Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞLIKTA okuduğunuz bu tezin anlamı çok açık; AK Parti'nin "350 üstünde bir vekil ile seçimi bitirip bitiremeyeceği", CHP'nin değil, MHP'nin alıp-alamayacağı oylar ile belli olacak!

        Sevgili dostlar, seçim analizi yapanların yanlış saptamalarını görünce özellikle "simülasyonlar ve matematiği" ile uğraşan biri olarak bazı tespitlerimi sadece veriler ve bilimsel bir bakış açısı eşliğinde sizlere aktarmak istiyorum:

        1- Bu seçimde AK Parti ile yarışacak olan parti CHP gibi görünse bile, "vekil dağılım matematiği" gereği asıl rakip MHP.

        2- CHP'nin %X üzerinde artacak "birkaç puan oyu" AK Parti vekil sayısını asla etkilemeyecek.

        3- Vekil dağılımını değiştirecek hatta tamamen dağılımı düzenleyecek "marjinal puanlar" MHP'nin oy oranı ile "şekillenecek"!

        4- Baraj altında kalan bir MHP, AK Parti için 350 üzerinde sayıyı yukarı taşırken, barajı geçen ve özellikle % 1015 arasında yukarı zorlayan bir MHP; "vekil dağılımını" kökten değiştirecek.

        5- Bu seçim için "kritik" olan kazanmak değil. AK Parti "seçimin kazananı" olacak ama kritik soru" Anayasa değiştirecek çoğunluk" sağlanabilecek mi sorusunda gizli olacak.

        Sonuç: Bu seçimi AK Parti-CHP arasında "simüle edenler" bence modellemede ciddi bir hata yapıyorlar. Bu seçimin kritik partisi MHP... Olaya matematik denge ve özellikle "birkaç puanın" yaratacağı veya götüreceği "marjinal fayda" açısından bakanlar daha net bir görüşe sahip olabilirler...

        Üstat gazeteciler neden susuyorlar!

        BUNDAN haftalar önce bir çağrı yapmış ve "her meslek kuruluşundaki" her anlamdaki "örgütlenmeyi" ortaya çıkarma adına "üstat kardeşlerimize de" çağrı yapmıştım... Bu çağrıyı yaparken de şu satırları kaleme almıştım: "...gazeteci 'bağımsızdır'! Gazeteci 'kimseden emir almaz'! Gazetecinin 'organik bağı yoktur, olmaması gerekir'! Gazeteci 'aklını, ruhunu ve en önemlisi düşünce özgürlüğünü kimseye emanet etmez'"...

        Sevgili dostlar, o günden bugüne "kardeşlerimizden" bir ses gelmedi. Türkiye "Emniyet Teşkilatı'ndan, basınına, basınından ordusuna" her türlü "teşkilatlanma" çalışmasını sorgularken, "üstatlardan" konu hakkında tepki gelmedi...

        Bu "sessizlikten" yola çıkarak konuyu bir kez daha gündeme taşımak ve detaylandırmak istiyorum...

        Soralım: Neden "masonlar"?

        Elimden geldiğince arz edeyim...

        Sevgili dostlarım, "hür ve kabul edilmiş masonluk mesleğinde" olduğu gibi "hayatı" etkileyen "usta-çırak-kalfa" ilişkileri, bazı mesleklerin "icra edilmesinde" açıkça belirtilmelidir! "Gazeteci" aynı zamanda "mason" ise; bunu bilerek o "kişiyi takip" etmek okuyucunun veya izleyicinin hakkıdır!

        Nedeni de çok açık:

        Mason, "ham taşını yontma yolunda" özellikle tekamül süresinde ustalarına karşı "teslimiyet" içindedir, mason "felsefe localarındaki" yolculuğunda da "bu algılamayı ve bağımlı sorgulamayı" hisseder. Bu bir "inisiasyon" yani "indoktrinasyon" sürecidir. Mason, kendisine verilenleri bazen sorgulamadan kabul eder bazen çok sıkıntılı günler sonucu "sindirebilir"!

        Sonuç: Herkes "gazeteci olabilir" ve haber alma özgürlüğümüze kendi çapında hizmet verebilir... Ama bunun bir şartı olmalıdır ve bu şart da "özel durumlarını" haber verdiklerine açıklamasıdır! Bu bağlamda "Hiram Usta'nın inisiyeleri", hür ve kabul edilmiş masonlar olabilirler ama "hür ve kabul edilmiş gazeteciler" olarak görev yaptıklarında "bu özelliklerini" de açıkça ortaya koymak zorundadırlar!

        Son söz ve önemli çağrı: Bağlantılı oldukları "organizasyonlar" olan bütün gazetecilere seslendiğim gibi Türkiye'deki bütün "mason gazetecilere de"

        bir kez daha sesleniyorum: Kimler olduğunuzu "kendiniz açıklayın, evet ben buyum diyerek" sizi takip edenlerin de bunu bilme haklarına saygı duyun! Sizi takip edenler, "tam olarak kim" olduğunuzu sizi bilerek takip etsinler!

        Diğer Yazılar