Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Daha üç ay önce hayatımızda normal diye tanımladığımız her şey altüst oluyor.

        O çok güvendiğimiz hayat tarzımızın nasıl da pamuk ipliğiyle bir arada tutulmakta olduğunun bir kanıtı bu. Bir virüs dünyayı tamamen değiştirdi.

        Belki orta vadede bir kesin tedavi veya aşı bulunursa sadece o zaman bir ihtimal eski normalimize kavuşabileceğiz ama o zamana kadar hayatlarımızdaki alt üst oluşlar sürecek.

        *

        Birçok sektörde olduğu gibi yiyecek-içecek sektörü de bu dönemde çok darbe aldı ve almaya da devam ediyor.

        Bir zamanlar Mr. Gurme adı altında yiyecek-içecek yazıları yazdığımdan ve Habertürk kanalında yine bu ad altında bir program da yapmış olduğumdan o günlerde başlamış olan sektöre ilgim hala daha sürüyor.

        *

        Her kriz dönemi insanlara darbe vurduğu gibi aynı zamanda yaratıcı düşünülebilirse bazı imkanlar da yaratabilir.

        Restorancılık sektöründeki kriz aynı zamanda yaratıcı beyinlere bir çıkış ve yükselme imkânı da açma potansiyeli içeriyor bence.

        Bu yazıda bu konuda bir düşünce üretme girişimim olacak. Sektördeki arkadaşlarım bu yeni düşünce üretme sürecine fikir katkısında bulunabilirlerse çok sevinirim.

        *

        Bu dönemde birçok ülkede olduğu gibi çok sayıda insan işsiz kalacak ve yeni iş bulma imkanları da zorlaşacak.

        Profesyonel aşçı olmasalar da bu insanların çoğu evlerinde veya özel durumlarda güzel yemek yapmayı biliyor olabilirler. Örneğin ben birçok işadamı tanıdım hobi olarak harika yemekler yapmayı biliyorlardı.

        Benim ailemde de başka işleri olduğu halde yine hobi olarak olağanüstü lezzetler yaratmayı bilenler var.

        REKLAM

        *

        Ben salgın öncesinde bu köşede İstanbul’un canlı bir sokak yemeği kültürüne ihtiyacı olduğunu yazmış hatta bu amaç uğruna kampanya sayılabilecek türde yazılar da yazmıştım. Dünyadaki trend sokak yemeği yönündedir. Turistlerin ilgisi de buna yöneliyor.

        Bugün tüm dünyada sokak yemekleri en fazla talebin geldiği, en fazla canlılığın olduğu alan.

        *

        Netflix’de ‘Street Food’ dokümanterini izlediniz mi bilmiyorum ama izlemediyseniz de tavsiye ediyorum bunu mutlaka dikkatle izleyin.

        Bu dizide hemen her bölümde genellikle Asya ülkelerinden bir tanesinde yaşanan sokak yemeği maceraları anlatılıyor.

        Genelde hikayelerde bazı nedenlerle ekonomik açıdan zor duruma düşmüş insanların sokakta yemek pişirerek yeniden canlanmalarının hikayesini işleniyor.

        Sadece tek bir yemeği iyi pişirmesini bilenler bile sokakta pişirip bunu sattıkları zaman ekonomik özgürlüklerine kavuşabiliyorlar.

        *

        Önerim şu; restoran sektöründe veya bu sektör dışında işsiz kalanların eğer bir yemek pişirme becerileri varsa neden sokak yemeği işine girmeyi düşünmüyorlar ki.

        Üstelik en azından bir süre salgının yarattığı psikolojik ortam nedeniyle birçok insan lokantaların kapalı alanlarında yemek yerine açık alanları tercih etmeye başlayacaklar. Örneğin New York’ta bunun işaretleri gelmeye başladı bile.

        Sokağın belirli bir köşesinde yemek pişirmeye uygun küçük büfeler oluşturulursa ve bunun etrafına az sayıda insanın oturabileceği masalar da atılırsa, bu büfelerden bir dizi oluşturulursa sokaklarda çeşitli yemeklerin pişmeye başlaması ve sokağın canlandırılması da mümkün.

        Belediye bu tür girişimlere destek verirse üstelik bu yerlerin hijyen kontrolünü de yaparsa, hem işsizlik sorununun çözümüne katkıda bulunulur hem turistik potansiyeli büyük olan sokak yemeği kültürünü de canlandırır.

        Ben sokak yemeği kültürünün bulunmadığı şehirlerin yakın gelecekte turizm sektörünün kaybedenleri olacağını da düşünüyorum.

        Diğer Yazılar