Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Başlangıç tarihi kesin şudur diye birçok farklı tarih verilse de balenin ayrı bir sanat dalı olarak kabulü 16’ncı yüzyıldır. Bu ayrı sanatı oluşturma girişimleri bu yüzyılda olduysa da balenin sanat olarak felsefesi ve dili 17’nci yüzyıl sürecinde Fransa’da oluşturulmuştur. Sonra bu dile Ruslar da ciddi bir şekilde katkı yaptılar.

        Şimdi bana sorsanız "Senin klasik müzikten bile daha az anladığın dal nedir?" diye ben hiç düşünmeden "Bale" derdim. Ancak buna rağmen bugün bu konuya bir şekilde girmem gerekiyor çünkü o konuda birçok yazı yazmış olmamdan da anlamış olmalısınız benim için kadının benliği ve onun uzun yıllar boyunca sanat dallarında dışa vurulmasına kültürde ve toplumsal normlarda getirilen kısıtlar çalışmalarımda özel önem taşıyor. (Bknz. ‘Kadın Benliği ve Sanat’ -11 Kasım)

        Kadına kaşı aktif düşmanlık yapmasalar da Batı aleminde var olan erkek egemen ideoloji hakimiyeti nedeniyle çeşitli sanat dallarında kadınlar uzun süre yok sayıldılar. Bunun resim dalında nelere yol açtığını ve edebiyat dalında nelerin olduğunu başka yazılarımda irdelemeye çalıştım. Neredeyse bütün sanat dallarında kendi benliğine sahip çıkmak, içindeki yaratıcı gücü ortaya çıkarmak isteyen kadınlar var olan hakim kültür tarafından kadına özgü, ona uygun görülenin dışına çıktıklarında engelleniyorlardı.

        REKLAM

        Ancak dans alanı tanım gereği dans edenden bir zariflik, estetik bir vücut dengesi ve uyumu beklediğinden balenin de kadına kapatılmasının öyle kolay olmayacağı başından belliydi.

        Ancak dediğim gibi balenin felsefesini ve dilini 17’nci yüzyıl boyunca oluşturan Fransa bu ’soruna’ bir çözüm getirdi.

        Kadınların nasıl dans edecekleri ve dansa hangi kıyafetle çıkacakları, ayrıca en detay vücut hareketine kadar sıkı kurallara bağlandı.

        Böylece dansa zorunlu olarak sokulan kadınların kendi içlerindeki yaratıcı güce ve benliklerine dayanarak kendi yollarına gitmeleri engellenir sanılıyordu.

        Ama tabii ki bu olamadı. Kadının içinde baskı altında tutulmaya çalışılan yaratıcı güç ve kadın benliği bir defa ortaya çıktığında önüne öyle fazla engel tanımayacağı düşünülüyordu nitekim bunun doğru da olduğu hem balede hem de diğer sanat dallarında net biçimde görüldü.

        Kadının gücü bir defa sanat dalına el atınca nelerin olabileceği bence sadece şu tek olayda bile net görülüyor:

        Richard Wagner’in Bayreauth’da evrensel sanat veya Gesamtkunstwerk (unified work of art) oluşturma düşüncesini onun adına sürdüren eşi Cosima Wagner opera gösterilerinde balenin de olması gerektiğini ve bu aşamada kendisine yardımcı olması için balenin devrimci kraliçesi olarak bilinen Isadora Duncan’ı (1878-1927) Bayreauth’a davet etti. Bu büyük işe yardımcı olması için Isadora Duncan seçilmişti çünkü bu balerin o zamana kadar sanatının ne kadar devrimci ve farklı olabileceğini tüm dünyaya göstermişti. Yani 17’nci yüzyılda Fransızların balede kadını kontrol altında tutmak ve sınırları zorlamamaları için getirdikleri bütün kuralları Isadora devrimci dans fikirleri ve olağanüstü tekniği ile yıkıp atıvermişti.

        REKLAM

        Girişte dediğim gibi bu benim çok bilgi sahibi olduğum bir dal değil bu yüzden teknik açıklamalara girmek bunu yapmak istesem de imkansız.

