Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan Huzurlu bir hayatın sırrı: Güzel ahlak

        M. Fatih ÇITLAK/GAZETE HABERTÜRK

        Kur'ânı Kerîm’in ve Efendimiz’in (SAS) hedef olarak gösterdiği insanca yaşama şeklidir güzel ahlak.

        İnsan yaratılış icabı diğer canlılarla birçok özellikte benzeşir. İnsanı canlı mahlûklardan ayıran en önemli vasıflardan biri de ahlaktır. Ahlak hafife alınacak bir mesele değildir. Kâinatta insanın etrafını bozmadan ve kendisi de dejenere olmadan yaşayabilmesi ve huzurlu olabilmesi ahlakla mümkündür.

        Peki, nedir ahlak? Yani biz ahlaklı, terbiyeli-terbiyesiz, edepli-edepsiz dediğimizde neyi kastederiz? Hemen hemen birço- ğumuzun bu hükümleri vermesindeki en önemli rolü kendisine çirkin gelen yahut güzel gelen şeyleri değerlendirmesinden ibarettir. Halbuki iş bununla sınırlı değildir. Ahlak; Cenab-ı Hakk’ın insana lütfettiği, insanca ve kul olarak takınması gereken ilahi bir elbisedir.

        İbadetler insana hem dünyada hem ahirette lazım olan güzel ahlak neticelerini vermektedir. Kul, Allah Teâlâ’ya yaklaştıkça üzerindeki ahlaki güzellikler daha da belirgin bir hal alır. Kulların ve Hakk’ın rızasına kavuşan bu kişi dünya ve ahiret saadetine erişmiş olur. Eğer ibadetler yani namaz, oruç, sadaka, hayır ve hasenat insana güzel ahlâk olarak dönmüyor ise ya ibadette taatta bir eksiklik vardır ya yenilen lokmalara haram karışmış yâhut ibadetlere başka niyetler karışmıştır.

        Allah (CC) için yapılan ibadetler zikir, şükür ve güzellikler insanın kalbini yumuşatır, ruhunu kuvvetlendirir, kişiyi ulvi âlemlere yükseltir. İnsan böylece ahlakı aramakla meşgul bile olmaz. Yaptığı ibadetlerde samimi ise güzel ahlak onu bulur ve o insanın hayatına yerleşir. Ama bu aradaki geçişi sağlamak için çok ama çok önemli bir mesele vardır.

        O da Efendimiz’le (SAS) ilmen, maddeten, kalben, ruhen, aklen buluşmaktır. Bu buluşmalardan birisi eksik kalırsa bir kıyafetteki eksik olan bölüm gibi sırıtır yahut insanın üzerine tam oturmaz. Güzel ahlak Allah’ın (CC) kulu ve Efendimiz’in (SAS) ümmeti olduğumuzun en önemli nişanesidir.

        GÜZEL AHLAKIN VAZGEÇİLMEZ UNSURU: ANNE-BABAYA SAYGI

        Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk kendisine şirk koşulmamasını ve bunun ne kadar büyük bir günah olduğunu beyan ettikten sonra insan öldürmemeyi ve anneye, babaya asi olmamayı zikreder. Anne-babaya hürmetsizlik insanın yaratılış sırrındaki temelleri etkiler. Anne ve baba kişinin kendi seçtiği insanlar değildir. Allah (CC) tarafından tayin edilir. Dolayısıyla bu hukuku gözetmek aslında yaratılışla alakalı sorunları çözmeye yardımcı olur.

        Anne-babanın çocuk üzerinde çok büyük hakları vardır. Tabii ki bir çocuğun da anne-babanın üzerinde hakları bulunmaktadır. Fakat sırayla gidersek anne-baba, Allah Teâlâ’nın koruması altındadır. Akıl ve îmân sahibi bir insan anne-babasının duâsını almaya ve onların rızasını kazanmaya gayret eder.

        Anne-baba çocuklarını Allah Teâlâ’nın inancına karşı olabilecek bir harekete yöneltmediği mühletçe sözleri ve istekleri dinen yerine getirilmesi gerektir. Büyükler şöyle der. Mesela baba veya anne “Ben şuraya gidip içki içeceğim” dese, çocuğundan kendisini götürmesini istese kişi bunu yapmakla mükellef değildir. Fakat orada falan saatte işinin bittiğini söyleyip kendisini gelip almasını söylerse kişi bu sözü yere düşüremez, itaat etmekle mükelleftir. Gene annebaba Allah’ın (CC) haram kıldığı bir şeyi teklif edip “Şayet bunu yapmazsan sana hakkımı haram ederim!” derse bu sözün hiçbir hükmü yoktur. Çünkü haram, helal ve hak kavramları Allah’ın (CC) koyduğu ölçülerdir. Allah’ın (CC) razı olmadığı bir yerde bu ölçülerin gündeme getirilmesi kuru bir hileden ibarettir.

