Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Virüs salgının bir iyi yanı (evet ben bunun bile bazı iyi yönleri olduğunu düşünüyorum) da Türk milletinin öyle dışardan gözüktüğü gibi olmadığını ve bu milletin aslında özel yaşamında düzenli spor yapmaya çok düşkün olduğunu gösterdi.

        Herkes eve kapandı ya bazı insanların tek dertleri de sanki spor yapamamaktan ibaretmiş gibi havalar atıyorlar.

        Sadece örnek vermek için söylüyorum.

        Bakın Oray Eğin’e evinde bile yürüyüp duruyor.

        Ertuğrul Özkök ise -bizim için bunu ulusal sorun haline getirmeye uğraştığı son bir kilosunu daha vermek için- bahçesinde neredeyse hiç durmadan yürüyor. bu da ebediyete kadar sürebilir.

        *

        Oray bence boşuna yürümekte çünkü onun yürüyüşleri daima hamur ve mayalarının durduğu mutfak tezgahının önünde sona eriyor. Çünkü o ekşili mayalı ekmek yapmak zorunda nedense.

        Özkök ise görüntüsüne takıntılı olduğu için hediye olarak verseniz bile öldür Allah ekmek filan yemez o. Adamcağız son bir fazla kilonun kendisini çirkin gösterdiğine takmış durumda halbuki o kiloyu verse bile çirkin kalacağını kabul edip yaşayabilse rahat edecek. Örneğin alın beni, ben çirkinliğimi kalıcı doğal bir parçam olarak gördüğümden hayatta böyle dertlerim hiç yok. Ben tersine bugünlerde kendime kilo alma hedefini koymuş durumdayım ve bunu da kesin başaracağım bu böyle gözüküyor.

        REKLAM

        Ekrandan anladığıma göre evde spor yapan gruba Fatih Altaylı da katılmış olmalı. Gördüğüm kadarıyla son zamanlarda -sigarayı bıraktığı halde- bayağı iyi kilo da verdi.

        Aslında ona bu insanların grubuna dahil olmak pek yakışmıyor da. Çünkü Fatih ters ve ne yapacağı fazla tahmin edilemeyen bir adamdır. Onun karakterine, ne neden olursa olsun, bir gruba dahil olmak, bu sıradan bir şey olduğundan pek yakışmıyor.

        *

        Bu arada Fatih’in ne kadar ters, sürpriz davranan ve ne yapacağı belli olmayan karakteri hakkında bir fikir vermek için biraz dipnot düşerek bir çoğunuzun bilmediğine inandığım bir hatıramı anlatmalıyım.

        Bunu daha önce yazmıştım, bilenler kısa süre kusura bakmasınlar bilmeyenlerin öğrenebilmesi için bu tekrara katlansınlar.

        Eskiden birlikte yazarlığa başladığımız gazetede Fatih bir gün bana -kendisi hakkında bir ders vermek amacıyla olsa gerek- bana durup dururken ters davranmaya başladı. Gerekirse beni dövmeye de hazır gibiydi. Ben bunu provoke edecek hiçbir şey yapmasam da o kendince bir gerekçe bulmaya hazırdı bence.

        Bizi uzaktan yan yana görenler bize rahatlıkla 'bir buçuk insan' adını takabileceğinden onun beni dövmekte zorlanmasının imkanı da yoktu.

        Ama bilmediği bazı gerçekler vardı. O günlerde -şimdi açıklamayı uygun bulmadığım gerekçelerle- ben sürekli yanımda bir elektrikli şok makinesi ve ayrıca çelik copla dolaşmaktaydım. Çelik copu salladığımda ortaya çıkıyordu şok aletini ise daha önce bir mandanın üzerinde denemiş ve onu bayıltmıştım.

        *

        Fatih ne kadar güçlü olursa olsun bu iki alete de dayanacak hali yoktu herhâlde. Mandadan bile daha güçlü olabileceğine bir ihtimal veremiyorum. Bu iki aleti taşımaktan Fatih yayın yönetmenliğinden ayrılınca vazgeçmiştim çünkü ondan sonra gelen Selçuk Tepeli’ye sadece ellerimin yeteceğine emindim. Bana inanmıyorsanız ikisini yan yana koyup bir alıcı gözüyle bakın onlara.

        Neyse uzun lafın kısası Fatih ben bu aletlerimi sergileyince ben her ne kadar bunun olamayacağını düşünsem de gerektiğinde rasyonel düşünebileceğini gösterdi ve yanımdan kaçtı. Beni onu bayıltma zevkinden mahrum bıraktığından aslında kızmıştım ona.

        *

        Evet artık dönebiliriz fit kalmak için evde spor yapanların durumuna.

        Yazının başında dikkat ederseniz Türk milletinin dışarıdan gözüktüğü gibi olmadığını ve evde spor yapmaya pek meraklı insanlardan oluştuğunu söylemiştim.

        Tabii giriş böyle olunca milletin dışarıdan nasıl göründüğüne dair de bir şeyler söylemek gerekli hale geldi.

        Önyargılı insanlar -ki bunlara ben de dahilimdir- insanımızın genelde hayattaki tek amacının arkadaşlarıyla toplanıp okey oynamaktan ibaret olduğunu düşünebilir.

        Yasaklar geldiğinde gizlice kahvehane oluşturup okey için toplanan insanların bile ortaya çıkabilmesi bu önyargımızı da güçlendirdi tabii ki.

        Halkın mesaisinin önemli bölümümün kahvehanelerde okey masasında geçtiğini ben bizzat biliyorum.

        Bunu biliyorum çünkü ben de onlarla oturup sohbet etmeyi -okey oynamasam dahi- çok severim.

        *

        Rana ülkemizde gerçek erkekten böyle olmayanı ayıran başlıca iki kriterin konulduğunu düşünüyor, bunlardan bir tanesi mangal yakmayı iyi becermek ve ikincisi de iyi okey oyuncusu olmaktır, onun yaptığı tespite göre.

        Bende bu ikisi de olmadığından ben gerçek erkek değilim.

        *

        Bu önyargılı bakış vardı virüs öncesinde ama virüs salgını başlayıp insanlar eve kapanınca aslında insanımızın spor yapmaya ne kadar da düşkün olduğu da bence ortaya çıktı. Çünkü alışık olduğu sporu artık eve kapandığından yapamadığı için şikayet eden bu kadar fazla sayıda insanı açıklayacak başka makul bir gerekçe de bulmak imkansız.

        Bu ev sporcuları hakkında gerçekte ne düşünmekte olduğumu aslında bugün yazacaktım ama ilk önce hareketsizliği ve yavaşlığı kendisine hayat felsefesi olarak seçmiş olan babam ile konuşmam gerekiyordu.

        Biraz sonra telefon açıp konuyu onunla konuşacağım sonra da bu konuya felsefi açıdan gireceğim bir sonraki yazıma oturacağım.

        Diğer Yazılar