        Isadora Duncan
        Isadora Duncan

        Isadora sadece Fransızların balenin felsefesini ve dilini yazma girişimlerine kayıtsız kalmakla da yetinmedi kendisine özgü bir bale dili de getirerek modern serbest dansın da başlangıcını yaptı. Ayak parmakları üzerinde yükselmenin kadın dansçıyı sadece bir türün içinde hapsettiğini düşündüğünden çıplak ayakla yere basarak performanslara çıkmaya başladı. Bu tavrı ve hatta çıplak ayağı ve ayak bileğini göstermesi dahi döneminde büyük skandal olarak nitelendirilmeye çalışıldıysa da Isadora Duncan böylesine şeyleri takacak bir kadın değildi.

        Bunu keşfetmek için onu illa da bir olayla denemek gerekmiyordu. Onun Rodin’i ziyaretinde yaşanılanları kendi anlattıklarından bir okusalardı Isadora’nın öyle kuralları fazla takacak, eleştirileri umursayacak bir kadın olmadığını bilirlerdi. Rodin adeti oluğu üzere misafir ettiği Isadora Duncan ile ciddi biçimde flört etmeye başladı. O gün neler yaşandığını ‘Rodin ve Kadınlar’ başlıklı 26 Kasım tarihli yazımda detaylı anlattığımdan burada özetle yetineceğim. Isadora sonradan kendisinin anlattığına göre o gün her ne kadar kendi arzusunu baskı altına aldıysa da sonradan bundan pek pişman olduğunu oldukça coşkulu ve serbest bir dille anlattı. Sadece bunu nasıl anlattığına baksalar dahi Isadora’nın dans ederken kendi cinselliğini öne çıkarmaktan çekinmeyeceğini ve öyle kurallara filan aldırmayacağını görürlerdi.

        Neyse iyi ki bunu göremediler de Isadora fırtınalı hayatında bale sanatına yön verecek işler yapabildi.

        REKLAM

        Ondan sonra gelen Martha Graham (1894-1991) Isadora’nın balede başlattığı devrimi alıp taşıdı. Graham modern serbest dansın ayrı bir sanat olarak oluşmasını sağlamış kadındır.

        Bugün New York balesinde hala daha Isadora Duncan ve Martha Graham’in öğrettikleri tartışılabiliyorsa bu da göstermelidir ki bu kadınlar sayesinde Batı aleminde yıllardır toplumsal baskı altında tutulan kadın benlikleri özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Aynı benlik savaşını edebiyatta da vermiş olan Brönte kız kardeşlerin deneyimlerini Martha Graham 'Death and Entrances' (1941) adını verdiği dansta sahneleyerek kadınların vermekte olduğu benliklerine sahip çıkma mücadelesinin ne kadar bilinçli bir savaşçısı olduğunu da göstermiştir.

        1941 doğumlu Twyla Tharp'ı unutmuyorum ama dediğim gibi teknik konulara girmem mümkün değil bu yüzden kısa kesmeye çalışıyorum. Bayan Tharp da modern dansa yeni bir felsefe ve dil getirme yolunda New York'ta büyük işler yapmıştır ve etkisi hala daha sürmektedir.

        (Isadora Duncan’ın Cosima Wagner’in daveti üzerine opera dans sentezini oluşturmak için gittiği Bayreuth’da yaşananları da konuyu merak edebileceklere anlatarak bitirmem gerekiyor.

        Duncan 1904’de Tannhauser sahnelenirken ‘The Three Graces of Bachanal' dansını ettikten sonra Cosima Wagner’i üzen bir konuşma yaptı. Nietsche’nin kullandığı Dionysus kavramını kullanarak dansın bir içten gelen coşkuyu gerektirdiği ve opera dans sentezinin sahnede söz konusu olamayacağını söyledi. Duyduklarından şok olduğu belirtilen Cosima ise Ring’in bir sonraki sahnelenmesinde dansı da kullanmak projesinden o konuşma yüzünden vazgeçti.)

        Diğer Yazılar