        Efendimiz (SAS), “Annesi, babası hayattayken cenneti kazanamayanın burnu yerde sürtülsün!” buyurarak ikazda bulunmuştur. Dolayısıyla kişiye ebeveynlerini hoşnut etmek, onlarla kırgınlık, küskünlük olmadan saygı çerçevesinde hareket etmek hem İslami hem de insani açıdan çok büyük bir sorumluluktur. Ayrıca unutulmamalıdır ki namaz kılan her mü’min muhakkak bu ibadet sırasında anne-babasına duâ etmektedir. Cenâb-ı Hakk bizleri anne ve babalarını memnun eden ve onların rızalarını kazanan kullarından eylesin.

        GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

        SORU-CEVAP

        -Çocuk emziren anne oruç tutabilir mi? Tuttuğu orucun sütüne ve çocuğuna sakıncası olur mu?

        Hâmilelik hâlinde kadın kendi hayatından veya çocuğun hayatından şüphe eder yani tuttuğu oruç kendisine veya çocuğuna zarar verecek durumda olursa ya da bu kadın çocuk emziriyorken bu durumlar geçerli ise oruç tutmayabilir. Bu durumdaki kadınlar daha sonra oruçlarını kaza ederler. Bu kadınlar oruçlu halde iken kendi hayatlarını veya çocuklarının hayatını tehlikeye düşürecek bir durum oluşursa iftar edebilir yani oruçlarını bozabilirler. Bu bozmadan dolayı da kefaret gerekmez, yalnızca o gün tutamadıkları orucun yerine bir günlük kaza orucu tutarlar çünkü bu durum zaruretten ortaya çıkmıştır.

        AYET-İ KERİME

        “Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana duâ edince, duâcının duâsını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.”

        (Bakara-186)

        Bu ayet-i kerime çok ilginç bir noktaya dikkat çekmektedir. Genelde Kur’ân-ı Kerîm’de Efendimiz’e (SAS) soru yöneltildiğinde Cenâb-ı Hakk “De ki” şeklindeki beyanla cevap getirir. Fakat bu âyet-i kerîmede Allah Teâla kulları ile arasında nasıl bir yakınlık olduğunu gösterircesine arada “De ki” tabirini dahi zikretmemiştir. Doğrudan “Ben onlara yakınım” buyurmuştur. Düşünenler için arz ederim.

        HADİS-İ ŞERİF

        “Kıyamet günü, mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla Hazretleri, çirkin düşük söz ve davranış sahiplerine buğzeder.”

        Hadîs-i ŞerîfTirmizî, Ebu Dâvud

        “Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır. Cemaatte bulunan bazıları ‘Ey Allah’ın Resul’ü (SAS)! Yüksekten atanlar kimlerdir?’ diye sordular. Efendimiz (SAS), ‘Onlar büyüklük taslayan kimselerdir!’ cevabını verdi.”

        Hadîs-i Şerîf-Tirmizî

        “Mü'minler arasında imanca en kâmil olanı, ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız da eşlerine hayırlı olandır.”

        Hadîs-i Şerîf Tirmizî, Ebû Dâvud

        MESNEVİ'DEN

        Katır deveye dedi ki: “Ey güzel yol arkadaşım! Yokuşta da, inişte de, en dar yolda da güzelce geziyor, her yerden geçiyorsun, hiç düşmüyor ve yere kapaklanmıyorsun. Ben ise yolunu şaşırmış kimseler gibi tepe taklak yuvarlanıp gidiyorum. Yol kuru olsa da çamurlu olsa da ben hep yüzüstü düşüyorum. Bunun sebebinin ne olduğunu anlat da ben de nasıl yaşamam gerektiğini öğreneyim.”

        Deve cevap verdi: “Benim gözüm senin gözünden daha parlaktır ve iyi görür. Ayrıca boyum senden uzun olduğundan daha yükseği görürüm. Yüksek bir dağa çıkınca da patikanın sonunu görürüm. Cenâb-ı Hakk gözüme bütün yolların iniş ve çıkışını gösterir. Ben de adımlarımı yolu görerek atarım. Onun için düşmekten kurtulurum. Sen ise üç adım ötesini göremezsin. Bir yere giderken kör adam ile gören adamın hâli aynı olur mu?”

        Bu hikâyedeki katır ahlaksız, geçimsiz ve dikkatsiz olan kimsedir. Deve ise yumuşak huylu ve güzel ahlâk sahibi kişidir. Nitekim bir hadîs-i şerifte “Mü’minler yumuşak huylu olurlar ve güzelce yürüyen deveye benzerler” buyurulmuştur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