Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Donald Trump’ın başstratejisti olan Steve Bannon’u pek tanımayabilirsiniz.

        Ben size onu kısaca tanıtayım, sonra esas konuya gelirim.

        Şöyle düşünün; Bannon, Hitler Almanya’sında yaşasaydı ve ortada Heinrich Himmler olmasaydı onun yapacağı göreve talip olur ve işi ondan çok daha etkin ve zevkle yapardı. Biliyorsunuz Himmler, Nazi döneminde toplama kampları sisteminin kurucusu ve yöneticisiydi.

        Yani anlayacağınız o kadar sevimli, sevecen bir insan bu Bannon. Himmler Yahudilerden ne kadar hoşlanıyor idiyse o da Müslümanlardan o kadar hoşlanıyor.

        Çok da hırslı, sadece bugünkü politikaları etkilemekle kalmadı, üstüne bir de tarihe el attı.

        Amerika’nın kurtuluşunun, Viyana kapılarında Osmanlı ordusunu durduran ruha geri dönülmesiyle mümkün olacağını düşünüyor. Ona göre Amerika’yı tekrar büyük yapacak ruh bu.

        Bu konuyla ilgili yazı dün New York Times Gazetesi’nde çıktı. Benim sinirimi bozacak her şeyi özellikle takip edip bulan karım Rana bunu da bulmuş ve sabaha karşı resmini yolladı. Sevgili eşime sabah sabah bana melisa ve papatya karışımı çay içirdiği için çok teşekkür ediyorum. Bu karışımın sinirleri düzelttiği pek doğru değil galiba; çünkü o saatte benim canım nedense viski de istemeye başladı.

        Steve Bannon

        “Amerika’nın bir başkan yardımcısı nasıl böyle düşünebilir?” filan demiyorum.

        Çünkü orada özgürlük var, herkes istediği gibi saçmalayabiliyor. Bu yüzden 2 metre 10 santim boyunda bir travesti, parkın ortasına çömelip büyük tuvaletini yapabiliyor, bu da özgürlüğün bir tezahürü.

        Benim derdim, adamın kendini ifade ederken kullandığı dilin düzeyiyle. Bannon’un entelektüel seviyesini size şöyle anlatayım:

        O, Arkansas Eyaleti’nde Ku Klux Klan örgütünün başveziri olan adamın ortaokul ikinci sınıfına giden oğlunun yazabileceği kompozisyon ödevi düzeyinde düşünüp konuşuyor.

        Sorun burada; çoğunluk da o düzeyde olduğundan Trump çok oy alabildi.

        AMAN HA GÖRÜŞMESİNLER!

        Ben de dahil birçok kişi, Trump ile Erdoğan’ın yüz yüze görüşmelerinin gelecek için çok iyi olacağını yazdık.

        Ben Trump’ın etrafındaki adamlarına baktıkça bunun öyle çok iyi bir fikir olmayabileceğini görmeye başladım.

        Sağolsun bizim Cumhurbaşkanı’mız da öyle sinirini kolay kontrol etmesiyle meşhur olan biri değil.

        Haydi Trump’ı Bugs Bunny gibi bir çizgi film karakteri olarak kabul etti ve ona tahammül gösterdi diyelim. Peki ya görüşmeye Steve Bannon da katılır ve katılmakla da kalmaz konuşursa ne olacak?

        Öyle bir toplantının hayırlı sonuçlanabileceğini düşünmek için biraz aşırı iyi niyetli olmak gerekiyor veya sadece aptal olsanız da aynı sonuca varabilirsiniz.

        Ama şunu da isterdim: Gazeteci olarak o görüşmeyi izlemek için Beyaz Saray’da pozisyon almış olmak ve Steve Bannon’un hangi aşamada nasıl dayak yiyeceğini görmek de çok güzel olabilirdi mesleki açıdan.

        'POST TRUTH' TARTIŞMADAN MAKUL ORTAK AKLA GİDEN YOL

        Sosyal medyasıyla, dijital devrimiyle, anlamaya değil seyretmeye dayalı kültürüyle, kitap okumanın ortadan kalkıp derinlemesine düşünmenin 140 karakterle sınırlandığı dünyamız, “post truth” diye adlandırılan siyasi kültürün tuzağına düştü.

        Post truth kültürde, iç tutarlılığı olan fikirler çatışmıyor; tartışmada taraf olanlar düşünceye, kavramlara, argümanın tutarlılığına filan bakmıyorlar, bunun yerine hangi taraf duygulara hitap edebilirse tartışmayı o kazanıyor.

        Ortama acımasız duygu patlamaları ve kavgaları hâkim oluyor. Trolleri yaratan da bu ortam. Tartışma diye insana haksız suçlamaların yer aldığı koşullar da bu. Karakter katliamları da rutin oluyor.

        Bugün bu durum maalesef global bir şekilde yaygın. Post truth siyasi kültürün acımasız sonuçlarını Türkiye’de de çok görüyoruz. Anayasa tartışmasında tarafların daha çok duygulara seslendiğine ve karşı tarafı rencide etmek için özel gayret gösterdiğine şahit oluyoruz.

        Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi gibi önemli konularda kapsamlı tartışma ve ortak zeminlerin aranmasının çok önemli olduğunu düşündüğümden bu durum beni umutsuzluğa düşürmüştü. İlk umut ışığını bana, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Özlem Zengin verdi.

        Gazetemize verdiği mülakatta “Evet diyen de hayır diyen de vatanını seviyor” diyerek bende “Belki bir makul tartışma ortamı oluşmaya başlar” umudunun doğmasına yol açmıştı. Bunu köşemde “İşte özlediğimiz tavır” başlığı altında da ifade etmiştim. Özlem Hanım’ın da “post truth” koşullardan çıkılıp o makul ortak akla giden yola girilmesini istediğine eminim ben.

        TRUMP VE POMERANİAN

        Kendisine bir köpek aramakta olan Donald Trump’a neden bir pomeranian türünün yakıştırıldığını nihayet çözdüm. Çünkü pomeranian türünün tüyleri aynen Trump’ın saç modeline benziyor. Asıl neden bu olmalı. Yanda fotoğrafını gördüğünüz sevgili arkadaşım Basri’den bunu daha iyi anlayabilirsiniz.

        Diğer Yazılar