Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir İstanbullu olarak utanarak yazıyorum şu cümleyi…

        Çok samimiyim ama…

        Türkiye’nin değil, dünyanın en eski kulelerinden biri olan Galata Kulesi’ne ilk kez evvelki gün çıktım.

        Belki bin defa etrafını dolanmışımdır.

        En az 100 defa o kulenin sağında solunda bulunan kafelerde, restoranlarda oturmuşumdur.

        Dibinde en az 10 defa fotoğraf çektirmişimdir.

        Ama içine girip de tepesine çıkmamışımdır.

        Çok defalar niyetlendim.

        Hatta bir iki defa turistlerle beraber kuyruğa da girdim…

        Ya birlikte olduğum arkadaşım beklemekten sıkıldı ya da başka bir şey sebep oldu geri çıktım kuyruktan…

        Velhasıl… Bir neden, bir bahane Galata Kulesi’nin içine girmeme hep engel oldu.

        Önceki gün Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un davetine icabet edip…

        Bir de diğer katları filan dolaşmadan buluşma noktamız olan son katına çıkınca…

        Şunu anladım ki; Benim bugüne kadar çıkmamamın nedeni tamamen kendi psikolojimle alakalı.

        Çünkü ben de yükseklik fobisi var.

        Yüksek bir balkondan ya da pencereden dahi aşağıya bakamam.

        Bakmayı bırakın bir yana… Biri bakınca ya da aşağı sarkınca filan feryat figan bağırırım…

        (Belki gülüyor bazılarınız bu satırları okurken ama bunun temelinde çok acı bir hikaye var… 9 yaşındaydım… Apartmanımızın bahçesinde oyun oynuyordum… En üst katta yaşayan hem komşumuz hem de uzaktan akrabamız olan ailenin 4 yaşındaki oğlu pat diye önüme düştü. Çocuk oracıkta can verdi. Çok acıydı. Korkunçtu… Ve maalesef yaşadığım o travmayı bir türlü aşamadım, atlatamadım. O nedenle de yüksek bir yere çıkınca aşağı bakmam, bakınamam ve dahası bakınmaya kalkanı da bağır çağır engellemeye çalışırım…)

        REKLAM

        Uzatmayayım…

        Önceki akşam şu anda Bakan Mehmet Ersoy’un danışmanı olan eski meslektaşım Tayfun (Topal) yenilenen Galata Kulesi’nin tanıtım toplantısına davet ettiğinde kalktım gittim.

        Ve bir İstanbullu olarak Yahya Kemal Beyatlı’nın şu dillere destan şiirindeki dizeleri içtennn bir şekilde hissedebilmek ve; "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! diyebilmek için de çabaladım.

        Tabii kolay olmadı pek.

        Sağolsun başta Yayın Yönetmenim Yavuz Barlas ve kardeş kanalımız Bloomberg’in Genel Müdürü Alican Türkoğlu olmak üzere gazeteci ve bakanlık çalışanı arkadaşların desteği ile kulenin balkonuna çıkarak (ama tabii İstanbul arkamda olacak şekilde) bir iki kare fotoğraf çekilebildim…

        Bakan Mehmet Ersoy’la da bir biçimde aynı karede yer almaya çalıştım…

        Ama şu oldu…

        Bir türlü aşamadığım travma sayesinde Galata Kulesi’ndeki dönüşümle oraya davet edilen diğer tüm gazetecilerden daha fazla ilgilendim.

        Çoğu haklı olarak kuleden muhteşem görünen İstanbul’u seyretme keyfine daldıklarından…

        Ben sadece kulenin içiyle ilgilenmek durumunda kaldım.

        Uzun uzun anlatmayacağım.

        Çünkü anlatılmaz… Gidip görmek, yaşamak lazım…

        Tek kelime ile muhteşem bir iş çıkarılmış.

        Önceki halini bizzat görmek nasip olmamıştı ama bakanlık tarafından hazırlanan kitapçıkta kullanılan materyaller, kulenin önceki ve sonraki hali arasındaki inanılmaz farkı gözler önüne seriyor.

        Katları tek tek gezdim.

        Ve üstelik adaşım olan restorasyonun başındaki Türkiye’nin tek restoratörü olan Mimar/Müteahhidi Sevilay Tuncer ile.

        Çok dayak atıldı bu çalışma sırasında Bakan Mehmet Ersoy’a ve ekibine.

        REKLAM

        Özellikle hiltili çalışma yüzünden.

        Ben de ilk duyduğumda hem şaşırmış hem de hiddetlenmiştim.

        Ancak hiltinin kullanımı boşa değilmiş.

        Kule 1964-67 arası esaslı onarım görmüş.

        Ve sonrasında da defalarca.

        Yapı eski tabii.

        Yapım yılı 528…

        Bizans İmparatoru Anastasius tarafından Fener Kulesi olarak inşa edilmiş.

        1453'te yükseltilmiş.

        1875'te fırtınada külahı devrilmiş.

