Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOK korkuyorum ve bu fikir gerçekleşecek diye korkuyorum.

        Eminim benimle birlikte birçok İstanbullu da aynı şeyi düşünüyor.

        Bu korkum İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim için hazırladığı projenin üç boyutlu videosunu izleyince daha da pekişti.

        Projeyle ilgili tek endişem de bu değil.

        Mesela, belediyenin yeşil alan yaratmaktaki iştahsızlığı yine kendini gösteriyor bu projede.

        Gezi Parkı, eskiden orada bulunan Topçular Kışlası'nın inşası ile dört tarafı duvardan ibaret bir binanın içine hapsediliyor.

        Tüm Taksim Meydanı ise dev bir beton yığınına dönüşüyor.

        Ne garip ki ortaya çıkan dev beton boşlukta keyif yaratmak adına hiç değilse tramvayın yolunu uzatmak kimsenin aklına gelmemiş.

        Tramvay yine Taksim Anıtı'nın önünden dönüp İstiklal'de ring sefer yapmaya devam ediyor.

        Topçu Kışlası'nın yeniden yapılması bana çok parlak bir fikir gibi görünmüyor. Çünkü orasıyla ilgili en korktuğum şey buranın da bir AVM olarak kullanılması.

        Ayrıca mimari olarak hiç de öyle göz kamaştırıcı bir hali yok.

        Oraya illa bir bina dikmek zorundaysak neden ülke çapında bir mimari tasarım yarışması açıp İstanbul'un sembolü olacak bir anıt bina yapmak aklımızdan geçmez çok merak ediyorum.

        Filmden gördüğüm kadarıyla Çağlayan Meydanı'nın altına yapılan kaotik kavşak uygulamasının bir benzeri olacak.

        Çağlayan altgeçidinde kaybolmadan veya kaza tehlikesi atlatmadan kendinizi dışarı atmak hiç kolay değil.

        Tabii korkularımı pekiştiren şey, Nişantaşı-Maçka arasında yapılan yeni düzenleme sonrası yayalar için oluşan fiili durum.

        Biliyorsunuz buraya aylar süren proje yapıldı. Ama ortaya çıkan sonuç asla pratik olmadı.

        En basiti, otomobilinizi park ettikten sonra Lütfi Kırdar'a ulaşmak için bile yaya navigasyon cihazı kullanmak gerekiyor.

        Birtakım acayip ve çoğu zaman karanlık, korkutucu binaların arasından geçmeniz gerekiyor ki Taksim'e yaya olarak bir araçtan bırakıldıktan sonra kat etmeniz gereken mesafede de böyle şeyler olacak gibi görünüyor.

        Yani Taksim'e alttan giriş pek tekin olmayacak gibi.

        Otobüslerin renklerini, vapurların tiplerini İstanbulluların seçimine sunan belediye böylesine hayati, şehrin algısını, yaşam kültürünü kökünden değiştirecek önemli bir şeyi neden çeşitli alternatiflerle önümüze getirip seçimi bize bırakmaz ki?

        Kentsel dönüşüm tabii ki önemli ama arkasında beton yığınları bırakarak ilerleyen bu dönüşüm beni sadece korkutuyor.

        ***

        Sting albüm çıkarmayı bırakıyor

        STING, müziği değil ama yaptığı müziği basılabilir medyayla pazarlamayı bırakıyor.

        Bu müziğin geleceğiyle ilgili çok önemli bir gelişme.

        Sting bundan böyle albümlerini CD veya benzeri medyayla yayınlamayacak.

        Onun yerine iPad için tasarlattığı özel uygulaması üzerinden satış yapacak.

        Bu vesileyle hemen "Sting 25 Years" adını taşıyan uygulamayı indirip inceledim.

        Mükemmel bir arayüzle Sting'in Police'ten ayrıldıktan sonra 1985 yılında çıkardığı "The Dream of the Blue Turtles" ile başlayıp sanatçının tüm müzikal serüveninin hikâyesini albüm kapaklarıyla, kısa videolarla ve yeni kaydedilmiş son derece doğal bir röportaj eşliğinde keşfedebiliyorsunuz.

        Ancak şarkı veya albüm satın almak isterseniz hemen karşınıza iTunes engeli dikiliyor.

        Biliyorsunuz iTunes Müzik Dükkânı henüz ülkemizden erişime kapalı.

        Aynı şey büyük bir heyecanla tıkladığım Sting'in 60. yaş konseri için de geçerli.

        Eğer Sting yeni albümünü bu yöntemle pazarlarsa hayranları ya acı içinde kıvranacak ya da korsana teslim olacak. Yani Sting'in dijital albüm hevesi birkaç ülkeyle sınırlı kalabilir.

        Ancak bu tarz haberler giderek çoğalacak belli ki. Şu anda birçok grup, şarkıcı albümlerini sadece dijital olarak yayınlıyor. Ama Sting çapında isimler de artık böyle cümleler kuruyorsa hayatımızdan bir medya daha kesin olarak çıkıyor diyebiliriz.

        ***

        Abi, konuyu tam olarak versen...

        RTÜK'ün her gün bir başka şahane uygulamasıyla karşı karşıya kalıyoruz.

        Ve her seferinde özgürlük alanı biraz daha daralıyor. Bu kez İffet dizisine verilen cezayla anıyoruz sevgili RTÜK'ü.

        RTÜK, diziyi yayınlayan Star'a 100 bin lira ceza vermiş. Demiş ki: "Bu dizi sevgi, sadakat ve evlilik kavramlarının yozlaşmasına ve sağlıksız ilişkiler kurulmasına sebep olabilir."

        Cümlenin devamı da var gerçi. Ama onlar her zaman duyduğumuz ve alıştığımız cümleler. Beni bu alıntıladığım bölüm şaşırttı. Böylece artık dizilerin, RTÜK'ün çizdiği muhafazakâr çizgilerde çekilmesi yeterli olmuyor. Konu da bizzat kurumun istediği gibi olması gerekiyor.

        Bence kurum üyeleri uzun toplantılar yapıp böyle sonuçlar çıkaracağına bir senaryo ekibi kursun.

        Her dizi için de ayrı departman oluştursun. Hafta başı dağılsın setlere sakıncasız, çöpsüz, dikensiz senaryolar.

        Zaten hepimiz aldatmaların olmadığı, kimsenin sevişmeden eşeysiz olarak ürediği mükemmel bir dünyada yaşamıyor muyuz? Dizilerimiz neden bu mükemmel dünyayı anlatmasın? Hem TV yöneticileri gerilmez, hem de yapımcılar rahat bir nefes alır. Mis gibi olur, haftalarca mis kokar!

        Diğer Yazılar