Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOCUĞU hastalanınca eli ayağı birbirine dolanan annelerden misiniz? Ben öyleyim... Ne okuduğum kitaplar, ne “Çocuktur hastalanır” diyenlerin tesellileri, ne de başka bir şey yaramıyor beni teskin etmeye Uzay hastaysa... Şimdi olduğu gibi, dağıtıp geçiyor...

        *

        Bu seferki bir de alengirli hastalık. Ne olduğunu da tam anlamadım. Bir süre boyunca kaşındı durdu. Nedir bu kaşıntı diye merak edip bir çocuk alerji uzmanında aldık soluğu. Testler yapıldı, geçmiş hastalıklar anlatıldı. Çocuk alerji uzmanı “gizli reflü” ve “sinüzite” kanaat getirdi. Sinüziti anladım ama gizli reflü teşhisini basmadı kafam... Tedavisinden de hiç hazzetmedim. Portakal suyu yok, bal yok, kakaolu hiçbir şey yok, mandalina yok, sarmısak ve soğan yok...

        Yoklar listesi daha uzun ama beni şaşırtan bu saydıklarım oldu. Bunlar benim hastalıklara karşı silah diye kuşandığım gıdalar. Burnu akar sarmısak yediririm geçer, öksürük başlar balla tedavi ederim, kışın her sabah C vitamini olsun diye portakal suyu içiririm... Bunların yokluğunu almadı aklım. “Neyse” dedim, bir bakalım... “Doktor adının önüne profesör titrini boşuna koymamıştır herhalde; bir muayeneye yarım asgari ücreti boşuna almıyordur herhalde” dedim.

        *

        Kaşıntı için tedaviye başlamışken bir ateş peyda oldu. Yavaş yavaş. 38.5’la başladı... Uzay ateşe karşı dayanıklı bir çocuk, başkaları 38 derecede havale geçirebilirken Uzay 40 dereceye dayanır. Ama kaç gün? Ben bu yazıyı yazarken Uzay’ın 40 derece ateşli 4. günü...

        Doktorun verdiği ilk antibiyotik etki etmedi, 3 günün sonunda yenisine başladık. Sadece antibiyotik olsa, mide koruyucu, burun akıntısı giderici filan derken... İnsanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş ya; ben oğlanı mümkün olduğunca ilaçsız büyüteceğim derken yürüyen bir ecza deposuna dönüştüm... Zor zahmet içiriyoruz oğlana şurupları bilmem neleri; içim acıyor içirmeye çalışırken...

        *

        Bir de korkuyorum. İnsan sağlığının insanı korumak yerine sermaye odaklı hale gelmiş olması; doktorların büyük çoğunluğunun şifacı kimliğine hiç değmemiş, onun yerine ilaç pazarlamacılarına dönüşmüş olması beni korkutuyor... “Başka türlü olsa nasıl olurdu” diye merak ediyorum. Sağlık insanı sıkıp suyunu çıkararak bir sektör haline gelmeseydi, ilaç firmaları yazdıkları reçetelere karşılık olarak doktorlara onu bunu vaat etmeseydi... Sağlık gerçekten insan için olsaydı... İnsanı korumak için olsaydı nasıl olurdu merak ediyorum!

        *

        Bir avuç çocuk elimdeki; ailemde, çevremde danışabileceğim, insanı sadece kendi uzman olduğu organ olarak değil de bir bütün olarak görebilecek kapasitede bir doktor tanımıyorum... Çıkmazdayım bu konuda... Ne güveniyorum bu bahsettiğim sisteme, ne de tamamen reddedebiliyorum...

        *

        Günlerdir düşünüyorum. Daha büyük derdi olan çocukların, koca koca hastalıklarla boğuşan çocukların hallerini... Onların ana-babalarının hallerini düşünüyorum. Allah yardımcıları olsun. Ben birkaç günlük ateşle yerle yeksan olurken onların bu süreci nasıl geçirdiklerini tahayyül dahi edemiyorum.

        *

        Her şey yolundayken, çocuklar harala gürele koşturur dururken evin içinde, yaramazlıklarına kızarken biz hiç düşünmüyoruz. Yaramazlık yapacak güce, sağlığa sahip olan çocuğun ne büyük bir nimet olduğunu unutuyor, vara yoğa kızıyoruz. Yapmasak ya; bırakalım çocuklar atlasın, zıplasın, oynasınlar; yeter ki keyifleri yerinde olsun!

        Diğer Yazılar