Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugünlerde hep güzellikleriyle, yaşam gustosuyla düşünmeye alışık olduğum Akdeniz’e hiç yakıştıramadığım gelişmeler oluyor durmadan.

        Gerçi Akdeniz’in denizi, güneşi, yaşam gustolu sahilleri dışında tarihindeki çatışmalarıyla da birlikte düşünülmesi gerektiğini Annales okulunun büyük tarihçisi Braudel bize öğretmiştir. Ama ben yine de huzur ile özdeşleştirmek istediğim bu coğrafyada bu kadar çatışma, devletler düzeyinde karşılıklı tehdit ve savaş tehlikesi konuşulmasını yadırgıyorum.

        *

        Bu tür tatsızlıklar bugüne kadar yaşadıklarımızdan çıkarabileceğimiz kadarıyla hayli tatsız geçmesi sürpriz olmayacak olan 21’inci yüzyılın kaçınılmaz cilveleri de olsa, laf Annales okulundan açıldığından ben o okulun tarih incelemelerinde vurgulama yaptığı ‘uzun vadede’ huzur ve yaşam gustosu ile özdeşleştirdiğim Akdeniz Ruhu’nun zedelenmeden yaşayacağına inanıyorum.

        *

        Geçen gün izlediğim bir dokümanter bu inancımı pekiştirdi. Ve siyasetçiler, devletler ne derse desin yüreğinde Akdenizlilik gustosu taşıyan ülkelerin halklarının birbirleriyle barış içinde bir arada yaşamak isteyeceklerine inanıyorum.

        İzlediğim o belgesel Fransa’nın Provance bölgesiyle ilgiliydi. O yöreyi kaliteli peynirleriyle, içki kültürüyle, lavanta çiçekleri ve lavanta balıyla, içimde canlı tutmaya çalıştığım Akdenizli gustosuna çok yakın buldum. Ve inanıyorum ki bizim Akdeniz'e (Ege'ye) kıyısı olan sahillerimizin kültüründen, onun Akdenizli ruhundan güçlü bir parça taşımakta olan Türkiye ile kendi sınırları içinde bu kadar güzellik ve hayat gustosuna ince bir güzellik katan detay üretebilen Fransa halklarının birbirleriyle dost kalmayı isteyeceklerine gerçekten inanıyorum. Ve bunu, Macron ne derse desin bozmasına bence imkan yok.

        REKLAM

        *

        Bu gerçeği Mitçotakis’in de görmesi gerekiyor. O da aynı denizin dalgalarında yüzen, güneşi her akşamüstü batırırken aynı duyguları hisseden ve akşamlarını aynı şekilde eğlenerek geçirebilen, aynı yemekleri yiyen, aynı müzikle dans edebilen iki ülke halkının birbiriyle huzur içinde var olmaktan kolay vazgeçemeyeceğini görmeye başlamalı bence.

        *

        Benim ruh olarak ifade ettiğim Akdeniz fikrini denize kıyısı olan devletler yıllar içinde kendilerine göre şekillendirmek ve çatışmaları da bu Akdeniz fikrinin parçası haline getirmek istediler. Ama 'Annales' okulunun o meşhur uzun döneminde Akdeniz halkları ortak paylaşabildikleri hayat gustosuna sahip çıkarak bu güzel coğrafyanın çağrıştırdığı düşünceler içinde çatışma ve savaşların pek yakışmadığını gösterdiler.

        *

        Şimdilerde yine o uzun dönemli tarihin belirli bir 'An’ındayız. Bu 'An’da yine çatışma ve savaş tehlikeleri konuşuluyor. Ama bizler Akdeniz fikrinde, ruhunda hep var olan güzelliklere, hayat gustosuna sahip çıktığımız takdirde barışı kalıcı kılabileceğimizi düşünüyorum. Unutmayalım ki bu müthiş denizin kıyılarındaki insanlar bazı bakımlardan birbirlerinden ne kadar da farklı olsalar da benzerlikleri de bir o kadar da fazladır. O benzerlikler bu hayatta güzel olana, keyif verene sahip çıkmakla ayakta tutulabilir.

        Diğer Yazılar