Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çok enteresan günlerden geçiyoruz… Zor ve ilerideki yıllarda yeni nesillerin kulaklarını dört açıp dinleyeceği günler.

        Daha evvel de yazmıştım… Çok isterdim uzmanı olmayı ama değilim. Ekonomiyi ancak genel görünümünü değerlendirebilecek kadar biliyorum. Elbette ki değer verdiğim, bilgisine, tecrübesine güvendiğim iktisatçıların özellikle son günlerde yaptıkları analizleri elimden geldiğince takip etmeye ve ülke ekonomisinin geldiği bu noktayı mümkün olduğunca doğru okumaya çalışıyorum.

        Ancak bu okumalarım yine de benim bir yol gösterici gibi yazılar döşenmeme yetmiyor.

        Yetemez de zaten… Zira ülkemizin ekonomisinde şu son günlerde yaşanan dalgalanma sıradan bir durum değil.

        Bir kere en başından şunu söylemem gerekiyor; “Ekonomideki bu durumu yaşayan tek dünya ülkesi Türkiye değil!”

        Bilen biliyor ki, şu anda bütün dünya dalgalanıyor.

        Birçok dev ülkeyi içine almış çok ciddi bir ticaret savaşı yaşanıyor.

        Yani, ABD Doları karşısında değer kaybeden tek para birimi Türk Lirası değil.

        3.2 trilyon dolara yakın rezervi ile tüm dünyaya meydan okuyan Çin bile şu aralar dolarla başa çıkamıyor. Çin’in para birimi yuan da Türk Lirası karşısında değer kazanıyor gibi görünse de Avrupa Birliği para birimi euro da dolar karşısında günbegün değer kaybediyor.

        Tabii sadece dolar kuru ile ilgili değil dünya çapındaki bu ticaret savaşının nedeni.

        Bankacılık da zor durumda. Birçok ülke bu krizi aşmak için habire faiz artırıyor. Yanı başımızdaki İran’ın yaşadıklarını yazmama gerek yok ama onların durumu bizden daha vahim. Yaklaşık 1 yıldır ciddi bir krizle boğuşan İran’a, bir de ABD üzerinden gelen ambargoların İran’ı çok büyük bir uçuruma sürüklediğini bilmeyen yok!

        O nedenle; "Kurdaki hareketliliği sadece Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyorlar, şeklinde okumak doğru değil” diyorum.

        Elbette nedenlerden biri.

        Kesinlikle ABD’nin başını çektiği ve parasıyla tüm dünyada hegemonya kurmaya çalışan batılı ülkelerin Türkiye’ye karşı özel bir husumeti var ama tek neden bu değil.

        Mutlaka bu krize bizim de tutulmamızın bizden kaynaklı sebepleri var. Nihayetinde sağlam, ayakları yere basan çok güçlü bir ekonomimiz olsaydı bu kriz de evvelki krizler gibi bizi teğet geçerdi.

        Geçmedi…

        Bu defa bizi aldı pençesine.

        Ve görünen o ki bir süre daha böyle devam edecek durum.

        İşte burada bize düşen sorumluluk ne onu bilmemiz gerekiyor.

        Dün bu konuda tüm topluma örnek olacak en ilkeli tavrı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener gösterdi.

        Her türlü küstahlık ve şımarık tavrı takınıp aklınca Türkiye’yi terbiye etmeye çalışan ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye ile ilgili attığı tweet üzerine Akşener’in; “Sonuna kadar hükümetimizin yanındayız!” tavrını göstermesi gerçekten ayakta alkışlanacak bir hareket oldu.

        Bir hemcinsi olarak kendisini kutluyor ve herkesi Sayın Akşener gibi sağduyulu olmaya davet ediyorum.

        Ve muhalif tüm siyasilerin de yaşanan bu kaostan beslenmeyi, siyaseten nemalanmayı bir kenara bırakıp, Akşener’in aldığı bu halis tavrı örnek almalarını öneriyorum.

        İşin şakası yok!

        Ortada ciddi bir kriz var ve herkes bilmeli ki bu kriz boğarsa sadece AK Partilileri ya da onlara oy verenleri boğmaz, herkesi boğar! Tamamımızı!

        ***

        Ayasofya ya da Sultanahmet’i seyre durmak bu kadar ucuz olmamalı!

        Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemiyorum ama evvelden sürekli şikayet ettiğim bir şey bu aralar pek olmuyor.

        Eskiden hangi ortama girsem tek konuşulan konu siyaset olurdu ve genellikle de o ortamlarda sohbetlerin sonu tatsız tuzsuz biterdi.

        Şimdilerde öyle değil ama.

        Konuşulan konu sadece Türkiye ekonomisi oluyor ve en azından benim bulunduğum ortamlarda hangi görüşten olursa olsun, hangi partiye oy verirse versin insanlar ekonominin düze çıkması için kendine göre öneriler sunuyor.

        Mesela geçenlerde turizm beldesi Sultanahmet’te bir davetteydim.

        Ayasofya Müzesi’ne nazır, Sultanahmet Camii’ni de gören AND adlı bir butik otelin terasındaydık.

        Her gün davet edilsem, bırakın yemeyi içmeyi filan, sırf o muhteşem manzarayı seyretmek için gideceğim o otelin sahibi de vardı masada ama Sultanahmet’teki başka otellerin işletmecileri de vardı.

        Çok mistik ve olağanüstü bir manzara eşliğinde yemeğimizi yerken, sohbet de tamamen turizm üzerinden yürüdü.

        Atmosferin etkisi ile olsa gerek turizm ile ilgili projeler, fikirler havada uçuşup durdu.

        Otel işletmecileri sorunlarını anlattı ve çözüm için neler yapılabileceğini söylediler.

        Odaların doluluk oranı ile ilgili sorun yok. Neredeyse tüm oteller tam kapasite ile hizmet veriyor tarihi yarım adada.

        Ancak hizmet bedeli çok çok düşük.

        Kulaklarıma inanamadım duyduğum rakamlar karşısında.

        Videosunu sizinle paylaşıyorum değerli okurlarım.

        Mesela dünyada eşi benzeri olmayan böyle bir manzarayı izleyen bir odanın fiyatı 1000 eurodan aşağı değildir. Olması gereken rakam budur yani ama bu gördüğünüz manzarayı izleyen odanın fiyatı ne biliyor musunuz?

        50 Euro!

        Evet yanlış duymadınız.

        Sadece 50 Euro!

        O kadar içim acıdı ki bu rakamları duyunca. Ve o nedenle de çiçeği burnundaki Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Ersoy’a; “Fiyat politikalarının değişimi ve acil çözüm üretmeleri için” çağrıda bulunmak istedim.

        Bu arada şunu da belirtmemde fayda var. Daha evvel Bodrum'da da görüştüğüm turizmciler de Sultanahmet’tekiler de Bakan Mehmet Ersoy ile ilgili çok pozitif görüşlere sahipler.

        Güven duyuyorlar Ersoy’a ve bir bilen olduğuna olan inançla da turizmde çok şeyi başarıp, yapabileceğine inanıyorlar.

        Mutlaka Sultanahmet ve civarının turizm ile ilgili sorunlarından haberdardır Sayın Bakan ama ben de naçizane tekrar hatırlatmak istedim.

        Biz bu kadar ucuz olmayı hak etmiyoruz kesinlikle.

        Bizim tarihimiz, bizim geçmişimiz, bizim eserlerimiz bu kadar değersiz değil.

        Haksız mıyım?

        Diğer Yazılar