Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her nedense bizde adı “Minik Kuş” rengi de turuncu olan “Susam Sokağı”nın sarı renkli ana karakteri “Big Bird” geçtiğimiz günlerde aşı oldu. Big Bird’in ilk aşısı da değil bu. Geçmişte de kızamık aşısı olmuştu. Günümüz Amerika’sında kurgusal bir karakterin ekranda aşı olması kutuplaşmış ülkeyi yine karıştırdı. Başkan olmak için uğraşan ve aşırı sağ siyaseti temsil eden Teksas senatörü Ted Cruz hemen “Beş yaşındaki çocuğumuza propaganda yapılıyor,” diye itiraz etti. “Susam Sokağı”nın her zaman amacı eğitici ve öğretici olmasıydı, bu yüzden COVID-19 aşısının çocuklara yayıldığı bir dönemde ekrandaki kahramanlarının aşı olduğunu görenleri teşvik edici bir tarafı var.

        “Susam Sokağı” daha önce de siyasete konu olmuştu. 2012’de Cumhuriyetçi aday olarak yarışan Mitt Romney programı yayınlayan kamusal yayıncı PBS’in bütçesini keseceğini vaat etmişti. Beyaz Saray koridorlarını anlatan “The West Wing” adlı dizinin en güzel bölümlerinden birinde PBS’in bütçesinin kesilmesi için başkan danışmanlarıyla görüşüp ikna edici tezler öne sürenlere yetkili kişi mükemmel bir yanıt veriyordu. Özellikle “Susam Sokağı”nı hazırlayan Children’s Television Workshop her yıl yan ürünlerle (kitap, oyuncak, giysi vs.) milyonlarca dolar kazanıyor. Ama PBS devlet bütçesinden pay almaya devam ediyor. Dizideki karakterin yanıtı: “Bütün bunlar haklı argümanlar ama umurumda değil, kamuoyunun televizyonda seks ve şiddetten endişeli olduğu bir dönemde Big Bird’ü, Julia Child’ı, Lincoln Center konserlerini koruyacağız.” Şu küçücük sahne kamusal yayıncılık ve devletin görevi üzerine ders niteliğinde.

        REKLAM

        KUTUPLAŞMAYA RAĞMEN UZLAŞI

        HBO yapımı “Sesame Gang” adlı belgesel bana kamusal yayıncılığın doğru kullanıldığında nasıl olumlu sonuçlar doğurabileceğini hatırlattı bu hafta. Milyonlarca Amerikalı sadece Fransız mutfağını değil, iyi yemek yapmayı PBS’te Julia Child’ın programlarından öğrendi. “Live From the Lincoln Center” serisi sayesinde pahalı biletler satılan konserlere gidemeyenler evlerinin koltuğunda klasik müzik, opera, tiyatro, müzikal seyircisi oldular. Kamusal yayıncılığın hedefi toplumun kültürel çıtasını yükseltmek olmalı, bu açıdan devlet bütçesinden pay alan ama aynı zamanda şirket ve bireylerin bağışlarına yaslanan, reklam almayan PBS mükemmel bir örnek.

        Tıpkı İngiltere’deki BBC gibi PBS de zaman zaman hükümetlerin hedefi oluyor. Ancak “Sesame Gang” belgeseli “Susam Sokağı”nın ilk yayına başladığı LBJ-Nixon döneminde de epey kutuplaşan ülkeye rağmen bazen uzlaşı olduğunu, asgari müştereklerde uzlaşıldığını, en azından çocuklara yönelik eğitici bir program yapılmasının önünün açıldığını gösteriyor.

        Okuma-yazma, temel matematik, insan ilişkileri, hatta ölüm gerçeğini çocuklara öğreten programın asıl hedefinin ABD’de düşük gelir grubuna ait siyah çocuklar olduğunu da belgeselden öğreniyoruz. Beyaz Amerika’nın programa nasıl tepki vereceğinden endişe etmiş önceleri yapımcılar, ama bir arada yaşama mesajını da programın içine yerleştiriyorlar. Siyah karakterler gibi siyah konuklar da sık sık programın bir parçası oluyor.

        “Susam Sokağı” kuklalarının yaratıcısı Jim Henson programın adını “Açıl susam açıl”dan esinlenerek önermiş. Kapı açılınca sokakta bambaşka bir hayat başlıyor. Masalsı bir ev ya da hayal alemi dışında programın sokakta geçmesinin vermek istedikleri mesaj için hayati önemi olduğuna karar vermişler. Çocuklar evde otururken hayat sokakta akıyor, çocukları bir anlamda sokağa çıkaracak, sokağın çeşitliliğiyle tanıştıracak bir program oldu böylece “Susam Sokağı.” 120 ülkede, 30 uluslararası versiyonun bulunması bu mesajın küresel ölçekte karşılığı olduğunu da söylüyor. “Susam Sokağı”nı sevmeyen bizden değildir; hala yatak odamda Kaws’ın tasarladığı Ernie ve Bert (Edi ve Büdü) bebekleri var. Çünkü evlilik eşitliği yasal bir hak olmadan önce onlar çoktan…

        Diğer Yazılar