Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        E bir de süreç var tabii, sürece katkısı olur mu?

        Serdar Ortaç'ın, Popstar jüri koltuğundan alelacele yaptığı, o korkunç geceyle ilgili açıklamaları üzerine bu sorular soruluyor kenarlarda köşelerde.

        HİÇBİR ANLAMI YOK

        Ahmet Kaya'nın hem fiziki hem de ruhsal lince uğradığı sürecin fiziki olarak başladığı o korkunç gecenin sorumlularından biri olan ve bugüne kadar bu konuda fikri sorulduğunda top çevirmekten başka bir şey yapmamış olan Serdar Ortaç'ın; suların yatıştığı ve "Kürt, Kürtçe şarkı, barış" kelimelerinin geçtiği cümlelerin sarfının sahibine hiçbir sıkıntı yaratmayacağı zamanda yaptığı özrün hiçbir anlamı yok.

        İnsan yaptığı her şeyden pişman olabilir.

        Bazen hatalarıyla yüzleşmesi için olayların üzerinden çok zaman geçmesi gerekebilir.

        Bunlarda hiçbir sorun yok.

        Ama sen hayatın boyunca taşımak zorunda olduğun bir ayıbı, bir şarkı yarışmasının jüri koltuğuna denk getirip aradan da programın reklamını yapmaya çalışırsan o gün adamcağıza çatal fırlatmış olmaktan çok daha acımasızca ve daha çirkin bir "kabahate" imza atmış oluyorsun.

        Malum, programın reytingleri hiç olmadı.

        Kanalın ve yapımcıların milyonlarca lira döktüğü jüri, kendi reklamını yapmaya ve kendi markasını parlatmaya çalışmaktan başka hiçbir şey yapmıyor.

        Yarışmacılar bir iki isim hariç dökülüyor.

        Anlaşılan bir pazarlama manevrası olarak akla Ahmet Kaya gelmiş.

        Ama o kadar sası kokan bir metin yazılmış ki, Ortaç'ın dilinde öyle eğreti duruyor ki Serdar Ortaç ile göz göze gelmemek için ekrana bakamıyorum.

        Ahmet Kaya nemalanmasından mezarı başında fotoğraf çektirip yayınlamaya kadar işi vardıran Ertuğrul Özkök bile bu kadar sakilini beceremezdi.

        KÜRTÇE SÖYLESİN

        Serdar Ortaç gerçekten pişman mıdır bilemem.

        Ama bu özür meselesini bir şarkı yarışmasının mezesi ve tanıtım malzemesi yaptığı için özrü kabahatinden büyük, özrü çok çirkin olmuştur.

        Bunun içinde samimiyet aramak ise abesle iştigaldir.

        Kendisine bir de tavsiyem var: Oturduğu yerden yarışmacılara tavsiye vereceğine kendisi Kürtçe bir şarkı ezberleyip çıksın söylesin.

        Hem programın tanıtımına da daha faydalı olur.

        Vallahi. Günlerce konuşulur!

        İKİNCİ YAZI/

        Müzik insanları korsandan kaçarken dijitalin kurbanı oldu

        BUGÜNLERDE yasal müzik tüketmenin çok konforlu ve ucuz bir yöntemi var.

        Yasal platformlara ayda 5 liradan başlayan ve çoğu zaman ücretsiz üyeliklerle ay boyu internet üzerinden canlı akış sistemiyle istediğiniz şarkıyı istediğiniz kadar limitsiz olarak tüketebiliyorsunuz.

        Bu platformlar, Türk müzik sektörünün korsan pençesinde kıvrandığı günlerde bir yaşam öpücüğü gibi doğmuştu.

        HEPSİ BİRLİKTE YEDİLER

        Hatırlarsanız o dönemlerde Unkapanı Plakçılar Çarşısı'nın önünde törenle korsandan toplanan CD'ler

        imha edilirdi.

        O günlerde birçok yapımcının kendi albümlerinin korsanını çıkardığı da bilinen günlük sıradan olaylardandı.

        Milyonlarca satan albümlerin olduğu yıllardı o yıllar ve para, banka hesaplarına küreklerle atılıyordu.

        Ama bu yapımcıların gözlerinin doymasına ve durup "Abi bize dünyaları kazandıran şu işi uluslararası etik ve telif kurallarına göre mi yapsak acaba?" demelerine yol açmadı.

        Tam tersi hepsi birlikte başarıyla yediler bir sektörün başını.

        İşte korsanın yasal satışı geçtiği o günlerde karşılarına çıkan yasal müzik dinleme platformlarına da bu heyecanla sarıldılar.

        Başta aldıkları paralar gözlerine şahane göründü.

        RAKAMLAR KORKUNÇ

        Nasılsa CD satarak asıl parayı kazanıyorlar buradan gelen para da kaymağı oluyordu.

        Ama bugün ortada hiç ummadıkları bir fotoğraf var.

        Artık CD satışları giderek azalıyor ve dijital pazardaki hareket çok daha büyük.

        Orhan Gencebay'a saygı albümünü bir tarafta tutarsak geçen yıl 100 bini aşan ana akım albüm görmedik.

        Bunun önemli nedenlerinden biri, insanların emek dolu albümlerini bedava sayılabilecek bir paraya dinleme imkânımız olması.

        Bakın bir şarkı internetten canlı dinlendiğinde bestecisi, söz yazarı, şarkıcısı, şirketi vs'ye verilen toplam para kaç lira biliyor musunuz: 0.002 kuruş!

        Bu korkunç bir rakam.

        Sürümden filan kazanıyorlardır diye sevinmeyin, büyük şirketlerden birinin hem de şarkıları yüz binlerce kere bu platformlarda çalınan kuvvetli bir şirketin geçen yıl aldığı dijital telif ücreti tüm sanatçıları dahil 1 milyon 200 bin lira.

        Ki bu para en fazla dört büyük sanatçının albümünün masraflarını karşılayabilecek bir rakam.

        Durum çok ciddi.

        İLK 6 AY LİMİTSİZ

        Deezer, Spotify gibi küresel ölçekte bu işi yapan şirketler ülkemize girerken onların yöntemini benimsemek en doğrusu gibi görünüyor.

        Bu şirketler çoğunlukla ilk 6 ay üyelikte limitsiz dinleme verip araya bolca reklam sıkıştırıyor. Sonra da üyeden para alıyor.

        Tabii bu bedava şarkı dinlemeye alışmış tüketici için hiç eğlenceli olmayacak ama taptığımız isimlerin hayatta kalıp tapacağımız albümler yaratmaya devam edebilmesi için bu geçişe mecburuz.

        Umarım sektör dijitale geçiş döneminde de sağlam çuvallayıp her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmaz.

        Diğer Yazılar