Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugünün mevzusu; Jean Genet ve DJ Psikolog Cenk Erdem’in yeni albüm projesi ve yeniden İstanbullular’la buluşacak olan İzmir Yenikapı Tiyatrosu…

        “Niçin daha fazlasına sahip olmam gereksin ki? Benim fakirliğim meleklerin fakirliğinden. Maddi nimetler ve diğer bütün mülkiyetler, hiç umurumda değil. Eşyalara, mala mülke sahip olmak, lüks içinde yaşamak için nasıl bir ihtiyaç duyayım ki? Yazıyorum, bu da bana yetiyor.” Diyor, 1910 yılında, Parisli bir fahişe olan annesi tarafından kimsesizler yurduna bırakılan ve ömrünün uzun bir bölümünü hırsızlık ve fahişelik yaparak geçiren Fransız düşünür, oyun, deneme ve roman yazarı, şair, politika aktivisti Jean Genet. Daha çok tiyatro metinleriyle nam salan Genet, 1986 Nisan’ında, bu dünyaya veda ederken ‘suç her zaman tahrik etmiştir beni’ tanımıyla düsturları bozuyor. Sartre’ın; “Şeytanını bize bulaştırarak Genet, kendini ondan uzaklaştırır. Kitaplarından her biri, şeytandan arındıran bir

        işlem, bir psikodramadır” dediği, meraklılarının, ‘Zenciler’, ‘Balkon’ ve ‘Gülün Mucizesi’ adlı eserleriyle tanıdığı Genet, ‘Hırsızın Günlüğü’ adlı kitabında: ‘Bu günlükte, beni hırsızlığa iten nedenleri gizlemek istemiyorum; bu nedenlerin en basiti karnımı doyurma zorunluluğu idi; ama seçimime hiç bir zaman başkaldırma, acı, öfke ya da herhangi bir benzer duygu eşlik etmedi. Tam tersine, serüvenimi çılgınca bir özenle, ‘kıskanç bir özenle’ sevişmek için bir yatak, bir oda hazırlar gibi hazırladım…” diye karşılığını veriyordu, hayatın ve insanların.

        BİR HAPİSHANE VE GENELEV ARASINDA

        Peki, Genet’in 1956’da kaleme adlığı tiyatro oyunu ‘Balkon’u hatırlıyor musunuz! Hani hikâyenin büyük bir kısmının, Madam’ın ‘illüzyonlar evi’ dediği, özel bir genelevde geçtiği, memleketim topraklarında ise 1998 yılında, Tiyatro Stüdyosu’nun sahnelediği Balkon… Başar Sabuncu’nun dilimize çevirip, yönettiği, Selim Atakan’ın müziklerini üstlendiği, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Ahmet Levendoğlu, Derya Alabora, Güven Kıraç ve Bülent Emin Yarar gibi usta isimlerin rol aldığı ‘Balkon’, bu yıl Yiğit Sertdemir’in yönetmenliğinde, İlyas Odman’ın koreografisinde, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Öğrencileri tarafından yeniden sahnede. ODTÜ Tiyatro Şenliği’nde tiyatro tutkunları ile buluşan Sertdemir imzalı Balkon’u dikize yatma şansım olmadı, fakat Başkentli bir üstadın belleğinden dökülen tümce; ‘pürüssüz bir iş olmuş…’tu. Bu minvalde de, çoktan İstanbul ajandasında, muhakkak görülmeli notumu aldım. Yerleşik düzeni ve ahlaki değer olarak kabul gören tanımları, hiçe sayan ve aslında bunlara sığınmanın da bir tür ahlaksızlık ürettiğini savunan, ‘Hırsızlara, hainlere, katillere, kalleşlere sonsuz bir güzellik atfediyorum; sizlere asla’ diyebilecek kadar algı kapılarını ardına vurmuş Genet, Paris’te küçük bir otel odasında öldükten sonra, kendi isteği üzerine Fas’ta, Tanca yakınlarında bulunan, küçük bir İspanyol mezarlığına gömüldü. Mezarlık, bir hapishane ile bir genelevin ortasında. Genet, daha fazla sorusu olanlara, cevabını böyle vermiş kanımca.

        İYİLEŞTİREN VE GÜÇLENDİREN ŞARKILAR

        Yeditepeli şehrim İstanbul’un, yedi tepsinden birinde konuşlanmış, ‘aşk en büyük güçtür’ sloganıyla müzik marketlerdeki yerini alan ‘Güçlendiren Şarkılar’ albümünü dinliyorum. İçinde, Whitney Houston, Christina Aguilera, Aretha Franklin, Anastacia ve Dido’nun nidalandığı bir albüm bu… Poptan soul’a, danstan R&B’ye değin, kafa açan ve fiziksel harekete geçiren bir yelpazede hazırlanmış, adıyla müstesna bir albüm. Sony Music etiketiyle raflardaki yerini alan projeyi gerçekleştiren, geçtiğimiz zamanlarda, ‘İyileştiren Şarkılar’ Bugünün selamı Jean Genet’ten gelsin istedim. Ben, ne mi yapıyorum?! albümünü de müzik tutkunlarıyla buluşturan Cenk Erdem. Her iki albüm için; ‘ilaç niyetine, kalbe kuvvet veren şarkılar’ diyenler de var, ‘biraz kafamı dağıtmamda gazımı alıyor’

