Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sabah 07.00’de kalkıp çayı koyuyorum. O çay o ocakta kaynamaya başlayınca hayat da başladı demek değil mi?

        Hayat durur mu?

        Oğluma, çantasına koyduğum mandalinayı öğlen yemesini, bahçede oynarken atkısını takmasını, yoksa öksürüğünün kötüleşeceğini söyleyerek sabahın karanlığında onu servise bindiriyorum.

        Her gün, o günden tek dileğim, oğlumun sağ salim eve geri dönmesi. Büyüyebilmesi, sağlıkla, bilgelikle, barışı ve adaleti yücelterek...

        Dış dünyaya rağmen insana, dış dünyaya rağmen yaşamın her türüne saygıyla, sevgiyle yaklaşmasını öğreterek büyütüyorum oğlumu... Bu alışmak mı? Duyarsızlaşmak mı?

        İçi iyi çocuklar yetiştirmekte inat etmekle mücadele edebilir miyiz kötülükle? Bilmiyorum.

        Alışmamak mı lazım?

        O nasıl olacak?

        “Alışmadık, alışmıyoruz” deyince ne oluyor?

        Her yeri ayrı acıyor insanın. Korkudan küçücük kalıyorum. Çaktırmamaya çalışıyorum. Anneyim ben, sağlam durmalıyım.

        Bu gaddar ölüm piyangosu bu sefer kimlerin hayatına düştü? Ne umutla, ne zahmetle büyütülmüş çocuklarını kaybeden evlerde nasıl bir isyan hâkim?

        Her seferinde bunları düşünerek, hissederek, duyarlı olarak, empati yaparak yaşanabilir mi? Sağlam kalı- nır mı? Kaskatı olunmaz mı sonunda?

        Her yeri kanarken çay demlemeye devam edebilir mi insan?

        Aklımın almadığı şeyler var. Şu koca dünyaya, kaynaklarıyla bizi elinden geldiğince besleyen, güneşiyle ısıtan, suyuyla serinleten, baharıyla sevindiren, kışıyla dinlendiren dünyaya; şu kadar insan, neden sığamıyoruz?

        Barış ve huzur içinde yaşamanın nesi zor?

        Biz, ortalama insanlar... Herhangi bir fraksiyonun taraftarı olmayan, herhangi bir inanışa, davranışa, düşünüşe yapışıp kalmamış; sadece sakinlik içinde yaşamak isteyen insanlar...

        Güzel kitaplar olsun okuyacak, sevdiklerimiz sağlıklı olsunlar, güneş ya da ay denizin üstünde parlayınca bakıp sevinelim istiyoruz.

        Çocuklar olsun etrafta, oynasınlar, cıvıl cıvıl olsun sesleri. Çay olsun dostlarla içilecek. Başka ne istiyoruz ki?

        Ne istiyorsunuz?

        Devlet başkanları ya da şirket CEO’ları, intihar bombacıları ya da katiller, öğretmenler ya da inşaat işçileri... İnsan şu 70 yıllık hayatında ne ister?

        Aile, sağlık, sevgiden başka ne istenebilir ki? Ya da nasıl olur da bunların yerine başka şeyler geçer: Hırs, erk, intikam, nefret, cinayet...

        Bir insan, insanlar bunları nasıl isterler?

        Bilmiyorum.

        Düz bir insanım.

        Basit şeylerden, renklerden, yumuşaklıktan, müzikten, ışıktan, şefkatten, gıllıgışsız ilişkilerden, kalabalık sofralardan hoşlanır ötesini aramam.

        İşte bu yüzden ne kadar düşünsem de anlamıyorum; bir insan, kelebeğinki kadar süren ömrünü, yaşamak yerine neden ölmeye, öldürmeye, kavgaya, intikama adar, bilmiyorum. İçinden çıkamıyorum.

        Birhan Keskin’in şiirindeki gibi: “İnsan olan yerlerim çok ağrıyor...”

        Diğer Yazılar