Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nüfus artıyor ama su azalıyor.

        1933’te 15 milyon kişiydik. Şimdi 85 milyonuz. Su azaldı nüfus arttı.

        Kişi basına düşen su miktarı 6’da 1’ine düştü.

        Kontrolsüz şekilde karbondioksit salıyoruz.

        2020-2050 aralığında Ege’de ortalama yaz sıcaklığı her gün 35 derecenin üzerinde olacak ve 40’lara, 45’lere çıkacak.

        Böyle giderse bu yüzyılın sonunda ülkemizde yaklaşık 7 derecelik ısınma yaşanacak ve yağışlar da yüzde 30 azalacak.

        Suyumuz bütün Akdeniz çevresinde güvenlik problemleri yaratacak seviyeye gelecek.

        Deniz seviyesi 1.8 ile 2 metre civarında yükselecek.

        Sel, erozyon riskinde büyük artışlar olacak.

        Gördüğünüz gibi, kapımızda onlarca tehlike var ve çanlar artık çok sıkı çalıyor. Belli ki yaşamımızı sürdürmeye bu şekilde devam edemeyeceğiz. Yukarıda sıraladığım tehditleri ben söylemiyorum, uzmanlar söylüyor.

        Son uyarıyı da Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnazyaptı.

        Prof. Dr. Kurnaz, geçtiğimiz günlerde İzmir Karşıyaka Belediyesi, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve Kent Konseyi tarafından düzenlenen “Atık Değerdir” başlıklı sempozyuma konuk oldu.

        Burada “İklim Değişikliğinin Kıyı Kentleri Üzerindeki Etkileri” başlıklı bir sunum yapan Kurnaz, küresel iklim değişikliği aynı şekilde devam ettiği takdirde, dünyayı ve ülkemizi büyük tehlikelerin beklediğine dikkat çekti.

        Söz konusu tehlikeleri hepimiz az çok biliyoruz artık. Çok yakın gelecekte dünyayı, ülkemizi ve bölgemizi nelerin beklediğini görebiliyoruz. Görüyoruz görmesine ama, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Hayatımızı rutin olarak sürdürüyoruz.

        Oysa..

        Yarınları kurtarmak, bu kötü gidişatı durdurmak için herkes bir şeyler yapabilir. Prof. Dr. Kurnaz onları da şu şekilde sıralıyor:

        Önce yaşam şeklimizi değiştirmeli ve pek çok şeyden vazgeçmeyi kabul etmeliyiz.

        Arabanın yerini bisiklet ve toplu taşıma almalı.

        Giysiyi, telefonu, enerjiyi en verimli şekilde kullandığımız bir yaşama geçmek zorundayız.

        Hayatımızı, standartlarımızı değiştirmek durumundayız.

        Ne kadar çok tüketirsek, o kadar çok iklim değişikliğine neden oluruz.

        Hava kirliliğinin düzgün şekilde ölçülmesi ve takip edilmesini sağlamalıyız.

        Bu noktada da yerel yönetimlere önemli görevler düşüyor.

        Kentleri çeşitli önlemlerle felaketlere karşı ‘dirençli’ hale getirmeliyiz.

        Gelecekte ne olacağı aslında bugün bizim nasıl bir karar vereceğimize bağlı.

        *

        Tüm bu uyarı ve mesajlardan çıkan sonuç nedir peki?

        Ben kişisel olarak şunu söyleyebilirim. Artık her birey mutlaka bu konuyla ilgilenmeli ve bilinçlenmeli. Bu şekilde devam edemeyeceğimizi anlamamız lazım. Yoksa, her şey için fazla geç olacak.

        Diğer Yazılar