        diyenler de… Şahsına münhasır, namı-ı diğer DJ Psikolog C. Erdem albüm için ise: “Doğu kültüründe, kendini sevebilmek ve kendi değerini bilmek, bencillikle karıştırılıyor. Oysaki herkesin sağlıklı bir sevgi ilişkisi yaşayabilmesi için ve en önemlisi hayatı severek kucaklayabilmesi için, kendini sevebilmesi ve kararlarıyla mutlu olması gerekir. Üzen sevgiliden, kalbini kıran arkadaştan çekip gidebilme gücü veren şarkıları bir araya getirdiğim bir proje diyebiliriz. ‘I will survive’ gibi çoğunlukla sadece sözleriyle değil, yüksek temposuyla da ruh halini yükselten ve duyguları yukarı çeken şarkılar seçtim” diyor ve ekliyor: “İnsan, en çok sevdiğini üzüyor ve seni de fena üzen biri mutlaka oluyor. Ayrıca aşk acısı yaşamasam bu şarkıların peşine düşer miydim? ‘Aşk hayat demek’, hem de fena yanıyor insanın canı aşktan, ama canın yandıkça da bencillikler törpüleniyor.” Albümü projesi kapsamında, bu şarkıları ‘güçlendiren’ çatısı altında buluşturan C. Erdem’den dem vurmak istiyorum biraz. Ben, yavaştan fonu ‘güçlendiren şarkılar’la temizlerken, sizler de bir maniniz yoksa usuldan yanaşın yamacımıza!

        TIM BURTON FİLMLERİNDEN BİR KARAKTER

        Albümü dinleme deryasında nasiplendiğimde de, aklıma nedense projeyi gerçekleştiren C. Erdem’in, her şeye rağmen yitirmediği aşk inancı ve sözünü sakınmayan kelamı geliyor! Hoş kendisiyle her daim bir haber üstüne ve hep telefonda muhabbete düştük ama bu kadar karabasan deryası evrende, onun sesini duyduğum her dem, bi kez daha şans veriyorum, aynı gökyüzü altını şereflendirdiğimiz dünyanın insan yavrularına! Tam da bu minvalde, hani bazı insanlar vardır; sesiyle, muhabbetiyle, kokusuyla ya da yarattıklarıyla cemaat oluştururlar. İşte yarattığı projeleriyle, benim gibi pesimist ve septik fanilere, tebessümlü dünyalar aralayan Cenk Erdem’de onlardan biri. Bu yazıyı döşerken dikkatimi çekti ki; fark etmeden, ne kadar çok insan hikâyesi biriktiriyoruz. Neyse, ben

        histerik tarihsel nöbetlerime girişmeden, kaldığımız yerden devam! Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölüm birincisi ve Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji mezunu, aynı zamanda çift anadal bölüm birincisi; hem Cerrahpaşa’da alanda çalışmış, hem de müzik ve psikoloji ilişkisi üzerine eğitimler vermiş, Cazkolik’te ve diğer mecmualarda, dünyaca ünlü müzisyenlerle söyleşiler yapmış, Radyo ODTÜ’de keyifli yayınlar gerçekleştirmiş ve arada bir imzasını çaktığı partilere üstatlık etmiş biri olan Cenk Erdem’i, havsalara pelesenk olan nam-ı diğer Psikolog DJ C.E.’i bilmeyen ve duymayan var mı/dır acaba!?

        AŞKTAN YANA PAYIMIZA DÜŞENİ ALDIK

        Nerede, bir eğlence daveti yahut parti melodisi duysam, aklıma ilk gelen isimdir kendisi. Parti insanı değilimdir; eyvallah! Lakin hayatın parti frekansında, bir coşku rengi varsa, bu kesinlikle C.E.’in imzasından çıkıyordur, tecrübeyle sabittir, benden söylemesi! Hep bi şeylerin peşinde olma hali ve bitmek tükenmek bilmeyen umutlu söylemi; laf aramızda her telefon diyalogu sırasında, karşımda Tim Burton filmlerinden fırlamış, bir karakter canlanıveriyor sanki… Bunca zamandır iletişimdeyiz fakat bir adreste, oturup da kelam etmişliğimiz yoktur. (Benim asosyal olmama verin, orası ayrı.) Şimdi dikkatimi celbetti; Cenk ile 20’li yaşlarımın ortasında, yine bir haber bilgisi sebebiyle ilk kelama düşüşümüzün üstünden, bugün ben, 30’lu yaşlarımın başına gelmiş bi bünye olarak, epey arkadaşlık mesaisi yapmışız aslında! Neyse merak ettim, bunca zamandır söze düştüğüm DJ Psikolog Cenk Erdem kimdir dedim ve ortaya bunlar çıktı ve sizler de bilin istedim. Aşkın ve âşıkların kendilerine hürmetimiz sonsuz orası ayrı, lakin A. Schopenhauer hastası bir bünye olarak; ‘hmm,… aşktan yana payımıza düşeni de aldık, eyvallah’ modelinde, şarkıların güçlendirme seanslarını, siz ensesi serin, sol yamaçları aşk böceği olmuş yaratılanlara bırakıyorum, fakat bana kalan kısmında da, izninizle şarkıların yarattığı aleme kayıyorum.

        İçimden geldi notu:

        İZMİR YENİKAPI TİYATROSU YENİDEN İSTANBUL’DA

        Daha öncesinde de bu köşeden paylaştığım, en yazarlarımdan Boris Vian’ın “İmparatorluk Kuranlar”ını tiyatro sahnesine uyarlayan İzmir Yenikapı Tiyatrosu, şimdi yeniden İstanbul’da. Ekip, bu defa Bertolt Brecht’in, 1935-1943 yılları arasında yazdığı ve orijinal adı “3. Reich’ın Korku ve Sefaleti” (Furcht und Elend des Dritten Reiches) olan oyunu, kendi jargonunda yorumluyor. “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyunu; 28Mayıs Salı, saat 20.00’de, Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi’nde görebilirsiniz.

        Rezervasyon için: 0 541 527 58 82 – 0554 312 91 74

        Diğer Yazılar