Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Afrika kökenli bir arkadaşım beyazların kültürdeki egemenliğine tepki olarak içinde siyah ana karakter olmayan hiçbir film ve diziyi izlemiyor. Bir-iki ay önce onu “The White Lotus” dizisinin ilk sezonunu izlemeye ikna ederken “İçinde hiç siyah yok, ama tam da kasıtlı olarak,” dedim. “Çünkü bu dizi tam da beyazların ayrıcalığıyla dalga geçmek için geçilmiş.” Diziyi ikinci kez baştan sona izlerken aslında bir siyah karakter olduğunu fark ettim, ama ona şifa verdiği sırada bağımlısı olup bir erkek bulduğunda yüzüstü bırakan Tanya gibi ben de masaj terapistini unutmuşum.

        İkinci sezon daha da beyaz, bembeyaz. Farklı ırk ve kültürler Taormina’daki lüks otelin kapısından sadece belli ayrıcalıklara sahip olduktan sonra girebiliyorlar. Alt sınıftan gelen asistan kız patronu, Japon-İngiliz karışımı erkekse yarı Porto Rikolu eşiyle parasıyla burada konaklayabiliyor. Zengin insanların para kazanırken hayatın pek çok zevkinden mahrum olduğunu vurgularcasına hemen hepsi de akşamları mönüsünü ezbere bildikleri otel restoranında piyanist şantör eşliğinde yemek yiyor. Para sahibi olmak ne trajik, değil mi?

        Dizinin başyapıt seviyesindeki ilk sezonu o kadar beğenildi ki, bir anda mini diziden yeni sezonunu merakla beklediğimiz bir antolojiye dönüştü. Çoğul kullanıyorum, çünkü son yıllarda hiçbir dizinin toplu halde “White Lotus” kadar gürültü kopardığını hatırlamıyorum.

        Dün bir başka arkadaşım telefonunu kapattığını, çünkü hiç kimsenin son bölümde ne olduğuna dair sürprizi bozmasını istemediğini söyledi. Bir başkası Türkiye’de Pazartesi gecesi yayımlanan finaline kadar eve kapanıp altı bölümü izledi, çünkü İnternet’e girdiği an hayranların teorileri, yorumlarıyla sürprizin kaçacağını biliyordu. Benim için hayat bir haftadır durdu diyebilirim. Günlerdir “Kim öldü” başlıklı hayran teorilerine maruz kaldım, arkadaşlarımla bu konuyu konuştum, okumadığım yazı kalmadı, hayatım son bölüme kadar durdu. Bu yazıyı da final bölümü yayınlanana kadar beklettim, çünkü kapanış jeneriğinden sonra bu hepimizde bu diziyi konuşma iştahının kabardığını biliyorum.

        Nihayet Sicilya’daki lüks otelde karaya vuran cesedin kimin olduğunu öğrendik. Ve toplu halde rahat bir nefes aldık. Artık hayatımıza devam edebiliriz.

        Seks hakkında konuşalım

        Seks hakkında konuşalım
        0:00 / 0:00

        (Spoiler içerir)

        “White Lotus”un ikinci sezonunun ahlaki mesajı hakkında çok fazla üstten yorum yapılıyor. Bu sezonun seks, paranın ilişkilere etkisi, çiftlerin karşılıklı güven teması üzerine olduğu genel kanı. Dizideki çiftlerin yaşadığı güven bunalımı çok bariz.

        Teknoloji ve finans milyarderi çiftlerin evlilikleri garip bir denge üzerine kurulu mesela. Ethan (Will Sharpe) ve Harper’ın (Aubrey Plaza) evliliğinde hemen hemen hiç seks yok. Daha doğrusu birlikte seks yok. Erkek sabah koşusundan sonra porno izleyip kendi kendisini tatmin etmeyi tercih ediyor. Yan odadaki yakın arkadaşlarında ise bol bol seks var, ama hem birlikte hem de başkalarıyla oluyorlar. Dünyanın en mutlu çifti rolünü oynarlarken erkek kendisini ilk boş bulduğunda seks işçileriyle birlikte oluyor. Kadının bu aldatmaya karşı “Benim de bir spor hocam var, sarışın ve mavi gözlü,” deyip sarışın mavi gözlü kendi çocuklarının fotoğrafını göstermesinden aralarında alışılmışın dışında bir sözleşme olduğu anlaşılıyor.

        Çocuklar spor hocasının mı?

