Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yaşayanlar hatırlar, çok da uzak olmayan bir geçmişte İstanbul adeta dünyanın parti şehriydi. Bir zamanlar tatil yapmak için egzotik şehir arayan Batılı turistlerin gözünde Beyrut’u geçmişti. Ne Avrupalı ne Asyalıydı tam olarak, ortasından deniz geçmesi, “karşı”nın bir başka kıta olması ilgilerini çekiyordu. Wallpaper’den Condé Nast Traveller’a İstanbul’u konu yapmayan dergi yoktu. Sosyal medyada “eski laik günleri” özlemle ananlar Newsweek’in Türkiye’yi “cool” ilan ettiği kapağı sık sık paylaşıyor. Her gece ama her gece bir parti vardı. Karaköy’deki bir lokanta açılışını New York Times’dan okuyorduk, Çukurcuma’daki bir galeri Guardian’a haber oluyordu. Bir ara Liam Neeson sokakta işerken görüntülenmişti, Tom Hardy hayranlarına karın kaslarını gösteriyordu. Soho House açılışında kimlerin olduğunu değil kimlerin olmadığını saymak daha kısa bir liste. Meghan Markle bile belki Harry’i düşürürüm diye İstanbul’a gelmişti, amacına ulaştı.

        Paramız o kadar değerliydi ki İstanbul’daki lokantalarda ödenen hesap bazen New York ve Londra’dan daha pahalı geliyordu. O yüzden sık sık seyahat ediyorduk. Yurtdışına çıktığımızda nereli olduğumuzu soranlara “İstanbul” deyince hiç kimse şaşırmıyor, heyecanla yanıt veriyordu. Rastgele kaç kişiden Türkiye’nin yatırım yapmak için mükemmel bir ülke olduğunu bizzat duydum. Diyorum ya, çok uzak bir geçmiş değildi. Şu ömrümüze sığdı.

        REKLAM

        ŞİMDİKİ HABERLER FARKLI

        Ama bu ömrümüze dün New York Times’da Türkiye’de ekmek kuyruklarının olduğuna dair geniş bir haber de sığdı işte. Dün okurken nereden nereye geldiğimizi düşündüm. Elbette nereden nereye geldiğimizi biliyorum: Tamamen sıcak para akışına dayalı bir ekonomik musluk kapanınca çöktü.

        10 yıl içinde “Cool İstanbul”dan ekmek kuyruğu haberlerine geçilmesi Batı basınının önyargısı ya da çarpıtması değil, düpedüz yeni realite. Hangi ekonomik model uygulanıyor bilmiyorum, ama en azından imaj olarak bile Türkiye algısının 70’lerdeki kıtlık ve petrol kıtlıklarına benzer haberlerle anılması rencide edici. Milliyetçi bir insan değilim, ama bana bile dokunuyor. En azından İstanbul parti şehriyken sokakta gururlanarak dolaşıyordum. Dün New York’ta bir lokantada ekmek-zeytinyağı siparişine altı dolar öderken içim cız etti. Yanımdaki arkadaşım “Türk Lirası’na bölmeyi bırak,”dedi.

        Son zamanlarda kendimi renkli ‘lifestyle’ haberlerindense iktisatçı köşe yazarlarını okurken buluyorum. Yeri gelmişken bir parantez açmalıyım: bizim basındaki ekonomi yazarlarının çoğu jargona hapsolmuş, sadece kendilerinin anlayacağı bir dilde yazıyor ve çoğunlukla ne dediklerini yeni başlayan bir okur olarak anlamak zor. Bir kısmı iktidar korkusundan belki dedikleri anlaşılmaz diye lafı dolandırıyor, bir kısmı da iktidar öfkesinden ahkama boğuyor yazıyı. “Ayşe Teyze” nasıl etkileniyor bu işten? Güngör Uras’ı her geçen gün biraz daha özlüyorum.

        HERKESİN GÜNDEMİ

        Sadece Pazar eklerini ve Monocle dergisini okuduğumuz yıllardan çok uzaktayız artık hepimiz. Sadece ben değil, etrafımdaki pek çok kişi de FED’in dünkü kararına veya Merkez Bankası’nın bugünkü faiz açıklamasına takmış durumda kafayı. İstanbul’da değilim ama rakı sofralarında futbol takımı kadrosu kurmanın yerini faiz artırımı ve dolar kuru sohbetlerinin aldığına eminim.

        Bir süre önce önemli bir Amerikan gazetesinin New York’taki haber müdürü Türkiye’den artık rutin-ajans haberleri dışında ilgi çekici konular gelmesini beklediklerini söylemişti. Editör de 10 sene öncesinde kalmış herhalde. Renkli ve ilgi çekici konular renkli ve ilgi çekici gündemleri olan ülkelerden çıkar.

        Paramızın çok değerli, hatta kimi iktisatçılara göre “fazla” değerli olduğu yıllarda liberal tandanslı bir arkadaşın sözlerini hatırlıyorum: Kendi kendine yeten tarım ülkesi modelinin bittiğini, artık mercimek ya da buğday dahil her şeyi dışarıdan çok kolay alabileceğimizi, hatta dışarıdan almanın çok daha ucuza geleceğini heyecanla anlatıyordu. Çok da uzun süre geçmeyen bir geçmişte. Şimdi New York Times’daki ekmek kuyruğu haberinde o eski heyecanın sonuçlarını okudum. Ekmeğinin üretimi bile dışa bağımlı Türkiye’de iktidar ve belediyeler maliyetinin altına sürdürülemez bir formülle, sübvansiyonla ekmeği erişilebilir kılıyor. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde bir dolara bile ekmek yok. Cool’luğumuz buraya kadarmış.

        Diğer Yazılar