Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Berlin’deki neredeyse bütün bakkallar Türk. Berlin’deki Türk bakkalların ekmeğiyle oynayan da yine Türk. Bu muazzam ironi Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı klişesini de yerle bir ediyor. Hatta Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yoktur bile denebilir. Kahraman bakkal yıllar önce süpermarkete karşı kaybettiği savaşın bir benzerini şimdi de moto-kuryelere karşı veriyor.

        Bu savaş geçtiğimiz haftalarda New York Times’ın sayfalarına da taşındı. Gazete mantar gibi dünya şehirlerine yayılan ve sahibi Türk olan İstanbul merkezli Getir ve Berlin’den Gorillas gibi firmaların Batı şehirlerinde verdiği rahatsızlıklara dair bir haber yaptı. Bu paket kurye servisleri 10 dakikada teslimat garantisi, ilk siparişte belli bir miktarın bedava olması gibi cezbedici tekliflerle piyasaya girdiler. Pandemi sırasında markete gitmeye çekinen insanlara da sipariş kolaylığı oldu. Ama bu kolaylığın bir bedeli vardı tabii ki. Şimdi Paris, New York, Londra ve Berlin gibi şehirler yıllardır İstanbullunun çektiği kurye terörüyle tanışıyor.

        BELEDİYELER DERTLİ

        Türkiye’de herhangi bir konuda düzenleme, şehirlerin bölgelendirilmesi gibi meseleler yok. O yüzden hemen her isteyen istediği yerde istediği şekilde faaliyet gösterebiliyor. En lüks apartmanların altına kebapçı ya da nargileci açılması bu planlama boşluğundan kaynaklanıyor. Oysa dünyanın diğer şehirlerini bizimkinden daha cezbedici kılan ticari alanlarla eğlence bölgesinin, evlerle iş yerlerinin birbirinden ayrılması. Şimdi bu kuryeler muazzam bir cüretkarlıkla yıllar içinde oturmuş düzeni çökertiyorlar.

        REKLAM

        10-15 dakikada teslimat iddialı bir iş. Bir ürünü marketten satın alıp eve teslim etmek bile daha fazla sürüyor. ABD’de pizza zincirleri bile artık 30 dakikada teslimat garantisinden vazgeçti; lojistik olarak firmaları zorluyor bu yarış. Ama Gorillas ve Getir çoğu zaman bunu tutturabiliyorlar. Bunun sırrı insanların sipariş verdikleri yerlere, yani evlerine yakın depolar oluşturmak.

        Örneğin Londra’da hiçbir dükkanın olmadığı, sadece apartmanların yer aldığı Chelsea’da bir sokağın ortasına Getir deposu açıyorlar. Keza Berlin’de Gorillas’ın depoları 24 saat boyunca insan trafiği, motor sesi, giren çıkanların konuşmaları, yükleme gürültüleriyle insanların huzurunu kaçırıyor. Amsterdam belediyesi bu gürültü terörüne karşı bir sene boyunca mahallelerde yeni depoların açılmasını engelledi. Bu depoların yasal statüsü de tartışmalı. Paris belediye başkan yardımcısı bu firmaların depolarını vergi dairesine depo olarak kaydetmeleri gerektiğini, yoksa cezaya tabi tutulacaklarını söylüyor. Berlin’de Gorillas kuryeleri firmanın Almanya’daki çalışma kurallarını hiçe saydığını da iddia ediyor.

        New York’ta da hızla yayılmaya başlayan bu firmalar zaten kaotik olan şehri biraz daha mahvetmeye ant içmiş gibi. Getir ve Gorillas kuryeleri tıpkı Türkiye’deki benzerleri gibi moped’lerle kaldırımlardan, ters yönden gitmeye alıştılar. Yoğun trafiğin olduğu şehirlerde kuryeler talebi karşılamak için kuralları esnetmek zorunda kalıyor, çünkü patronları onlardan imkansızı talep ediyor. Trafik kurallarını yok sayan bu moped’ler yayalar için büyük tehdit oluşturuyor, kazalara neden oluyorlar. Bu kültür de Türkiye’den mi ihraç edildi?

        Hepsine İstanbul’dan aşinayız. Kuryeler uzun yıllardır bir baş ağrısıydı, son yıllarda kentin en büyük sorununa dönüşmüş durumdalar. Sayıları kontrol edilemez biçimde arttı. Zaten araçların park etmeleri ve yolların darlığından dolayı kısıtlı olan kaldırımları şimdi bir de moto-kuryeler işgal ediyor. Trafiğe kapalı olan İstiklal Caddesi’nde bazı araçlar her zaman dolaşabiliyordu, Getir moped’lerine zaten hiçbir kural işlemiyor.

        REKLAM

        Önce Yemeksepeti, şimdi Getir gibi firmaların Türkiye’de büyümelerinin, servet kazanmalarının nedeni meydanı boş bulmalarıydı. Şimdi belki Avrupa şehirlerinde biraz terbiye edilirler; sonuçta bizimki gibi kuralsız şehirler değil. Şaşırtıcı olan bu firmaları kuranların cüreti; tıpkı Türkiye’de olduğu gibi kent kültürünü, mahallenin huzurunu karlılık uğruna görmezden gelmeleri. Dünyayı da Türkiye gibi başı boş sananların biraz hadlerini bilmeleri fena olmayabilir.

        MÜŞTERİNİN ŞIMARIKLIĞI

        Batı’da terbiye edilen bu firmaların Türkiye’de yarattıkları moto-kurye terörünü bir parça olsun törpüleyebileceklerini düşünmek saf bir iyimserlik olur. Çünkü sorun sadece denetimsizlik, şirketlerin açgözlülüğü, belediyenin yetersizliği değil. Evden çıkmaya üşenen, her dakika sipariş vermeye alışan Türk müşterisi asıl bu terörün işbirlikiçisi. Talep olmazsa bu firmalar ayakta kalamaz. Ama Türkler sırf bakkala gitmemek uğruna kaldırımlarının, caddelerinin, trafiğe kapalı alanlarının işgal edilmesine ses çıkarmıyorlar.

        Türkiye ucuz işgücü sayesinde evden çıkmadan pek çok işin halledilebileceği bir ülke. Ama bu aynı zamanda muazzam bir şımarıklığın eseri. İstanbul’un hala koca bir köy gibi olması biraz da insanların kısacık mesafelere bile yürümeyi tercih etmemesinin, bir buçuk litrelik su için sipariş vermesi yüzünden. Sitelerde yaşama alışkanlığı mahalle kültürünün aldığı ilk darbeydi. Süpermarket ve AVM’ler çarşıyı yok etti. Kendi kimliğini korumak isteyen şehirler birçok şehre süpermarketin, AVM’nin girmesini engelledi, küçük esnafın var olmasını sağladı. Bu sayede de sokakta aktivite devam etti. Yürüyen, evinden çıkan insanların yarattıkları hareketlilik şehirlerin yaşayan organizmalar olarak kalmasını sağladı. Mahalledeki hareketlilik, insanların birbirini tanıması, esnafla müşterinin iletişimi aynı zamanda güvenliği ve huzuru da sağladı. Getir’den verilen her sipariş özünde şehir iletişimine vurulan bir darbe. İnsanların evinde kalması, sokağa çıkmaması, bakkalı tanımaması, birbirimize yabancılaşmamız, birlikte yaşamayı unutmamız. Bir daha sipariş verirken düşünün.

        Diğer Yazılar