Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Başlıktaki soruya evet diyen bir yazarı anlatacağım bugün size.

        Giovanni Boccaccio (1313-1375) Decameron adlı çalışmasında Floransa’da olan salgının bir cehennem ortamı olduğu düşünüyordu, hatta ona göre Floransa salgın döneminde Dante’nin İlahi Komedya çalışmasında tanımladığı cehenneme dönüşmüştü. Fikri takip etmek isteyen olabileceklere ben Dante konusunu 'İlahi komedi ve İslam’ (17.12.2021) başlıklı yazımda işlemiştim.

        Salgın 1348 yılının kış ayında başladı Floransa’da. Şehirde zaten sosyal karışıklıklar vardı bir de üstüne salgın gelince anarşi ortamı daha da şiddetlendi. Boccaccio gördüklerinden o kadar etkilendi ki şehrin 100 bin olan nüfusunun tamamen öldüğünü düşünüyordu. O kadar olmasa bile şehir nüfusunu yarısı yani 50 bin kişi bu salgında ölmüşlerdi.

        Kulaktan kulağa anlatılanlara göre salgın o kadar hızlı öldürüyordu ki bir doktor muayene etmekte olduğu bir hastadan virüsü kaptığı takdirde daha o odadan çıkmadan ölebiliyordu. Şehir hayatını anlatan yazılarıyla bilinen Giovanni Villani virüsü kaptıktan sonra salgını anlatan yazısında bir cümlenin ortasında ölüverdi.

        Decameron’da üç kadın Santa Maria Novella Kilisesi'nin dışında tanışıyorlar. Kadınlardan bir tanesi gençlere salgının bitmesini şehrin 3 kilometre dışında malikanesinde hep birlikte beklemeleri teklifini yapıyor.

        REKLAM

        Gençler tabii ki bu teklif fazla düşünmeden kabul ediyorlar. Hep birlikte malikaneye varılınca vakti kolay geçirmek için her gün yeni bir hikaye anlatmaya karar veriyorlar. Her gün aralarından bir lider seçecekler ve o günün kral veya kraliçesi hikaye anlatılmasını sürecini yönetecekti.

        Sonuçta kitapta o günlerde anlatılan hikayeler yer alıyor. Hikayelerin sayısı ise 100.

        Dante’nin İlahi Komedya çalışmasında da 100 adet kanto yer almaktaydı.(Daniel Boorstein ‘The Creators’ sayfa 269).

        Bu benzerlik tesadüfi eğildi Boccacio zaten Dante’nin çalışmasını çok severdi ve onu iyi okumuştu. Konunun uzmanlarına göre nasıl ki Dante çalışmasında nasıl Cehennem, Araf ve Cennet’i anlattıysa Boccacio içinse Cehennem salgın dönemindeki Floransa’ydı. Onun kafasındaki Araf’ı ise Decameron çalışmasıydı.

        Ben kitabın bu yapısını öğrendikten sonra yıllar önce çok etkilenmiş olduğum bir filmi hatırladım. Salo veya Sodom’un 120 Günü adlı filmin yönetmeni Pier Paolo Passoli’ydi. İtalya’da büyük olaylar çıkardıktan ve hatta bir ara yasaklandıktan sonra New York’ta gösterime girmişti film 1970’lerde.

        Village Voice’daki film eleştirmeni Andrew Sardis ile New Yorker eleştirmen Pauline Kael arasındaki film teorisi tartışmalarını her hafta kaçırmadan okuyan ve o günlerde film yönetmenlerini bir roman yazarı olarak konumlandıran Sarris’in ‘ateur’ teorisine inanan bir genç üniversite öğrencisi olarak filmi gösterime çıktığı ilk gün izlemiştim.

        Seyrederken bazen bakmamak için kafanızı döndürmek zorunda kalabildiğiniz işkence, sadizm, ve seksüel ve psikolojik terör içeren sahnelerle dolu bir filmdi.

        Passolini filmin adındaki Salo’yu bir faşist cumhuriyet olarak düşündüğünden filmin bir faşist davranış biçimine eleştiri olduğu söylenebilir.

        O gün filmden o kadar etkilenmiştim ki daha sonra okuduğum Boccacio’nun da Pasolini’nin Salo filminin temeli olduğuna ikna olmuştum. Ama meğer film sadece Nietzsche ve Marquis de Sade’e atıflarda bulunuyormuş.

