Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu sene Nobel Edebiyat Ödülü Annie Ernaux’a verildi. Böylece bir yanda 80 küsur yaşına kadar 20 adet kitap yazmış olan bayan Ernaux’un emeği sonunda hak ettiği takdiri görmüş oldu. Ama aynı zamanda onun sayesinde edebi hatıra yazma sanatı yeniden saygınlık kazandı.

        Bayan Ernaux’un edebi yazıları kendi hayat deneyiminden aktardıklarından oluşuyor.

        Yazar ne kadar deneyimli olursa olsun böylesine yaşanmış deneylerden edebiyat çıkarmanın neden o kadar da kolay olmadığını daha sonra anlatacağım ama bu girişte ben başka bir yere bağlamak istiyorum konuyu.

        Uzunca bir süredir yaşlılığı yaşama sürecim hakkında mizahi bir çalışma yapmak kafamda vardı. Oray Eğin, bu türde bir yazımdan sonra bir yazısında ‘Eğer bir derginin yayın yönetmeni olsaydım Serdar Turgut’a yaşlık deneyimlerini yazdırırdım’ deyince bu tür çalışmaya girmek fikri kafamda daha da netleşti.

        Üstelik bu tür bir kitabı yazmak için fazla araştırmaya, okumaya dayalı bir çalışma da yapmam gerekmiyordu. Çünkü malzeme elimdeydi, malzeme kendimdim. Yaşanmış deneylerimi iyi gözlemleyip yazmam gerekecekti.

        Evet kitaba başlamak için zihnen hazırdım ama yaşamış deneyleri yazmamın ne kadar doğru olacağını ve bunun mümkün olup olmayacağını sorguluyordum, bu konuda kuşkularım vardı.

        Bu kuşkularımı da Annie Ernaux'un Nobel Edebiyat Ödülü'nü almasından sonra oldukça aştım. Demek ki bu yapılabiliyormuş biraz gayretle ve dikkatli yazmakla bu işteki zorlukları aşarım deyip kitabımı kafamda planlamaya başladım.

        Bu türe girme konusunda neden kuşkularım olduğunu ve bunları aşmakta neden zorlandığımı diğer yazılarda açmaya çalışacağım.

        Yaşanmış hayatı yazmak aslında kolay değil

        Yaşanmış hayatı yazmak aslında kolay değil
        0:00 / 0:00

        Yaşanmış deneyimlerden ve hatıralardan edebi bir eser çıkarmanın neden oldukça zor olduğu Bayan Ernaux’un yazarlık hayatı incelenerek anlaşılabilir.

        Tamam sonunda 80 yaşında Nobel ödülünü almıştı ama hayatı boyunca edebi eleştiriler ve ahlaki meselelerle uğraşmak zorunda kaldı.

        Meselenin temelinde şu var: İnsan kendi yaşanmış deneyimlerine dayanarak edebi bir çalışma yapmaya girişince anlattığı insanlar ve kendisi hakkında olabildiğince gerçekçi ve acımasız olmak zorunda. Yani kendiniz hakkında da gerektiğinde acımasız olacaksınız ve diğerlerini de anlatırken de öyle yaklaşacaksınız meseleye. Temelde kendi yaşamınızı yazdığınızdan burada diğer insanlar derken en yakınınızdaki insanlardan, yani çocuğunuz, eşiniz, anne ve babanız ve en yakın arkadaşlarınızdan bahsediliyor. Ve onlara dayalı bir yazı yazmak romanda karakter yaratmak kadar kolay değil. Çünkü yaratığınız roman karakterine acımasız davrandığınızda o sesini çıkaramaz ama bunu eşiniz hakkında yaptığınız da hiçbir şeyin garantisi yok. Bayan Ernaux bütün kitaplarında bu meseleyle boğuşmak zorunda kalmış ve sonunda en yakınındaki insanlardan gelen tepkileri bile umursamamayı öğrenmiş. Yazacağı cümlede anlattığı kişiden ne kadar ağır tepki geleceğini tahmin etse bile yazmaktan geri durmuyor.

        O yıllardır bu türde yazıyor ben ise bu işe yeni girişiyorum bakalım onun kadar cesur olabilecek miyim.

        Jane Austen

        Jane Austen
        0:00 / 0:00

        Bayan Ernaux'un yazarlık hayatını incelerken aklıma elimde olmayarak Jane Austen geldi.

        Kadınlara roman yazmanın neredeyse yasaklandığı bir dönemde yaşayan (1775-1817) ve kıymeti neredeyse 100 yıl sonra daha iyi bilinen büyük yazar Austen de romanda yazdığı karakterleri temelde gündelik yaşamından tanıdıkları arasından ve onların diyaloglarından kurardı. Büyük bir gözlemleme yeteneği vardı ve yazarlığını bu yeteneğini sürekli güçlendirerek ve test ederek geliştirdi. Onun yazdıklarına hatıra denilemez ama tüm çalışmalarının temelini kendi yaşanmış deneyimleri oluşturuyordu. Bu açıdan Austen ile Bayan Ernaux'un yazarlık hayatının benzerlikler taşıdığı söylenebilir. Bakalım Bayan Ernaux'un da kıymeti 100 yıl sonra bilinecek mi veya Austen gibi onun da kitaplarına dayanan filmler yapılacak mı?

        Kendime karşı acımasız olabilirim de...

        Kendime karşı acımasız olabilirim de...
        0:00 / 0:00

        İkinci yazımda insanın yaşadıklarını anlatırken kendisini ve en yakınındaki insanları gerçekçi ele almasının zorluğundan bahsetmiştim. Bayan Ernaux uzun yazı mücadelelerinden sonra bu meseleyi çözümledi ve hem kendisine karşı hem de yakın akraba ve arkadaşlarına karşı acımasız olabildi. Ben de yaşlılık deneyimlerim bağlamında bu türe giriş yapmaya hazırlanırken acaba aynı cesareti gösterebilecek miyim bunu merak ediyorum. Aslında benim sadece mizah yazdığım günleri hatırlayanlar kendime karşı çok acımasız olabildiğimi ve kendimle rahat alay edebildiğimi hatırlayacaklardır. Yani kendimi anlatırken olmam gerektiği kadar gerçekçi ve acımasız olabilirim bunda bir sorun olmayacak diye düşünüyorum. Ama konu yaşlılık sürecim olacağından anlatacağım hayat hikayemde eşim ve çocuğum, yakın arkadaşlarım da olacak. Onlara karşı da kendime gösterdiğim gerçekçiliği tutturabilecek miyim bunu şu anda bilemiyorum. Bu galiba yazdıkça ortaya çıkacak ben bayan Ernaux'un bu konuda koyduğu hayli yüksek standarda ulaşamasam da en azından ona yaklaşmayı deneyeceğim.

        Diğer Yazılar