        “Babaları” da bu durumu biliyor olmalı, çünkü son bölümde onlarla zoraki FaceTime yapıyor.

        Oy vermeyen, dünyada ne olup bittiğinden bihaber, “aptal sarışın” rolündeki eşi DaphneMeghann Fany bu rolle yıldız oldu—ne göründüğü kadar aptal ne de kurban. Bir ara sahilde Ethan’la ortadan kaybolup ne yaptı? Tıpkı kocasının beraber tatil yaptıkları okul arkadaşının eşiyle o kayıp 10 dakikası gibi bir muamma bu.

        Ancak başkalarının ilişkilerini bitirebilecek bu kuşku her iki çift için de cinsel enerjilerinin yeniden yüklenmesi anlamına geliyor. Aldatma şüphesi, eşinin bir başkasıyla birlikte olma ihtimali bir anda porno bağımlısını bilgisayarını kapatıp eşiyle nihayet kendi porno filmini çekecek kadar ateşli bir sevişmeye itiyor.

        Seks otelin diğer konukları Di Grasso ailesinin erkeklerinin de ortak bağımlısı. Babası gibi kadınlara kötü davranmamaya yeminli Adam babasının tuttuğu seks işçisine aşık oluyor. Ailenin büyüyü Bert ise yıllarca başka kadınlarla ilişki yaşayan, üstelik ayyuka çıkan aldatmalarının hiç kimse tarafından fark edilmeyeceğini düşünecek kadar şuursuz bir eski toprak. O kadar eski ki her gördüğü kadına sarkmayı—arada da sık sık gaz çıkarmayı—erkekliğinin varoluşsak hakkı olarak görüyor.

        KÖTÜLER ÖLMEZ

        “White Lotus” oteldeki konuklardan birinin öleceğini daha ilk bölümden net olarak söylüyor, altı bölüm boyunca bunlardan biri ortadan kalksa dünyanın aslında daha iyi bir yer olabileceğini adeta kafamıza kazıyor. Dizide ahlaki pusula olarak konumlanan iki karakter, Harper ve Adam, bile yeteri kadar masum değil. Ya da bulundukları düzene uyarak kendilerini de çürümekten kurtulamıyorlar. Gerçi Adam söz konusu olduğunda insan aptallığın bir cezası olmalı diye düşünüyor.

        Ama “White Lotus” hiçbir zaman ölümü ahlaki olarak sorunlulara, aşağılık tiplere, dolandırıcılara layık görmedi. İlk sezonda izleyicilerin favorisi otel müdürü Armond’ı bu dünyadan alarak şoke etti. Armond’suz bir “White Lotus”u ne izlerim ne de o otelde kalırım derken bu sefer de piyango yine bir başka popüler karaktere çıktı. Çünkü ayrıcalıklı beyazların dünyasında, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, kötülerin başına bir felaket gelmiyor.

        Bir diva için ağıt

        Bir diva için ağıt
        0:00 / 0:00

        (Daha da fazla spoiler içerir)

        Daha önce Hawaii’de de konaklayan “White Lotus” otel zincirinin belki de en hatırlı müşterisi Tanya. Kocasının ısrarıyla yaz tatili için Sicilya’ya geldiğinde ödül programındaki statüsünün yükseldiğini hemen vurguluyor. Doğrusu onun bundan sonra da dünyanın çeşitli ülkelerindeki White Lotus’larda karşımıza çıkacağını bekliyorduk. Ama son bölümde bana izlerken yüksek sesle kahkahalar attıran bir ölümle bu dünyadan gidiverdi. Hayali İtalya’da Monica Vittiolmak, gerçeklerin tekne denize girdiğinde / itildiğinde / düştüğünde şüpheli şekilde boğulan Natalie Wood olacağını nereden bilebilirdi?

        Açıkçası çok sinirlendim, biraz da hayal kırıklığına uğradım. Hayran teorileri Tanya’nın öldürüleceğini haftalardır tahmin ediyordu. Kocasının onu Sicilya’ya götürmesi besbelli tuzaktı. Ölürse evlilik sözleşmesi geçersiz kılınacak, bütün paralar da ona kalacaktı. Bu ölüm tezgahı için son derece ayrıntılı bir komplo kurmuş, 30 sene önce Wyoming’de kovboyluk yaparken karşılaştığı eski gay sevgilisini ve Sicilya mafyasını devreye sokmuştu. Kulağa abartılı, çok saçma, mantığa aykırı geliyorsa amaç tam da bu.

