Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Siyasi süreçlere katkıları çalışma odalarından hiç çıkmadan, herkesten illa da mutlaka daha da ilginç olmalıyım iddiasıyla gerçeklerle bağlantısı olmayan fanteziler kurmaktan ibaret olan birçok gazeteci/yazar arasındaki son trend Kılıçdaroğlu hakkında hangimiz daha güçlü seçilemez deriz yarışına döndü. Normal koşulların var olduğu bir ortamda kendim katiyen katılmasam da gülümseyerek izleyeceğim bu yarış Türkiye koşullarında normale dönme çabalarını yıpratma potansiyeli taşıdığından beni rahatsız etmeye başladı.

        Herkes tarafından bilinen ama orijinal kaynağı bilinmeyen fıkralar gibi, ilk önce kimin başlattığı belli olmayan ‘seçimi o kazanamaz’ lafı birçok insan tarafından eş zamanlı ifade edilmeye başlandı.

        İlk önce kimin başlattığı belli olmayan dedim ama bunun ilk önce hepimizin CHP’ye yakınlığıyla tanıdığı bir gazeteci tarafından başlatıldığı ortaya çıkarsa buna ben şaşırmam çünkü bu parti nedense kendi yetiştirdiği insanlarını yiyip bitirmekte, yıpratmakta özel uzmanlığa sahip gibi.

        Bu nedenle kamuoyu önünde en fazla Kemal Bey'e değer veriyormuş gibi gözüken, onun hep yakınında duran bir isim bu söylentinin kaynağı olarak otaya çıkarsa bunu hiç de ahlaki açıdan sorunlu bir durum olarak görmeyin.

        ‘Ahlak’ denilince yaratılan ‘o seçilemez’ söylentisi furyasını takip ettikçe bence gazetecilik hakkında yüzyılın en olumlu tavsiyelerini içeren Janet Malcolm’un ‘Gazeteci ve Katil’ adlı çalışmasının meşhur açılış cümlesini hatırlamaya başladım:

        "Eğer bir gazeteci çok aptal veya sadece kendi egosu ile dolu değilse yapmakta olduğunun ahlaken savunulamayacak bir iş olduğunu görebilmelidir."

        Evet böyle yazmıştı Janet Malcolm, kapsam farklıydı ama bugün bizim durumumuza da uyuyor. Ben, ‘Kılıçdaroğlu seçilemez’ düşüncesini nasıl daha şık, daha enteresan ifade ederim yarışına giren gazetecilerin hiç birinin (birkaç istisna dışında) aptal olduklarını düşünmek istemiyorum. Ama çoğunun çalışma odalarından dışarıya bile çıkmadan müthiş ego patlamaları yaşayarak hayatının her gününde siyasi mücadele vermekte olan Kılıçdaroğlu hakkında kolay harcayıcı laflar etmekten hiç tereddüt etmediklerini görüyorum. Bu durum düşünce ve ifade özgürlüğünün bir cilvesi diyerek işi bırakabilirdim ama biz yazarların egolarımızı kontrol altına alıp, siyasetçiler hakkında onları beğensek de beğenmesek de daha mütevazi, daha akla dayalı laflar etmeye dikkatli olmalıyız diye düşünüyorum.

        Ama nedense ülkemizde çoğu gazeteci verilen mücadelelerin, yapılan işlerin, getirilmeye çalışılan yeni bakış açılarının düşünceli bir analizini yapmaya gerek duymadan ve patlamış olan egoları yüzünden ne yazık ki utanma hissini de kaybettiklerinden direkt CHP lideri seçilemez söylentisini yayan dalgaya katkı verirken hiç kendilerini sorgulamıyorlar.

        Halbuki ülkemizin bugünkü durumda yaşamının belki de en kritik seçimi yaklaşırken hepimizin kendilerimizi sorgulamaya ve özeleştiriye girerek ağzımızdan çıkan her lafın, sadece şıklık olsun diye yazdığımız her cümlenin bizleri nerelere götüreceğini ciddi bir düşünmemiz gerekiyor.

        Ben bu aşamada elini taşın altına koymaya hazırlanan her hangi bir aday hakkında o seçilemez söylemini tutturmanın ahlaken savunulabilir olmadığını düşünüyorum. Ha tabii ki bir ismin seçilebilir olmadığını düşünebiliriz ama bu durumda yapılacak olan durmadan bu lafı tekrarlamak değil diyaloğa katkıda bulunmak için gerekçelerimizi düşünceli, detaylı ve sakin biçimde açıklamak olmalı.

        Ve eğer siyasete fiilen veya düşünce düzeyinde olumlu bir katkıda bulunamayacaksam bile en azından olumlu bir iş başarmak için işe soyunmuş olan bir insanın yıpratılmasına sadece o yıpratma medyatik modaya uygun diye girmeyi hiç düşünmüyorum. Bu bütün meslektaşlara da naçizane tavsiyem.

        Diğer Yazılar