Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugünlerde “Çıkar telefonunu göster,” diyen birine rastlarsam yanıtım hazır. En az dört-beş sene kullanırım diye aldığım 12 Max Pro’mu dün yere düşürdüm. Üzerinde Apple’ın Türkiye’de 899 TL’ye sattığı koruyucu kılıf vardı. Araba fiyatındaki telefonu korumaya yetmedi, tamamı camdan oluşan arkası paramparça oldu. Halbuki bu telefon piyasaya çıktığında camın ne kadar dayanıklı olduğuna dair satılık YouTuber’lara onlarca video çektirmişler, bir sürü testten geçirip bizi telefonu kılıfsız da kullanılacağına ikna etmişlerdi. Dinlemeyip koruyucu kılıf almıştım; onun da bir işe yaramadığını dün telefon soyunma odasında sadece bir metre yükseklikten fayansa sırt üstü düşünce anladım. Cümlemi düzelteyim: Kılıf bir işe yarıyor, çatlağı bugün tesadüfen fark ettim, çünkü kılıftan gözükmüyor.

        Kime kızayım?

        Hiçbir işe yaramayan sözde “kablosuz” Qi şarj için telefonun arkasını cam yapan tasarımcıya mı, buna onay veren yöneticisine mi? Astronomik fiyatlarla telefon satan, tamir fiyatları daha da astronomik olan Apple’a mı? Kılıfa mı? Özelikle kılıfa ve cama takıntılıyım, saatlerdir lanet okuyorum. Tabii bir anlık dikkatsizliğim ve Apple Care almadığım için kendime de kızıyorum. Ama en çok kızdığım tabii ki döviz kuru.

        REKLAM

        KUR HERKESİ ETKİLİYOR

        Hali vakti nispeten yerinde biri sayılırım, telefonun arkasını 599 dolara tamir ettirecek kadar zengin olmadığımı fark ettim dün. ABD için bile inanılmaz bir ücret; sadece arkasını tamir ettirmek telefonun fiyatının yarısına düşüyor. Türkiye’de Apple’ın tamir fiyatları asgari ücretin zamlı halini bile geçiyor: Ön ekranı değiştirmek 5649 TL. O da şimdi. Yarın döviz kurundaki oynamaya göre yükselebilir—ki fiyatlar Türkiye’de genelde yükselir, pek azalmaz. Apple’ın “diğer tamirler” diye adlandırdığı ücretlerse – buna telefonun arka camı da dahil – 14 bin 999 TL’ye geliyor. Artık telefonun fiyatına bakmadım, daha fazla sinirlenmemek için. Belki tamir parasını altı aylık faize yatırırsam kur avantajıyla karlı çıkabilirim çatlak telefonu tamir ettirmek yerine.

        Bunu uzun uzun anlatmamın nedeni “birinci dünya sorunları”ma empati duymanız değil. Döviz kuru hali vakti yerinde insanları bile doğrudan etkiliyor. Evet, şu anda tamire verecek 600 dolarım yok. Türkiye’de yaşıyor olsaydım daha fena, 15 bin TL’m hiç yok.

        Serveti ölçülemeyecek tanıdıklarım var, epeydir yurtdışına gidemiyorlar. Her hafta bir Batı başkentinde vakit geçirirlerdi, onlar bile Edirne dışına çıkmanın hesabını yapıyor aylardır. İstanbul’dan çıkmıyorlar. Zenginler kadar parasının hesabını iyi bilen bir kitle daha yoktur, tam tasarruf devrine girdiler. Bu hepimiz için büyük bir felaketin habercisi demek.

        Sabancı Ailesi’nin ilk kez geçen sene dolar milyarderleri arasında yer almadığını biliyor musunuz? Türkiye’de zengin dendiğinde akla gelen iki aileden birinin Forbes’un dünya milyarderleri listesinde artık yer almaması zenginin parasının bizim çenemizi yorması değil sadece. Bunun ne anlama geldiğini ekonomi basınının ve muhalefetin anlatması gerekiyor: Zenginler özel uçakla uçmayı bırakırsa dünyada ekonomik kriz geliyor demektir. Her hafta sonunu yurtdışında geçirmekten vazgeçen zengin arkadaşlarım da Türkiye’nin gidişatı hakkında bir fikir veriyor bana.