        Tanya’nın evliliğindeki güven bunalımını dizideki diğer çiftlerin dinamiğiyle birlikte düşünmek mümkün. Ama bu daha çok yüzeysel bir bakış. Çünkü finaldeki şok ölümden de görüldüğü gibi “White Lotus” ikinci sezonunu sadece Tanyaüzerine kurmuş. Amaç da ilişkiler üzerine söz söylenmekte…nasıl denir…tam bir gay eğlencesi aslında. Diğer çiftler ve temalar Tanya’nın yanında dolgu malzemesi.

        Dizinin abartılı olay örgüsü, Tanya’dan adeta bir sirk hayvanı yaratması, etrafını klişe ve antipatik gay karakterlerle donatması, çıplak erkekler, “amca” ve “yeğen” arasındaki ilişki… Sıradan izleyiciyi şoke eden her bir olay dizinin kendisini “gay-ish” diye tanımlayan yaratıcısı Mike White’ın “gay-ish” izleyiciye gönderdiği bir mesaj. Kültürel ürünlerin tüketimi ve algılanışı izleyiciden izleyiciye değişir, ama “White Lotus”ta ölüm de dahil insanların ağzının açık izlediği o anların gay partilerinde kahkahalarla karşılandığını, Tanya’nın her bir saçmalama anı ve küçük duruma düştüğünde gay’lerin Amerikan ev partisi geleneğinde olduğu gibi bir shot daha attıklarına eminim.

        Kitlelerin “American Pie”da “Stiffler’ın annesi” olarak tanıdığı Jennifer Coolidge’in Tanya’nın groteksliği ilk sezonda daha sakin, kontrol altındaydı. Yine de özünde bir gay divası olduğu belliydi. Gain’deki “Aslında Özgürsün” dizisinde Ali Kemal Güven de Nükhet Duru’yu tam da bu işlevi yerine getirmesi için kullandı: herkes onu Nükhet Duru olarak izlerken gay izleyici fazlasıyla aşina oldukları bir gay diva görüp izledi.

        TUTTI GAY

        “White Lotus”un ikinci sezonunda Tanya’nın tam da gay’lerin ortasın düşmesi fazlasıyla kör gözün parmağına oldu. Komik ve eğlenceli olan da buydu. Gay’ler tıpkı Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Oya Aydoğan gibi tapındıkları kadınlarla bir arada olmayı, onlarla eğlenmeyi, onları yüceltmeyi severler. Ama zaman zaman zehirli oklarını saplamaktan da geri kalmazlar. Dizide Tanya’ya yönelik tavırlar biraz klişe kadın düşmanlığı, biraz 30 sene önce yarım kalan kovboy aşkının hala süren tutkusu ama en çok da gay’lerin kendi kendine eğlenmesiydi.

        Tanya’nın kendisine tuzak kuran gay’lerden kurtulmak için gay olmadığını düşündüğü kaptandan yardım bekleyip, “Bu gay’leri tanıyor musun? Kim bu gay’ler? Bu gay’ler beni öldürmek istiyor!” diye yakardığı İngilizce bilmeyen kaptanın “Tutti gay,” (Hepimiz gay’iz) demesiyse abartının doruğuydu.

        Dizideki gay başından beri Tanya’nın kendi operasını hak ettiğini söyleyip “Madame Butterfly”ın sonundaki gibi diva’nın öleceğini ima ediyordu. Sadece bir opera değil, sehpanın üzerine eğilip kokain yaparken gay’lerin iki yandan saçlarını tutmasıyla ondan bir Rönesans tablosu da yarattılar.

        Ama Tanya öldürülmeyecek kadar kıymetliydi. O yüzden bir anda eline aldığı tabancayla tuzak kuran gay’leri kurşuna dizdi. Hiçbir diva o kadar da gay oyuncağı olamaz.

        Tanya neden teknede tutsak kaldı, karaya kadar yüzmeyi bilmiyor muydu, küçük bota neden platformdan binmedi, yarım akıllı asistanı arıza İngiliz’in arabasından neden inmedi gibi birçok mantık sorusu sorulabilir tabii ki. Ama mantık arayınca gay eğlencesi olmaz, “White Lotus”un ikinci sezonunun büyüsü de gerçeküstü, sık sık mantıkdışı, ama Tanya’nın ekranda göründüğü her an abartılı ve gösterişli olmasıydı. Kıssadan hisse: her gördüğünüz gay’in teknesine binmeyin.

        Diğer Yazılar