        Hastalık ve yaratıcılık

        Hastalık ve yaratıcılık
        0:00 / 0:00

        Beethoven’in sağırlığını okurken bir yandan yine düşünce sistemleri tarihinde dolaşırken sıkça aklıma gelen "Keşke bugünkü tıbbi bilgiler o dönemde de olsaydı" diye yeniden düşündüm.

        Bugünkü tıp bilgisi olabilseydi Beethoven büyük ihtimalle tamamen sağır kalmayacaktı.

        Bach ve Handel’i aynı doktor Londra'da gözlerinden ameliyat etti. Handel'i üç kez üst üste ameliyata aldı. İkisi de kör kaldı ve sonra komplikasyonlar nedeniyle öldüler. Belki bugünkü bilgi ve beceri olsaydı iki yaratıcı insan büyük ihtimalle hem görecekler hem de daha uzun yaşayacaklardı.

        Nietzsche de bugünkü ilaçlar olabilseydi büyük ihtimalle tamamen delirmeyecekti.

        Tabii hastalıklar bu şekilde tarihi boyutuyla ve yaratıcı beyinler ile ilişkisi ile düşünülünce bu tarihte özel yer edinmiş olan frengi hastalığına vurgu yapılmalı.

        Erkeklerin seks için her tehlikeyi göze almalarının bir sembolü gibi olan frengi hastalığı, antibiyotiklerin bulunuşuna kadar dünyada neredeyse veba gibi tehlikeliydi..

        İnsan frengi olan meşhurların adına bakınca şaşırıyor. Heine, Nietzsche, Schubert, Schumann bu tedavisi çok güç ve ölümcül olan hastalığın elinde acılar çektiler. Listeye Lenin, Delius, Guy de Maupassant, Cesare Borgia, Henri de Tulouse Lutrec’i de ekleyebilirsiniz.

        Şiddetli baş ağrıları da yapan bu hastalık insanın beynini de tuhaf biçimlerde etkiliyordu. Frengi olanların sıkça hayaller gördükleri ve tuhaf şeyler gördüklerine inandıkları da görülmüştür. Bu yüzden bazıları frenginin insanın beyninin yaratıcı bölümünü uyardığı görüşündedirler.

        Thomas Mann’ın romanı Doktor Faustus’ta yarattığı ve aslında Schoenberg olduğu varsayılan karakter, besteci Adrian Leverkühn’ün yaratıcılığını arttırsın diye Avusturya’da frengi olduğu görünümünden bile belli olan bir hayat kadını ile yatarak bile bile frengi kaptığını yazdı. Schoenberg Hitler'den kaçtığı Kaliforniya'da bu kitapta yazılan bestecinin kendisine benzetilmesi üzerine sinir krizi geçirdi ve orada alışveriş yapmakta olan başka bir göçmen alman yazarı Lion Feuchwanger'in eşinin üzerine bir gün yürüyerek, "Frau, frau her şey yalan benim frengi geçirmediğimi herkes biliyor" diye de bağırdı.

        Yaratıcı düşünen nüfusu pek fazla olabilen Viyana’da herhalde fazla talepten olsa gerek 1820’lerde 10 bin adet hayat kadını olduğu biliniyor tabii ki bunların çoğunluğunun tıbbi kontrolden geçtikleri de yoktu.

        Doktor Faustus kitabında Thomas Mann’ın frengi ile yaratıcılık arasında bağ kurması aslında şaşırtıcı değildi.

        Büyük yazar yaratıcı insanların hastalıklarıyla yaratıcılıkları arasında kuvvetli bir bağ olduğunu düşünüyordu. Dostoyevski üzerine yaptığı çalışmada yaratıcının hastalıkları ile onun yaratma güçleri arasındaki bağlantıları vurgulamıştı. Schopenhauer ve Nietzsche’den Goethe ile birlikte çok etkilenmiş olan Thomas Mann, Nietzsche’de de hastalık ile yaratıcılık bağlantısına işaret eder.

        Joyce, Proust, Virginia Woolf gibi yazarların kendi içlerine, benliklerine dönmeyi bir sanat haline getirip, kendi benliklerinden iç sesleriyle, bilinç akışlarıyla edebi şaheserleri yaratmalarından sonra büyük yazar ve düşünür Thomas Mann da hayatın zor karmaşıklığından ve kendi iç dünyasından büyük bir edebi sanat yarattı.

