Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Köşemin içeriği spor. Spor yazmaya çalışıyorum yıllardır. ‘Spor yazarı’ filan diyemem kendime, çok iddialı olur. Sporda öğreneceklerinizin sonu yok. Hele yazarlık... Ömür boyu çabalasanız da yazar olabilmek müthiş ve eziyetli bir yol. Öğrenmenin de sonu yok, bilgiyi toplumsallaştırmanın da...

        Toplumu bilgilendirmek gibi kutsal bir görev, köşe yazarlığı. Köşenizde yazdığınız spor, sanat, siyaset, magazin, ekonomi, diğer konular vs. Yazdıklarınız sizi bağlamalı. Sorumlu olmalısınız okurunuza, milletinize karşı. Kendi perspektifinizden fikirlerinizi, yorumlarınızı, olumlu veya olumsuz eleştirilerinizi yapmalısınız, elbette kendinizi sürekli geliştirerek. Bunlardan birini umursamaz ya da hata yaparsanız -söz uçar yazı kalır- yazdıklarınız sizi takip eder, okurlarınızın güvenini sarsarsınız, ki bu mesleki anlamda bittiğinize dalalettir.

        Türkiye’de herkes sporu bilir. Hele son dönemin genç ‘iddaa’cıları... Özelikle futbolda, benim diyen futbol yazarından o kadar daha fazla biliyor ki takımları, istatistikleri... Hem Türkiye’den hem yurt dışından onlara taktik ve teknik anlamda bilmedikleri bir şeyler vermek, günümüz futbol yazarlarının birçoğunun tirajikomik durumunun nedeni.

        Ama yazarız ya! Ego tavan, ‘her haltı ben bilir ve yazarım’ tavrı bolca mevcut birçoğumuzda...

        Yazıyoruz da ne yazıyoruz? Sihirli formüllerimiz, derin bilgimiz ve analizlerimiz mi var? Yok maalesef. Öyle sığ, öyle cahilce, öyle taraf ve öyle ezberden yazıyoruz ki... Bu yüzdendir spor medyasının bu içler acısı hali.

        Türkiye’de gerçek anlamda spor yazarı bir elin parmaklarını, futbol yazarı ise iki elin parmaklarını geçmez. Gerisi fasa-fiso...

        Yazar risk almalı, analizlerini doğru bilgiler, araştırmalar sonucu sentezlemeli. Maçın sonucuna göre değil, maçtan önce fikrini köşeli olarak yazmalı. Ne çok korkuyoruz hata yapmaktan. ‘X takım kazanır’ yazıp, rakip kazanınca dalga konusu olmaktan. “Çünkü taraftar acımasız” diyebilirsiniz. Biraz da haklısınız ancak taraftara doğru yolu gösterecek olan da biziz. Yanılsak da, hata yapsak da sadece hata marjımız az, buna dikkat etmeliyiz.

        Olimpik branşların tamamını ezberden sayabilecek spor yazarımız yok denecek kadar az. Hele kategorilere göre yazabilecekler 2-3 kişi. “Paralimpik branşları sayın” deseniz, sayabilecek biri var mı medyada bilmiyorum.

        Büyük kulüplerin futbol takım kadrolarını ezbere sayanlar, hatta Avrupa liglerinin takımlarını ezbere bilen milyonlar var bu ülkede. Üstelik ya bloglarında yazıyorlar ya da yazmıyor, tahminde bulunuyorlar.

        Ve bizim yazar taifesi her geçen gün arsızlaşıyor. Cehaletlerini örtmek için bel altı veya üstü, önüne gelene vuruyorlar, çünkü ‘sallamanın’, kavganın, işin cılkını çıkartıp tribünlere oynamanın onlara fayda sağladığını düşünüyor gariplerim! Ne kendilerini biliyorlar ne etraflarındaki sporun ekolojik sistemini.

        Tabi bir de okur sorunlarımız var. Okur bizleri eleştirmeli, hem de her yazıdan sonra. İster sosyal medyada ister gazete e-postalarımızı araç olarak kullanarak. Eleştirmeliler ki kendimizi geliştirebilelim. Gazete, yazar okumak bir alışkanlık olsaydı toplumumuzda, tirajlar bu noktada olmazdı.

        Bilinçli okur bizim tek değer ölçütümüzdür. En azından benim için öyle. Hangi takımdan olursa olsun fanatik taraftarlar umurumda bile değil çünkü fanatizmde bilinç olmaz. Onlar başka yerleri ile okurlar yazdıklarımızı. Benim gazetemin okuru farklı bir bilinç düzeyinde çoğunlukla.

        Haydi... Lütfen bizleri olumlu ya da olumsuz daha çok eleştirin. Biz de yazı arsızı ve yüzsüzü olma tehlikesinden uzaklaşalım.

        “Herkes benim düşünceme katılırsa, yanılmış olmaktan korkarım.” O. WILDE

        Diğer Yazılar