        REKLAM

        MESAJI YÖNETME BAŞARISI

        İktidar dövizin yükselişine müdahale edememesini dış güçler ve faiz lobisi gibi birtakım hayali düşmanlara bağlayıp bu sürece “kurtuluş savaşı” diye milli retorik atfederek algı konusunda çok başarılı adımlar attı. AK Parti iktidarının bu kadar uzun süre gücünü koruyabilmesinin, her türlü gidişata rağmen hala “kesin gittiler” diye bakılamamasının nedeni mesajı kontrol edebilme gücü. Şimdi de “yeni ekonomik paket” mesajı gündeme geldi ve karşılık bulmuşa benziyor. En azından gazetelere bakılırsa.

        Basındaki – tabii ki basının neden ne yaptığını biliyorum – hava bu sihirli formülün dövizde muazzam bir düşüşe neden olduğuydu. Ortada bir “savaş” ilanı varsa komutan yeni bir saldırı taktiğiyle düşmanı püskürtmüştü manşetlere göre. Bu manşetleri hafife almamak gerekiyor, algı yönetiminin seçmende nasıl işlediğine dair fikir veriyor. Ancak ekonomi basınının geneli de hala döviz kurunun sıradan insanın, Güngör Uras’ın “Ayşe Teyze”sini nasıl etkilediğini anlatamıyor. Bu konu takıntım oldu artık. Ekonomi yazarları kendi aralarında jargon yarıştırıyor, kendi anladıkları dilden (“inside baseball”) konuşarak, kapalı bir kulübe yayın yapıyorlar. Kendileri söylüyor, kendileri dinliyor. Rakamlar, istatistikler, grafikler veriyorlar. Pek çok saygın yazarı okuyup terminolojiye hakim olmadan yeni ekonomik modelin yörüngesini anlamak mümkün değil. Oysa yorumcular manşetin arkasında yatanı bize anlaşılabilir bir dille aktarmalı. Bu tercihin basının iktidara yönelik genel çekincesiyle ilgili olduğu belli. Ama bir boyutu daha var.

        MUHALEFET VE BASIN

        Basındaki editörler konunun uzmanına karşı aşağılık kompleksi olduğu için yazıyı yayımlamadan önce tam olarak anlaşılması için müdahale etmiyorlar. Muhalefetin ekonomi konusunda en saygı duyulacak isimlerinden İlhan Kesici’yi geçenlerde “Teke Tek”te izledim. Tam şeffaflık adına not: Kesici’yi yıllardır tanıyorum, zaman zaman haberleşiyoruz. CHP’nin kadrolarında yine en anlaşılabilir konuşan o. Faik Öztrak falan ne diyor anlamak mümkün değil; parti sözcüsü olarak Sözcü’nün ekonomi yazarı kadar karmaşık üslubu. Ama Kesici bile o programda o kadar uzun konuşuyor, o kadar dolambaçlı anlatıyor, o kadar lafı döndürüyor ki “Ekonominin kurtuluş savaşı” mesajına karşı muhalefetin ikna edici bir karşı hamlesi olmadığı anlaşılıyor. AK Parti’nin doları düşürme manşetleri, yeni paket açıklamasının bir kıpırdanmaya neden olduğu ortada. Anketler de bunu gösteriyor: Bir-iki puan da olsa toparlama var, muhalefet kazandığı rüzgarı çabucak kaybedebilme tehlikesi yaşıyor.

        Algı gerçekliktir, bazen gerçeklikten daha da önemlidir. İktidar kurtuluş savaşı verdiğini söylüyor, ama muhalefet tam olarak ne yapacağını ya da bu savaşın gerçekte olup olmadığını anlatamıyor. Eskiden “Evdeki tencere,” ya da “Limon gibi sıkıyor,” falan derlerdi, o bile yok. Şahsi meselem olduğu için iPhone fiyatlarına bile razıyım. Ortam iktidarın verdiği mesaj kadar geleceğe dair umut verici ve istikrarlı mı değil mi? Asıl bunu kim anlatacak?

        Diğer Yazılar