Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanda soğukluk ve uzaklık hissi veren mevkiler, makamlar, sıfatlar vardır. Bakanlık makamı da öyle bir his uyandırır genelde. Soğuk, donuk ve fazlasıyla resmi bir algı oluşur. Belki demokrasi tarihimiz boyunca merkezi yönetim şeklinden ya da kökleri Osmanlı’dan kalma devletin hiyerarşik yapısı ile ilgili bir algı veya ön yargı, hatta çekincenin bize yansımasıdır bu duygu.

        Bakanlar da sizin benim gibi insanlardır oysa. Sevinçleri, hüzünleri, aşkları, inançları, umutları vardır. Çocukları ile ilgili endişeleri, ülkesi ile ilgili sorumlulukları. Elbette sadece bakan oldukları için değil, insan oldukları için. Biz onları haklı ya da haksız, insana dair duygulardan arınmış vazife adamları olarak görürüz genelde. Geçtiğimiz hafta sonu Samsun’da Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Akif Çağatay Kılıç ile buluştuk. Gençliğe (kendi gençliklerimize) spora, müziğe, eğitime ve hayata dair sohbet ettik. Ev sahibesi Eda hanımın ve muhteşem Atakum sahilinin sıcaklığında resmiyetten ve resmi plakalardan uzak, tüm samimiyetimizle dertleştik, güldük ve üzüldük. Yani siz misafirliğe gittiğinizde ne konuşuyorsanız onları konuştuk genelde.

        Gençlerimizin siyasi görüşü ne olursa olsun ülke sorumluluğu bilincine vakıf olarak cesaretle siyasete teşvik edilmesi gerekliliğinin öneminin altını çizdi Bakan Kılıç. Cesarete vurgu yaparken ‘Zalimler korkaktır’ dedi. Bence çok yerinde bir tespitti.

        ‘Gençlerimizin terör kamplarına değil, gençlik, spor ve sanat kamplarına katılabileceği bir sistem on yıllar önce kurulmuş olmalıydı’ derken hüznü yüzüne yansıyordu. ‘Elimizden geleni yapıyoruz ancak sorunlar on yıllardır öyle ötelenmiş ki! Çok yoğun bir çalışma içindeyiz, yakında gençlerimizin hak ettikleri standartları daha da iyileştireceğiz, bunu yapamıyorsak bu koltukları neden işgal edelim, bundan daha kutsal daha insani bir şey olur mu?’

        Bana ‘Dünyada kaç spor bakanının ismini biliyorsun?’ diye sordu. ‘Bir tek Zico’yu bilirdim’ dedim, ‘O da Zico olduğu için’ dedi gülerek ve devam etti: ‘Niye mevzu spor olunca bizde kulüp başkanlarının, federasyon başkanlarının, bakanların adı önde? Sporcular, antrenör, teknik adamlar gündemde olmalı çünkü gerçek kahramanlar onlar. O yüzden çok fazla medya önünde olmayı doğru bulmuyorum’ dedi.

        Türk sporunun kronikleşmiş ve çözmekte zorlandığımız sorunlarını konuşurken İngiltere’de okuduğu yıllardan beri takip ettiği ve Türkiye’de kurmak istediği sistemden bahsetti. ‘National Lottary’ Milli Piyango, sporun ana finansörlerindendir oradan aktarılan kaynaklar UK Sport’u finanse eder ve aynı zamanda İngiliz Spor Enstitüsü’nü. Yapısal olarak bizim mevcut sistemimize benzese de sportif verimliliği artırmak için beğendiğim bu modeli Türkiye’nin şartlarına göre düzenleyip, eksiklerini tamamlayıp etkin ve fonksiyonel bir yapıya dönüştürmek en büyük idealim. Bir de tesis konusunda Almanlar’ın sistemini oturtmak hedefim. Bu yolda çalışmalarımız devam ediyor, biliyorsun’ dedikten sonra ‘Ne kulüplerimiz ne federasyonlarımız kaynakları verimli kullanabiliyor. Onları disipline etmemiz, doğru yolu göstermemiz gerekiyor’ dedi. ‘Doping konusunda ise bu çarpık sistemin gerçek kurbanları sporcularımız, onları zehirleyen sistemin baronları, arkasındaki karanlık ilişkiler ağı ile göreve geldiğimden bu yana uğraşıyoruz ancak medyanın da desteği şart. Bazı yazarlar doping olayı patlayınca bizi dünyanın en suçlu ülkesi konumuna sokuyorlar ama gerekli tedbirleri, yaptırımları uygulayıp doping ile mücadelede başarı sağladığımızda, dopingli çıkmış sporcunun maddi kazanımlarını nasıl geri istersiniz diye hesap soruyorlar. Oysa biz hukuka göre hareket ediyoruz ve gençlerimizi bu illetten kurtarmaya çalışıyoruz. Herkesin daha duyarlı olması lazım’ diye konuştu. Bakan Bey ile gençlik ve spor konusunda fikirlerimiz genelde örtüşür ancak ikimizin de gençlik yıllarımızda ‘The Doors’ hayranı olduğunu bu sohbette öğrendim.

        Daha pek çok konuda bir bakanla konuşmanın çok ötesinde, bu ülkenin iki bireyi, insanı olarak hesapsız, sansürsüz konuşmak hayatımız, ülkemiz, sevinçlerimiz ve acılarımız konusunda ortak müştereklerimiz olması çok doğal, keyifli ve insana dairdi.

        Diğer Yazılar