        1965'te başlayıp 1967'de bitirilen onarımla da bugünkü görünümü sağlanmış

        Depremler dolayısıyla hasar aldıkça özgün taşlar yerinden oynamış.

        Bazı eski kafalarda bu oynamaları düzeltmek için beton kullanmış.

        Sözüm ona restore etmeye çalışmışlar ama orijinalin yani özgün taşın üzerini betonla kaplamışlar, yetmemiş güzel de kalın kalın sıvamışlar…

        Bu arada sadece beton olsa iyi.

        Mobilya, fayans ve çelik…

        Ne ararsınız kullanmışlar o vakitler.

        Velhasıl kelam…

        Hilti o betonları kazımak için mecburen kullanılmış.

        Yiğidin hakkı yiğide…

        Katılan tüm gazeteciler gördü ki…

        Bu son restorasyonda kulenin orijinaline en yakın hale dönüşmesi için elden gelen esirgenmemiş.

        Çok güzel olmuş.

        Mistik ve estetik bir hava var.

        Gören her yabancı ziyaretçiye hayran bıraktıracak bir yapıya dönüşmüş Galata Kulesi.

        Bu aralar İstanbul’da hava sıcak o yüzden gezerken biraz piştik ama…

        Ben sizin yerinizde olsam…

        Az serinlik başlayınca…

        Giderim Galata Kulesi’ne…

        Ve ilk kattan başlarım gezmeye…

        Sonra da Yahya Kemal’in dizelerinde olduğu gibi; “Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul!” demek için o en son katına kadar çıkarım…

        Tayfun da olmasa bizi bir araya getirecek adam yok!

        Tayfun da olmasa bizi bir araya getirecek adam yok!
        0:00 / 0:00

        Çok da yıllar önce değil yani…

        10 yıl önce filan.

        Bir basın toplantısı, siyasilerin tertiplediği bir organizasyon olduğunda…

        Hangi gazetede olduğu mühim değil…

        Tüm gazetelerin yazarları, yöneticileri davet alırdı.

        Hiç mühim değil hangi görüşte olduğu filan…

        Birçok gazete/TV yöneticisi, muhabir, köşe yazarı, kameraman bu vesile ile bir araya gelirdi.

        Artık olmaz olmuştu.

        Bitmişti o işler.

        Her siyaset kendine yakın, taraf olanları davet etmeye başlamıştı.

        Toplumdaki kutuplaşmanın bin beteri vardı yani.

        Eski dostu, arkadaşı olan Mehmet Nuri Ersoy’un Kültür ve Turizm Bakanı olması ile birlikte bizim sektörün emektarlarından Tayfun… Tayfun Topal girdi işin içine.

        Bab-i Ali’nin köklü geleneği geri geldi.

        Pandemi öncesi son iş seyahatim Kars’a olmuştu.

        Yine Bakan Mehmet Ersoy’un mihmandarlığında.

        O gezide de hemen her yayını temsil eden arkadaşlar vardı.

        Öyle özlemiştik ki o eski buluşmaları…

        Tadına doyamamıştık.

        Galata Kulesi’nin tanıtım toplantısında da aynı manzara ile karşılaşınca…

        Sadece benim değil… Katılan bütün meslektaşlarımın içine bir güzellik, umut doğdu.

        Hürriyet’i Ertuğrul Özkök, TRT’yi Ersoy Dede, Fox’u Doğan Şentürk ve İsmail Küçükkaya, Star Gazetesi’ni Hikmet Genç, Sabah’ı Dilek Güngör, Sözcü’yü Deniz Zeyrek, İsmail Yılmaz, Yeni Şafak’ı İbrahim Karagülle, NTV’yi Nermin Yurteri, Habertürk TV'yi Kürşad Oğuz, Milliyet’i Özay Şendir yetişseydi Cumhuriyet’i temsilen Aykut Küçükkaya oradaydı…

        REKLAM

        Affetsinler şu an aklıma gelmeyen daha başka isimler de vardı tabii…

        Özetle…

        Galata Kulesi efsaneydi ayrı konu ama kutuplaşma dolayısıyla kuzey/güney gibi pozisyonlarda olan biz gazetecilere bu buluşma acayip iyi geldi.

        Ama çok iyi…

        Tek canımı sıkan şey…

        Ertuğrul Bey’in fırsatını bulduğunda çektirdiği şu meşhur “tarz” fotoğraflarından içine hepi topu 6 kadın gazeteci olan bizden birinin davet edilmemiş olması...

        Hadi Özkök düşünemedi filan...

        Diğer arkadaşlar niye akıl edemedi...

        Yanlış anlaşılmasın... Kıskandığımdan filan değil... Her konuştuklarında, yazdıklarında kadın/erkek eşitliğinden dem vuran, sağlanması hususunda topluma akıl veren, yol gösteren erkek meslektaşlarımızın bile bazen nasıl bencilleştiklerini ve karşı cinsi yok sayabildiklerini ispat için koyuyorum Galata Kulesi'nin tepesindeki bu manzarayı....

        Diğer Yazılar