Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP’nin gösterebileceği adaylar tartışması yıllardır partisinin dönüşümü için uygun siyasi dili aramakta olan Kılıçdaroğlu’nun sonunda aradığı dili bulduğunu ve bunun gereğini yapmaya girişeceğini ortaya koyuyor.

        CHP üzerine düşünmeye çalışan yazılar yazığımda yıllar içinde ben daima bu partide ulusalcı damar ile partiyi daha geniş yelpazede seçmene açmak isteyenler arasında bir mücadele olduğunu ve bunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun ulusalcı kesime karşı tavır aldığını yazdım.

        Bence Kılııçdaroğlu’nun bu arayışı eğer parti sadece kendi kemik seçmenine hitap ederek siyaset yapmayı sürdürürse bu ülkede hiçbir zaman iktidar olmayacağını görmesinden kaynaklıyordu. Eğer iktidar isteniyorsa o zaman patinin ulusalcı gelenekten uzaklaşıp partiyi dindar kesim de dahil daha geniş yelpazeye açmasıyla mümkün olabilecekti.

        Kemal Bey'in bir olası seçimde kendisini değil başka adaylar gösterebileceğini ima etmesi bence yıllardır üzerinde düşünülmekte olan zorunlu bir dönüşümün sonucudur.

        Bu sadece olayları gözleyerek çıkardığım bir yorumdan ibaret değil. Bu dönüşüm zorunluluğunu yıllar önce ben Muharrem Sarıkaya ile birlikte Ankara’da Kılıçdaroğlu ve parti yöneticileri ile yediğimiz bir akşam yemeğinde ondan dinlemiştik.

        ****

        Bu günlere ışık tutacağı için o akşam yemeğinden sonra 3 Kasım 2012 tarihli Habertürk gazetesinde yazmış olduğum yazıdan bazı alıntılar yaparak devam ettirmek istiyorum bu yazıyı.

        O yazının başlığı ‘Kılıçdaroğlu öyle bir laf etti ki..’

        Yemekteki samimi sohbetimizde CHP’de yaşanması beklenilen dönüşüm konuşuluyordu ve ben geceyi anlatan 8 yıl önceki yazıma şöyle başlamışım;

        "Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP üst düzey yöneticileriyle Ankara'da yediğimiz bir yemekte bize bu arayışın sürdüğünü ama o dilin bulunmasının zor olduğunu söylemişlerdi.

        Katılıyorum çok zor olduğuna ama imkânsız da değil. Ancak o dil bulunmadığı takdirde CHP kendini daima belki de istemeden ulusalcı hareketin yanında bulacak ve ortaya spontane kızıl elma koalisyonları çıkacak.

        Çünkü ulusalcılar hiçbir zaman bir arayışta olmadılar. Dindarı anlamak, onlarla konuşmak yerine onlarla savaşmanın daha doğru olduğuna inanıyorlar ve bu tavrın Atatürkçülük olduğunu söyleyerek aynı zamanda bu ülkeye en büyük kötülüğü de yapıyorlar.

        İŞTE O KRİTİK CÜMLÜ

        Akşam yemeğindeki sohbetimizde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu öyle bir laf etti ki, içerdiği anlamın gücü nedeniyle birden donakaldım. Kılıçdaroğlu o güçlü cümleyle hem AK Parti iktidarına karşı mücadelesinin içeriğini hem de kendi partisinin cumhuriyet tarihine getirdiği eleştiriyi ve partisinde nasıl bir dönüşüm hedeflediğini anlatmayı başarmıştı. Üstelik bu üzerinde fazla düşünülmüş bir cümle gibi de değildi, sadece uzun yıların birikimi ve içe atılan duygular sonucunda oluşmuş ve formüle edilmiş gibiydi.

        Kılıçdaroğlu “AKP iktidarına karşı mücadele ederken ben bazen kendimi 1940’lar CHP iktidarına karşı mücadele ediyormuş gibi sanıyorum. Çünkü AKP iktidarı aynen 1940’lar CHP iktidarının ortamını, koşullarını yarattı” dedi. AK Parti iktidarını Milli Şef dönemindeki CHP iktidarına benzetiyordu Kılıçdaroğlu. Tek parti iktidarında CHP o günlerde devlete tamamen hâkimdi ve Milli Şef otoriter güçle devlete hükmediyor ve kendisine karşı çıkanları cezalandırıyordu.

        BAŞKAN KONUYU DAHA DA AÇMIŞTI

        Yemek sohbetimizde bunu yazmak için izin istediğimde meseleyi biraz daha açmasını da istedim. Kılıçdaroğlu‘nun cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve Atatürk döneminin CHP’sine bir eleştirisi yoktu. Bu yüzden 1940’ları özellikle vurguluyordu. Atatürk‘ün bir devrimci olduğunu ve partisinin de devrimin gereklerini yaptığını ama Atatürk‘ün ölümünden sonra CHP’nin kuruluş yıllarının zorunlu bazı geçici özelliklerini isteyerek kalıcı kıldığını ve otoriter bazı eğilimleri isteyerek kurumlaştırdığını ve başlarda devrimci koşulların zorlamasıyla geçici karakterler olarak düşünülen otoriter eğilimlerin sonra da CHP’nin belirleyici karakteri yapıldığını düşünüyordu. Şimdinin AK Parti’sinin iktidarı da ona bu yüzden 1940’lar CHP’sini hatırlatıyordu. Ana muhalefet partisi lideri, Anayasa’nın kendisine verdiği görevi yapıp iktidara karşı mücadele ederken bir yandan da kendi partisini dönüştürerek partiyi, kuruluş yıllarından sonra suni olarak getirilen bazı özelliklerden arındırıp kuruluş yıllarının devrimci dönüşüm ruhuna ulaştırmayı düşünüyordu.

        BUGÜN GELİNEN NOKTA

        Parti içindeki bu ideolojik mücadele yıllardır sürüyor. Ulusalcı kesim arada bir kendi gücünü göstermeye yarayacak çıkışlar da yapıyor bugün gelinen noktada Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı için kendisi dışında daha geniş yelpazeden oy alabilecek isimleri önermesinin ihtimal olduğu belli olunca ben Kılıçdaroğu’nun yıllardır üzerinde düşündüğünü bildiğim dönüşüm dilini sonunda bulmuş olduğunu düşündüm.

        CHP’de olacağı beli olan bu dönüşüm hem kendi tarihiyle yüzleşmek zorunda olan cumhuriyetimiz açısından önemlidir hem de cumhuriyetin daha sağlıklı daha güçlü sürebilmesinin de güvencesidir.

        Diğer Yazılar