Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kariyerinin zirvesindeyken, en çok para kazanacağı dönemde kendisini sosyal sorumluluk projelerine adayan kaç profesyonel yönetici vardır? Benim aklıma kimse gelmiyor. “Ferrari’sini Satan Bilge” kitabından esinlenen birkaç yerli örnek biliyorum ama, onlar da kendi yaşam döngülerine maksimum katkı sağlamak için işi gücü bırakmışlardı.

        Yani başkalarına faydalı olmak, kendi uzmanlıklarını toplum yararına sunmak için değil...

        1967 yılında kuruşuna Vehbi Koç’un önderlik ettiği Türkiye Eğitim Vakfı’nın (TEV) yeni genel müdürü Yıldız Günay; girdisi “para” olan ekspertizinde “çıktıyı” farklılaştıran ender bir örnek olarak karşımıza çıkıyor, “Gönülden vermek mutluluktur” diyor.

        Üsküdar Amerikan Lisesi’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı endüstri mühendisliği lisans eğitimi ve ekonomi yüksek lisansı Günay’a, 22 yıllık kariyerinde Citibank ve Cargill gibi küresel firmaların finans bölümlerinde yükselmenin yolunu açmaya yetiyor; artıyor bile...

        Size bu artan bölümü yazacağım. İlkokul çağlarına döneceğim. Temel eğitimin “kavramının” bir insanın yetişmesinde ne kadar önemli olduğunu anlatacağım.

        PAŞA TORUNU, PARA PUL DEMEDİ

        İlk ve ortaöğrenim çağında hepimiz yeteneklerimize ve ilgimize göre bir “faaliyet kolu” seçer ve orada sosyal çalışmalar yapardık. Oldum, bittim; “kültür ve edebiyat” ya da “tiyatro” kollarında çalıştım. Hem de büyük bir enerjiyle... Neredeyse kariyerimi bu çalışmalar yönlendirecekti, 12 Eylül faşizmi sanata darbe vurunca dümeni gazeteciliğe kırdım...

        Aynı yıllarda “Kızılay Kolu” ekseriyetle öğretmenlerimiz tarafından belirlenirdi. Kızılay Kolu’na seçilenler, okulda ellerinde sarı zarflarla dolaşıp ya pul satar ya da para yardımı toplarlardı...

        Çocuk ruhumuzda sınıflar arası eşitsizliğin açtığı yaraya, Kızılay zarfının içine koyduğumuz üç-beş kuruşla pansuman yapardık...

        Günay’ın öyküsü beni bu anılara götürdü...

        Günay, Cargill’in finans şirketi Black River’ın Genel Müdürü olarak gittiği Güney Afrika’da, merkez bankası başkanıyla yemekteyken headhunter şirketi Egon Zehnder’den gelen bir telefonla, TEV Genel Müdürlüğü teklifini aldığını söylüyor.

        Oysa 45 yıllık vakıfta, benzer kurumlarda olduğu gibi hep emekliler bu koltuğa oturmuştu... Değişen yaklaşımı sorduğumuzda, “Benim durumum şöyle...” diye başlıyor anlatmaya:

        “1970’lerde Kızılay İstanbul Şube Başkanı ve Emekli Koramiral Kemalettin Bozkurt‘tu. Kurtuluş Savaşı öykülerini dinleyerek büyüdüm. Her yıl benden yardıma muhtaç 3 çocuk getirmemi isterdi. Çocukların ayakkabılarına, kalemlerine bakardım... O yıllarda mozaik pasta yapmasını öğrendim, satar, bağış yapardık. İnsanın doğasına dönme ihtiyacı oluyor. Bana da bu hissiyat gelmişti, bir sosyal sorumluluk projesinde yer almak istiyordum...”

        ‘ENERJİNİZE BUGÜN TALİBİZ!‘

        Günay, TEV’in 2 yönetim kurulu üyesinden sonra Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ile yaptığı görüşmenin 2-3 saat sürdüğünü söylüyor.

        11 yaşındaki oğlu ile yaşayan ve hem anneden, hem de babadan paşa torunu ve TSK’da doktor bir babanın kızı olan Günay, önce Koç’a “5-10 sene sonra olsaydı, henüz iş kariyerimde ilerliyorum...” karşılığını veriyor.

        Koç’tan aldığı “Bugünkü enerjinize, bugün talibiz“ yanıtından çok etkileniyor ve işyerinden ayrılıp, TEV’e geçmeye karar verirken, içinden “Hay Allah... Yarın bu teklif gelmeyecek” korkusu yaşıyor.

        TEV’e bugüne kadar bağış yapan ve yüzde 62’si kadın olan bağışçılara baktığımızda karşımıza idealist ruhların çıkması tesadüf olmasa gerek!..

        TEV’in Van’da okul yaptıran bağışçısı, 21 yaşında ilkokulu dışarıdan bitirmek zorunda kalan emekli hemşire İfakat Yavuz’du...

        Son ve 1000’inci bağışcısı da emekli tarih öğretmeni Berna Peynirci olmuş...

        Bu yazıyı okuyunca, “öğretim camiası” kavramının, “veli, öğrenci ve öğretmen” ile birlikte ele alınması gerektiğini düşündüğünüzü tahmin ediyorum...

        Diğer Yazılar