebilmek. Michael Jordan’ın devleştiği yıllarda Chicago’da ortaokul öğrencisiydim, o zamanlar da Lakers taraftarı olduğum için bir tek Bulls maçına dahi gitmedim. (Eyvah yaşım çıktı.) Jordan’ı canlı görebilmiş olma tecrübesini küçümsedim, çünkü çocuktum. Ama şimdi yetişkin aklımla emekli olmadan önce LeBron’u izlemeyi kafama koydum. Hayatı anlamlı kılan böyle tarihe tanıklık anlarıdır.

        Lakers’daki ilk maçını da izlemek istiyordum, o zaman da buradaydım. Ama bilet fiyatları öyle astronomik noktaya gelmişti ki en kötü koltuk bile bir insanın maaşına eşitti. Bu seneyse Lakers tam bir yıldızlar karması oldu, her kuruşu hak edecek kadar güçlü isimleri topladı. Ama tabii ki aylar öncesinden yaptığım planın hedefi LeBron’u görmekti. Onun yanında kim olsa uvertür kalıyor; AD, Russ ve Melo bile. Biletler alındı, uçaklar ayarlandı, hafta sonu gezme planı yapıldı, Pazar günü Staples Center’a gitmek için lojistik ayrıntılar hesaplandı ama bir gün önce LeBron’un kadroda olmayacağı açıklandı. Zaten beş maçtır sakattı. Bizim aylar öncesinden yüzlerce dolara aldığımız biletler borsa gibi LeBron’un oynamayacağı anlaşıldığından sonra yarı fiyatına düşmeye başlamıştı zaten. O moral bozukluğuyla gittim Lakers’in evine. Bir tarihi fırsatı teptiğimi düşündüm. Homurdanarak içeri girdim, koltuğuma oturdum. Ama maçın ortalarına doğru sahada LeBron’u gördüm ve tarihi bir ana tanıklık ettim. Kadroda olmasa bile sahadaydı LeBron. Ve belki de canlı oynadığını görmekten daha büyük bir an’a tanıklık ettim.

        REKLAM

        GERÇEK BİR LİDER

        Staples Center artık LeBron’un evi, orası tartışılmaz. “King James” sadece takımın lideri değil, aynı zamanda NBA’in de başı, ahlaki pusulası sayılır. Bütün oyuncular tartışmalı konularda nasıl pozisyon alacaklarını düşündüklerinde onun ağzının içine bakıyor: “Black Lives Matter” boykotu onun Obama’yla konuşması sonucu bitiyor. Aşı karşıtlığı, aşı tereddüdü onun nihayet “Aşı oldum,” açıklamasıyla son buluyor oyuncular arasında. Bu gücünü kağıttan okumak farklı, çıplak gözle izlemekse bambaşka bir tecrübe.

        LeBron benim gittiğim Spurs maçı için dört saat önceden gelmiş Staples Center’a. İlk çeyrekte Anthony Davis’in olağanüstü performansı, Russell Westbrook’un kendine olan aşırı özgüveni, Carmelo Anthony’nin hala eskimeyen karizması sayesinde gözlerim onu sahada aramadı bile. LeBron sonrasının Lakers’ı hazır gibiydi sahada. İçeri girse en azından kameralar gösterir, büyük bir alkış kopar diye düşünüyordum. Zira Lakers tanıtımlarında ilk başta onun görüntüleri yer alıyor. Maçta özel bir duyuru yapılmadı, o da görünmedi. Ta iki ikinci devreye kadar.

        Bir ara yüzünde N95’e benzer bir maske, fötr şapka ve gri-beyaz eşofman takımıyla bir dev sahanın kenarında belirdi. Fahiş bilet ücretine rağmen uzaktaydık, o yüzden yüzünü seçemedik. Ama vücut dilinden, yürüyüşünden, cüssesinden LeBron olduğu belliydi. Sakatlıktan dolayı kadro dışı kalmış bir oyuncudansa takımın antrenörünü andırıyordu daha çok.

        REKLAM

        Herhangi bir maçta sahanın içine oynayanlar dışında kimsenin girmesine izin yok, ama ikinci devreden itibaren maçı ayakta izleyen LeBron çizginin birkaç adım ötesinde, üçlük atacak köşedeydi birkaç kez. Hiç kimse de bir şey demedi, o da buraların-sahibi-benim edasıyla kimseden izin almadı zaten. Asıl şaşırtıcı olan hakemlerin, antrenörlerin veya diğer oyuncuların bu durumu kanıksamasıydı. Herkes LeBron’un ayrıcalıklı konumunu kabul etmiş gibi saygıyla davranıyordu. Burası onun sarayıydı, o da kraldı.

        TARİHİ BİR AN

        Aralarda Lakers’a gelmesi için çok çabaladığı AD’yi yanına çağırıp bir ağabey olarak taktikler verdi. Futbolda bir ara çok moda olan oyuncu-menajer gibiydi. Kendinden yeteri kadar eminsen, bu özgüveni destekleyecek büyük ve başarı dolu bir geçmişe sahip olunca otoriteni doğal olarak kuruyorsun. Bu güce sahip herhangi biri herhangi bir alanda otomatik olarak lider pozisyonuna geliyor, şartlar bu noktaya getiriyor. Bir süre sonra başkalarının LeBron James gibi yaptığı işte başkalarından kat be kat üstün olanlardan beklentisi de onları yönlendirmesi, yol göstermesi, akıl vermesi oluyor. Bu bir anlamda görevin sorumluluğu. Siyasette de, sporda da, müzikte de böyle bu. Bu yüzden onun saha kenarında kendi veliahttı olarak gördüğü bir oyuncuya akıl vermesini öğretmek sahada oynamasını izlemekten çok daha kıymetliydi. LeBron James sahada da, sahanın dışında da, sosyal medyada da her an liderlik dersi veriyor, her adımında bu sorumlulukla hareket ediyor. Böylesi dünyaya çok az geliyor. Ne şanslıyım ki çıplak gözlerimle canlı canlı onu görebildim.

        Diğer Yazılar