        Sanatçıların ve entelektüellerin psikolojilerini anlama çabasıyla ve kendi sorunlu psikolojisini çözümlemeye çalışan eserleriyle edebiyat tarihinde bir anıt haline geldi Mann.

        Hayatın zorlu dalgalanmalarından ve yazarın kendi iç dünyasından sanat yaratmaya girişmiş bir insanın hayatın getirdiği zorlukların başında olanın hastalık konusunda bu kadar fazla düşünmesi normaldi.

        Metafor olarak hastalık

        Metafor olarak hastalık
        0:00 / 0:00

        Yazar Susan Sontag (1933-2004) kendisi de kanser olduktan sonra hastalığı sürecinde yaşadıklarından bir teori ortaya çıkardı.

        'Metafor Olarak Hastalık' kitabı 1978'de çıktıktan sonra bayağı okundu ve tartışıldı. Sontag kitabında bazı hastalıkların değişik dönemlerde paradigmatik hastalık, metafor hastalık olduklarını söylüyor. Bir hastalık metafor haline getirilince hasta olan kişiler hakkında da sanki bundan bir suçları varmış gibi söylemler geliştirilebildiğini söylüyor Sontag. Bu söylemler nedeniyle her metafor hastalığın döneminde toplumsal söylemleri çok belirleyici olabildiğini ve bu hastalığı düzgün düşünebilmek için resmi söylemlerin dışına çıkılmasını zor da olduğunu belirtiyor,

        Sontag 19'uncu yüzyılın metaforik hastalığının verem olduğunu 20'nci yüzyılda bunun ilk önce kanser sonra da AİDS olduğunu anlattı. Üç hastalık durumunda bunu olan hastaları hasta oldukları için kabahatli bulan söylemler vardı.

        Salgın günlerinde virüsü kapanların iyi korunmadıkları için suçlu olabileceği söylemlerinin acaba Kovid'i de paradigmatik hastalık kategorisine sokmaya yetip yetmediğini ilerde göreceğiz.

        Kadın benliğini yıkan hastalık

        Kadın benliğini yıkan hastalık
        0:00 / 0:00

        Aslında ben yüzyılın metafor hastalığı olarak kadınların çekmek zorunda oldukları bir hastalığı düşünüyorum.

        Hastalığın adı Endometriosis. Nadir görülen bir hastalık olmadığı halde üzerinde fazla tartışıldığını görmezsiniz. Çünkü bu hastalık 21'inci yüzyılın bu döneminde bile birçok toplumda tabu olarak kabul edilen adet kanaması ile bağlantılı. Bu tür konularda en açık fikirli olduğunu söyleyen ABD de bile endometriosis açıkça konuşulmuyor. Gelişmekte olan ülkelerde sanki konu hiç yokmuş farz edilebiliyor.

        Konuşulmuyor üzerinde Çünkü dediğim gibi çoğu insanın önyargısı olan adet kanaması ile bağlantılı ve kadının tüm benliğini tahrip etme ihtimali olmasına rağmen erkek hakim tıp dünyaları bu işe el atmıyorlar.

        Teknik açıklamasına tabii ki giremeyeceğim ama bu hastalıkta adet kanaması vücudun dışına değil içine doğru akıyor ve içe aktığında çeşitli organlara adet kanı yapışıp çikolata kisti denilen kistler oluşuyor ve bu bir süre sonra kadına normal hayatını sürdüremeyecek kadar büyük acılar verebiliyor.

        Bu hastalığın kadının benliğini tahrip etmesi ihtimali büyük. Aile hayatları, seks yaşamları cehennem olabiliyor ve normal hayatın tamamen dışına bile çıkmak zorunda kalabiliyorlar

        Sendromları gösteren kadınlar ise bu konuda bilgi sahibi olmayanlarca kadına özgü durum veya rutin adet dönemi sinirlilik durumu gibi yorumlarla damgalanabiliyorlar ve büyük acılara neden olan hastalık tedavisiz kalabiliyor.

        Bence çağımızın metaforik hastalığı kesin endometriosis. Kadınlara değer veriliyorsa bu hastalık hakkında bilinç acilen arttırılmalı.

        Diğer Yazılar